Mesajı Okuyun
Old 18-11-2006, 20:01   #11
Jeanne D'arc

 
Varsayılan

Tartışılması Umuduyla!

Alıntıdır:
Yeni Aktüel Sayı 70/2006-46--09-15 Kasım 2006
Daraçı/ Mehmet Ali Kılıçbay


Hayal kahvesi


Türk dünyası" diye bir dünya yoktur. Yeryüzünde kendini Türk diye nitelendiren insanlar sadece bu ülkede yaşıyor. Ayrıca Balkanlar'da, Kıbrıs'ta ve Avrupa ile Amerika'nın çeşitli ülkelerinde Türk azınlıklar var. Ama Kazak, Kırgız, Türkmen, Tunguz veya Başkırt'a "Sen Türksün" derseniz, en hafifinden "alınır." Türk'ü aşağı gördüğünden değil, Türk olmadığından.

Dünyada bugün yaşayan dil sayısı 7 binin üzerindedir. Ama bunlar 25 kadar dil ailesinin içinde yer almaktadır. Her dil ailesi de dil gruplarından meydana gelir. Örneğin Hint-Avrupa dil ailesi içinde Roman, Germen, Slav vb. dil grupları yer alır. Gene örneğin Roman dil grubu Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Rumence gibi dillerden meydana gelir.
Türkçe'nin de içinde yer aldığı Ural-Altay dil grubunun Ural kesiti, Fince, Estonyaca, Laponca, Macarca gibi dilleri içerirken, Altay kesiti Türkçe'nin dışında Azerice, Başkırtça, Karakalpakça, Kazakça, Kırgızca, Uygurca, Özbekçe, Tatarca, Türkmence, Buryatça, Kalmukça, Moğolca, Tunguzca, Mançuca gibi çok sayıda dili ve bunların neredeyse sayısız lehçelerini barındırmaktadır.
Başbakanımız, "Türk devlet ve toplulukları arasında dostluk ve kardeşliğin geliştirilmesi, işbirliğinin artırılması amacıyla düzenlenen" 10. Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayı'nda bir konuşma yaptı. Başbakan Erdoğan, bu konuşmasında birçok kere "Türk dünyası" terimini kullandı ve bundan ne kastettiğini açık bir şekilde dile getirmedi. Ancak "Türk devlet ve topluluklarıyla ilişkilerimizi her türlü menfaatin üzerinde değerlendiriyoruz" dediğine göre, Türkiye'den başka "Türk devletleri"nin de bulunduğunu düşündüğünü ortaya koydu. Erdoğan, aynı konuşmasında tıpkı "Fransızca konuşan milletler topluluğu, İngilizce konuşan milletler topluluğu, İspanyolca konuşan milletler topluluğu" gibi bir Türkçe konuşan devletler topluluğu oluşturulmasını önerdi. Ve sonunda "Kültürel alanda dil birliğimize yönelik çalışmaları hızlandırmalıyız. Ortak tarihimizi yeniden yazmalı, bunu okullarda ders kitabı olarak okutmalıyız" dedi.
Başbakanların her şeyi bilmeleri olanaksızdır. O yüzden danışmanları vardır. Başbakanın bu söylevi bir danışmanın işi, ama tahminlerle temennileri karıştıran, araştırma yapmadan basmakalıp "Türkçü" söylemleri gündeme getirmeyi marifet sayan acar bir danışmanın işi.
Bir kere dünyada Türkiye'den başka Türkçe konuşan bir devlet yok. Eğer Asya'daki uzak akrabalarımızın Türkçe konuştukları sanılıyorsa, çok büyük bir yanılgı söz konusudur. Türkçe, örneğin Kazakça'ya, Fransızca'nın İspanyolca'ya veya Almanca'nın İngilizce'ye olduğundan çok daha uzaktır. Bu açıdan kıyaslama nesnesi yanlıştır. Eğer Asya'daki uzak dil akrabalarımızla dil ortaklığı üzerine bir birlik kurmak istiyorsak, bunun muadili Roman dilleri (Fransızca, İtalyanca, İspanyolca vb) birliği bile değil, Hint-Avrupa dilleri (Roman, Slav, Germen dilleri) birliği olur ki, böyle bir şeyi kurmak ne kimsenin aklına gelmiştir, ne de böyle bir şey olanaklıdır. İkincisi, Başbakanın sözünü ettiği “Fransızca, İngilizce, İspanyolca” konuşanlar topluluklarından yalnızca birincisi vardır. Diğer ikisini herhalde sayın danışman icat etmiştir. Eski İngiliz sömürgelerini bir araya getiren Commonwealth, bir dil topluluğu değildir. Ayrıca Fransızca konuşanlar topluluğu, eski Fransız sömürgelerini bir araya getiren bir örgüttür ve üye ülkeler arasındaki etnik, kültürel vb bağlantılar son derece düşüktür.

''Türk dünyası” diye bir dünya da yoktur. Yeryüzünde kendini Türk diye nitelendiren insanlar sadece bu ülkede yaşıyor. Ayrıca Balkanlarda, Kıbrıs’ta ve Avrupa ile Amerika’nın çeşitli ülkelerinde Türk azınlıklıklar var. Ama Kazak, Kırgız, Türkmen, Tunguz veya Başkırt’a “sen Türk’sün” derseniz, en hafifinden “alınır.” Türk’ü aşağı gördüğünden değil, Türk olmadığından.
''Kültür ve tarih ortaklığı” da kurmaca bir önermedir. Bizim Avrupa ile tarih ve kültür ortaklığımız, Asya’daki uzak akrabalarımızla olanından kat be kat üstündedir. Daha açık bir anlatımla, sayın Başbakanın söylevini yazan danışman, ulus, etnisite, ulusal dil, etnik dil, köken dil, kültür gibi kavramlara son derece yabancı. Türkçe, Asya’daki uzak akrabalarımızın dilleriyle ancak köken dil tabanında birleşebilir. Bu köken dilin Türkçe olduğunu sanmak ve bütün Altaylı unsurların aynı dili konuştuklarını ileri sürmek, Avrupa’da Baskça ve Laponca konuşanlar hariç, bütün herkesin aynı dili konuştuğunu iddia etmek gibi saçma bir sonuca varır. Bir İspanyol ile bir Polonyalı ne kadar aynı dili konuşuyorsa, bir Türk ile bir Yakut da o kadar aynı dili konuşmaktadır.

Ve burada gelinen nokta hayatidir. Ulus, Türkiye’de sanılan ve öyle öğretilen bir etnik türdeşlik değildir. Siyasi bir coğrafyayı paylaşan farklı etnik, dilsel, dinsel, kültürel unsurların yurttaşlık bağlamındaki bir aradalıklarıdır. Açıkçası, bir ulusun aynı etnisiteden olması diye bir şey söz konusu değildir. Cumhuriyet, yalnızca yurttaşa dayanır ve onun kökeniyle ilgilenmez.

Fakat bizde eğitim hem hamasi, hem gevşek ve tutarsız, hem de çoğu zaman efsanevi olduğu için bu cins geçersiz önermeler başbakanların söylevlerine bile sızabiliyor. Nitekim OECD’ye üye ülkelerde yapılan “Gençlik ve Atalet” araştırmasının sonuçlarına göre, Türkiye’de 15-19 yaş arası kızların yüzde 44.3’ü, erkeklerin yüzde 22.6’sı ne okula gidiyor ne çalışıyor. OECD ortalaması kızlarda yüzde 8.2, erkeklerde 8.1 (bu ortalamayı Türkiye’nin yükselttiği gözden kaçmasın.) Kızlarını öncelikle evlilik için hazırlayan ve erkekler de dahil, çoğunluğu itibariyle cahil ve çalışmayan bir toplum (çalışma yaşındakilerin yüzde 52’si çalışmıyor) olduğumuz ortada. Böylesine bir toplum efsanelere ve “güçlü adam”ların peşine takılmaya çok yatkın