Mesajı Okuyun
Old 14-03-2004, 02:42   #12
Nusret

 
Varsayılan Noksani'den Bir Duaz-ı İmam

DUAZ-I İMAM

Kudret Kandilinde Balkıyıp Duran
Muhammed Ali'nin Nurudur Billah
Zuhur Edip Küffarın Meskenin Yıkan
Elinde Zülfikar Ali'dir Billah

Elinde Zülfikar Altında Düldül
Önünce Kamberin Dilleri Bülbül
Hazreti Fatma Anam Cennetten Bir Gül
Ona Sırrım Dedi Hak Resulullah

Fatma Anadan Geldi Hasan Hüseyin
Onların Nuruyla Ziyalandı Din
Kırklara Erişti Zeynel Abidin
Çekeriz Yasını Hasbeten Billah

Muhammet Bakır'dan Cafer-i Sadık
Musa-i Kazım İrıza'dan Bin Yadıp Durduk
Tarikat Abıyla Cesedi Yuduk
Hak Buyurdu Müminin Kalbi Beytullah

Taki Naki İmamların Şivanı
Hasan-el Askeri Cismin Sultanı
Elinde Zülfikar Sahip Zamanı
Vakit Tamam Oldu Göndere Allah

Noksani'yem Niyazımız Üstadda
Elinde Zülfikar Hem Ehli Kanda
Bin Bir Donda Baş Gösterdi Aliyel Murtaza
Mürşidimiz Bülbülümüz Eyvallah



Noksani

Hayalin gönlümde olalı mihman
Gah uslu gezeriz gah divaneyiz
Soyunup aşkından olmuşuz üryan
Gah Mecnun oluruz gah efsaneyiz

Noksani Mehdi-i Şah'a bendeyiz
Kanda varsak Kırklar ile cemdeyiz
Hakk'ı özümüzde bulduk demdeyiz
Pirin eşiğinde can kurbaneyiz



Asıl adı Ahmet Kaynar olan 1899'da Sivas'ın Kangal ilçesinde doğan, ayaklarından özürlü bulunduğu için Ruhsati tarafından Noksani adı verilen ozan, Erzurumlu Noksani'den ayrı bir kişi olup, 5 Mayıs 1972 de Kangal'da ölmüştür.

Bu kitaba aldığımız Erzurum'lu Noksani, medrese öğrenimi gördükten sonra 30 yaşlarındayken Sadık Dede'nin müridi oldu. Bir bakkal dükkanı açarak geçimini sağlamaya çalıştı. Karısı yüzünden ''İtibarını'' yitirdiği, şeyhinin ona bu nedenle Noksani mahlası verdiği belirtilir. Şiirleri, Alevi-Bektaşi edebiyatı geleneğine bağlıdır. XIX. yüzyılın ilk yarısında 1872'de öldü. Doğum tarihi bilinmiyor.

Rahmetli Sadettin Nüzhet Ergun'un ve Rahmetli Vasfi Mahir Kocatürk'ün üç dört şiirini yayınlayıp bilgi olarak da "19. yüzyıl ozanıdır" dedikleri Noksani, Hasankale'li Rahmetli Şinasi Koç'un 1943-45 yılları arasında derleyip toparladığı ve yayınlanması için Adil Atalay'a verdiği defterdeki bilgiye göre 18. yüzyıl ozanıdır.

18. yüzyılın sonlarında Erzurum'da doğmuştur. Asıl adı İsmail’dir. Dönemin koşullarına uyarak babası ona medrese öğrenimi yaptırır. Bu yıllarda İnce Molla olarak ünlenir.

Noksani'nin babası İsmail, Ağucan Ocağı'ndan Sadık Dede'ye bağlıdır. Sadık Dede ise Elazığ'ın Sün Köyünde Koca Seyyid oğullarındandır. Bu ocağın adı Ağucan'dır. Ocağın kökü İmam Hasan'a varır.

Günlerden bir gün Sadık Dede, taliplerinden İsmail'i görmek için Erzurum'a gelir. Ev halkı büyük bir sevinçle kendisini karşılar. İçlerinde İsmail yoktur. Sadık Dede, İsmail’i sorar. Babası da "Buralardaydı. Nerede ise şimdi gelir" yanıtını verir.

Biraz sonra İsmail içeri girer. Onu yakından izleyen Sadık Dede, İsmail'deki değişikliğin hemen farkına varır. O durumada İsmail, Alevi geleneğine göre "Zahir ilmine" kapılmıştır. Kibirlidir. Kendinden üstün kimse olmadığı savındadır.

Bunu anlayan Sadık Dede, elini öpen İsmail'in iki omuzu arasına iki eli ile vurur. Dua eder. İsmail’in ağzından bir duman çıkar ve düşüp bayılır. Bir süre sonra ayılır ve Sadık Dede'ye bakarak söyler.

Gönlümün ziyası, gözümün nuru
Gönlümde mihmanım sen oldun ezel
Kolumun kuvveti, dizimin feri
Ruh ile revanım sen oldun ezel


Sadık Dede, İsmail'e ''Noksani'' tapşırmasını verir. Bundan sonra kısa bir süre içerisinde deyişleri dillere yayılır. Halkın sevgilisi durumuna gelir.

Yıllar sonra Hasan Kale'nin Taşlıyurt köyünde eğitmenlik yapan Rahmetli Şinasi Koç, bu deyişlerle karşılaşır. Noksani'nin kimliği üzerinde araştırma yapar. Hasankale'nin Esende (Bad-ı Civan) köyünden Veli Beğ oğullarından Molla Mahmut ve yeğeni Bektaş'ta bir mecmua görür. Noksani'ye ilişkin deyişlerle doludur. Gene bu arada Noksani'nin bir torununun sağ olduğunu işitir. Erzurum Halkevi'nde görevli olduğunu öğrenir. Lütfiye adındaki bu torunla görüşür. Lütfiye o yıllarda (1945) seksenlik bir bacıdır. Ondan öğrendiğine göre, Noksani'nin üç oğlu doğmuş. Rıza, İsmail, Zekiye. Rıza'dan Adil ve Zekiye adlı iki torunu olur. İsmail'den Ziya ile Lütfiye diye iki torunu vardır. Lütfiye'den ise Makbule ve Hatice diye iki kız torunu olur. Makbule ise Horasan'dan tahsildar Yaşar'la evlenir. Soy böyle yürür gider.

Noksani Erzurum'da ''Limoncu'' ve ''Kavcı'' diye ünlenen dostları ile, ayrıca Horasan'ın ''Endek'' ve ''Müşkü'' köylerindeki dostları ile sık sık görüşür, muhabbet edermiş.

Erzurum'da Taşmağazalar'da bir küçük bakkal dükkanı varmış. Orada kazandığı parayla geçimini sağlarmış. Bir gün dostlarından biriyle muhabbet ederken, bir çocuk gelir elinde az bir para vardır: ''Noksani amca, al bu parayı bana şeker ver! '' der. Noksani sohbetin içinde parayı alır eski şekerler top, toptur. Bir top alır verir, hiç bakmaz bile. Çocuk eve gelir. Annesi şekeri görünce "Bu şekeri habersiz mi aldın? " diye sorar. Çocukla beraber dükkana varır. O zamana kadar misafir gitmiştir. Noksani Baba tezgahının başına geçmiştir. Kadın çocuğun eline gene o kadar para verir. Şeker istetir. Parayı alan Noksani şekeri kırar, tartarak verir. Bu kez az bir parça olur. Kadın sorar "Noksani Baba. Biraz önce aynı paraya pek büyük bir parça vermiştin! " dediğinde, Noksani Baba "Ah evladım, getir o muhabbeti ki verem o şekeri! " der (Adil Ali Atalay, Noksani Baba, sf. 7).

Hz. Ali ve Oniki İmam sevgisiyle dopdolu olan Noksani, tarikatın tüm inceliklerini şiirlerine ışık ve renk olarak düşürmeye özen gösteriyor. Varlık birliği öğretisini somutlaştırarak sevgi, muhabbet örtülerine sararak lirizm denizine, şiir ummanına atıyor. Akıcı, duru bir söyleyiş, kopukluk göstermeden tarikat, inanç, sevgi üzerine Noksani'nin görüşlerini, düşüncelerini yaşamı boyunca oluşturduğu bilgi birikimini sabır ve olgunluk atmosferi ortasında şiirsel öğelere zarar vermeden Türkçe'nin tadını arttırarak sergiliyor. Şiirleri Adil Ali Atalay tarafından bastırılmıştır.

Alevi Bektaşi Şiirleri Antolojisi
İsmail Özmen
Kültür Bakanlığı Yayınları