Mesajı Okuyun
Old 25-02-2007, 14:11   #18
Turkmen

 
Varsayılan

T.C.
Y A R G I T A Y
1.HUKUK DAİRESİ
E. 2001/13256
K. 2001/176
T. 15.01.2002

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, verilen kararın toplanan delillere ve dosya içeriğine uygun olduğu söylenemez.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekirki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarda değinilen anlamda bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.
Somut olaya gelince, dava konusu 108 parsel sayılı 19.500 m2 miktarlı taşınmazın miras bırakan tarafından davalıya 3.6.1969 tarihinde ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile temlik edildiği, murisin 1320 doğumlu olup 14.1.2000 tarihinde murisin eşinin ise kendisinden evvel 28.11.1989 tarihinde öldükleri, murise davalı oğlunun baktığı, muris üzerinde 15 parsel sayılı 8050 m2 miktarlı kargir ev ve narenciye bahçesi niteliğindeki taşınmaz ile 322 parsel sayılı 36.185 m2 miktarlı narenciye bahçesinin bulunduğu, murisin sağlığında davalı aleyhine akde aykırılıktan bir dava da açmadığı anlaşılmaktadır. Belirlenen olgular ve toplanan deliller yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın mal kaçırma değil, ölünceye kadar oğlu tarafından bakılmak amacıyla temlikte bulunduğu neticesine varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine ve 4.12.2001 tarihinde yürürlüğe giren Av. ücret tarifesinin 14.maddesi gereğince gelen temyiz eden vekilleri için 250.000.000 TL. duruşma avukat parasının temyiz edilenden alınmasına 15.1.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.