Mesajı Okuyun
Old 25-11-2006, 21:03   #2
Tiocfaidh

 
Varsayılan

Sayın Zaza Enden(ismini kullandığınız şahıstan umumiyetle pek hoşlanmasam da, size olan saygımdan dolayı 'sayın' ifadesiyle başladım ), elimde konuyla ilgili yayınlanmış bilimsel makale veya benzeri bir kaynak yok, ancak bir zamanlar konuyla ilgilenmiş ve amatör olarak kendince küçük bir araştırma yapmış bir THS üyesi olarak bilgilerimi paylaşmak istedim.

İngiltere din ve devlet işlerinin birbirinden keskin çizgilerle ayrıldığı laik bir ülkedir. Halen yazılı bir anayasasının bulunmamasına ve dolayısıyla 'Birleşik Krallık laik bir devlettir' anlamında bir ibarenin ülke mevzuatına girmemiş olmasına rağmen, İngiliz kültürü ve hukuku fiilliyatta laik(seküler) temeller üzerine oturmuş disiplinlerden oluşmaktadır. İngiliz hukukunda ve İngiliz toplumunda görülen laik çizgi, temellerini 16. yüzyıl Avrupasının aydınlanma çağı ve reform hareketlerinden almıştır ve İngiliz toplumu reform hareketlerinden en fazla etkilenen Avrupalı kavim olmuştur. Reform hareketlerinden sonra çok kısa bir süre içinde insanların kitleler halinde Protestan mezhebine geçtiği İngiltere'de; Papa siyasi yaşamdan tamamen soyutlanmış ve Vatikan'ın ülke üzerindeki otoritesi yok olmuştur. Protestanlık, Katolik mezhebinin taassubuna karşı hümanist ve laik temeller üzerine kurulmuş yeni bir öğreti olduğu için günümüz İngiltere'sinin laik çizgisinin 16. yüzyılda meydana gelen reform hareketlerinden geldiğini söyleyebiliriz. Şu an halen Katolik batı devletlerinde(Fransa gibi laik devletler istisna) Papa siyasi bir otorite olup, parlamento ve kabine üyeleri göreve başlarken Papa'ya bağlılık yemini etmek zorundadırlar. Oysa bu yemin İngiltere'de Kraliçe'ye bağlılık adına yapılır. Çünkü İngilizlere göre dünyevi otoritenin tek sahibi Kraliçedir, Tanrı ile kul arasındaki ilişkilerde de zaten bir aracı veya otorite kabul edilmediği için Papa İngiliz kiliselerinde dahi kabul görmez.

İngilizlerin dine bakışının genel bir tarifini yaptıktan sonra, günümüz İngilteresinde din özgürlüğünün ne derecede yaşanabildiğini açıklamaya başlayabiliriz. Özgürlükçü-Liberal felsefenin hakim olduğu İngiliz hukukunda mevzuatın ve toplumun, bir istisna dışında, diğer dinlere hoşgörü ile yaklaştığını söyleyebiliriz. Yapı itibarıyla dini muhafazakarlığın ve mutasıplığın çok nadiren görüldüğü İngiltere'de, din eksenli çatışmalardan ve farklı din mensuplarının baskı altında tutulmasından pek bahsedilemez. Ancak yukarıda bahsettiğim istisna hali sebebiyle ülke'de bulunan Kuzey İrlanda'lı Katolik azınlığın devlet tarafından sürekli baskı altında tutulması ve bu azınlık üzerinde sistematik bir asimilasyon faaliyetinin yürütülmesi ülkede takdir gören din özgürlüğüne gölge düşürmektedir. Şu an halen İngiltere(Birleşik Krallık)'de Katolik azınlığın mezheplerini yayma ve yaşama amaçlı sivil toplum örgütleri kurmaları devlet tarafından programlı bir şekilde önlenmektedir. AB direktifleriyle yavaş da olsa katolikler lehine bir iyileşme görülse de, 1960'ların başına kadar Katoliklerin parlamento'ya girmelerinin yasak olduğu ve devlet memuru dahi olamadıkları İngiltere'de yaşanan ayrımcılık ve insan hakları ihlalleri bugün halen kısmen devam etmektedir. Diğer yandan 20. yüzyılın başında baskıların ve hak ihlallerinin sonucu bir tepki olarak Katolikler tarafından kurulan IRA terör örgütü'nün İngiliz güvenlik güçlerine ve Protestan sivillere karşı ilan ettiği savaş, ateşkesin ilan edildiği 2000'li yıllara kadar devam etmiştir. Buna mukabil, İngiliz devleti İRA'nın terör eylemlerini önlemek amacıyla düzenli bir ordudan daha çok paramiliter askerlere benzeyen kar maskeli ve kasaturalı birlikler(UDA ve UVF) yetiştirmiş ve bu birimleri terör eylemlerini önleme bahanesiyle son derece geniş yetkilerle donatarak, Katolik nüfusun yoğun olarak yaşadığı bölgelerde operasyonlar düzenlemiştir. Düzenlenen operasyonlarda Pazar ayini yapılan bir çok Katolik Kilisesi terör bahanesiyle basılmış, tahrip edilmiş ve hatta içindeki masum insanlarla birlikte yok edilmiştir. Liberal bir devlet olmasına rağmen, faşistçe yöntemler uygulayan ve 'derin devlet' oluşumunun çok iyi bir örneğini sergileyen İngiltere, bu yolla günahsız bir çok Katolik vatandaşnın ölümüne sebep olmuştur. Özellikle Kuzey İrlanda'da kaykaylarının üzerindeyken keyfi olarak İngiliz keskin nişancılar tarafından vurularak öldürülen Katolik çocukların ailelerinin AİHM'de açtıkları davalarda İngiliz devleti son derece yüksek tazminatlar ödemek zorunda kalmıştır. Yine, 1988 yılında Almanya'da düzenlenen Avrupa Futbol Şampiyonasında oynanan İngiltere-İrlanda Cumhuriyeti maçında, Belfast sokaklarında İrlanda lehine tezahurat yapan Katolik gençlerin gözaltına alınması ve günlerce duvara yaslanmış şekilde ayak parmaklarının ucunda bekletilmeleri AİHM tarafından 'işkence' olarak değerlendirilmiş ve İrlandalı gençler ve aileleri lehine mahkemece tazminata hükmedilmiştir.

AB'nin direktifleri sonucu İngiltere'de gerçekleştirilen insan hakları ihlalleri son yıllarda azalmıştır. Örneğin 1960'larda olduğu gibi 20 veya 30 gün süren olağanüstü hal ilanları ile temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesinden bugün bahsedilmemektedir. İRA'nın silah bırakması ve artık Katolik azınlığın İrlanda ile birleşme isteklerini bir yana bırakmasıyla bundan 50 sene öncesine nisbeten Katolik ve Protestan nüfus arasında toplumsal bir uzlaşmanın sağlandığından bahsedilebilir. Her şeye rağmen geçmişte(ve kısmen günümüzde) yaşananlar köklü bir demokrasi geleneği olan İngiltere için bir yüz karası olmaya yetmiştir. Ancak son olarak şunu belirtmem gerekir ki, Ptotestan-Katolik çekişmesi gibi görünen bu olayın iç yüzünde dini değil, siyasi bir anlaşmazlık vardır. Serbest İrlanda Cumhuriyeti ile birleşmek isteyen Kuzey İrlanda'lı Katolikler ile Kraliçe'ye ve İngiliz devletine bağlı kalma yemini eden Protestan nüfus arasında yaşanan gerilim dinlerin veya mezheplerin değil; siyasi görüşlerin çatışmasının ibarettir. Bu yüzden, Katolik mezhebine yönelik kısıtlamalar -yazımın başında bahsettiğim- farklı inanışlara karşı özgürlükçü bir yaklaşım izleyen İngiliz kamu hukukunun değil, yüzyıllardır süregelen yayılmacı-sömürgeci İngiliz siyasetinin bir ayıbıdır.

Yukarıda değindiğim AİHM kararlarına Genel Kamu Hukuku final sınavına hazırlanırken internet yoluyla erişmiştim. Malesef şu an tarihlerini ve ismen taraflarını hatırlayamıyorum. Vakit sorunum olduğu için yeni bir araştırma yapamam, ancak ihtiyaç duymanız halinde eriştiğiniz kaynakların tercümesine dilim döndüğünce ve zamanım el verdiğince yardımcı olmaya çalışabilirim.

Saygılar