Mesajı Okuyun
Old 16-08-2008, 11:03   #26
üye15184

 
Varsayılan Sayın barbhax

Eleştirileriniz hakkında cevap verme hakkımın olduğunu düşünüyor ve eleştirilerinzdeki sıraya uygun olarak cevap veriyorum;

1- İç hukuk yollarını tüketme gereksinimi duymadım. Çünkü dilekçemde belirttiğim gibi ve örnek olarak sunduğum yargı kararlarında ( başvuru dilekçesinin 21. bölümünde belirttiğim tüm yargı kararlarının gerekçeli suretleri başvuru dilekçesine eklenip Mahkeme'ye gönderilmiştir. ) olduğu gibi, Türk Yargısının ( Özellikle Danıştay'ın iki kararı ) bu tip bir hukuki soruna bakış açısını ayrıntısıyla açıkladığımı düşünüyorum.
Benim davamda da aynı kararların verilecek olduğunu, hatta davamın ispatlanıp ilgili şüphelilerin ceza alması halinde alacakları cezanın miktarını ve seçenek tedbirler uyarınca sonuçta nasıl bir yaptırım ( benim açımdan bu bir yaptırımsızlıktır ) uygulanacağını, Türk Ceza Hukukunun temel ilkeleri ve kanun maddelerini nazara alarak belirttim.
Bu tip bir uygulamanın da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesine göre, benim açımdan ihlal sayılacağını düşünerek ( 1136 Sayılı ve 1969 Tarihli Avukatlık Kanununun, Avukat Kimliklerine tanıdığı statüyü, Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair 4208 sayılı Kanunun Uygulanmasına ilişkin Yönetmeliğin 6. maddesi ile engelleyen ve bu tutum karşısında hakkımı aradığımda, aşağılanıp küçük düşürüldüğümde, beni küçük düşürenlere adalete, uğradığım zarara uygun ceza ve şahsıma adalete uygun manevi tazminat vermeyecek olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen Adil Yargılama İlkesini açıkça ihlal etmesi sebebiyle ) Mahkeme'ye başvurdum.

6 ay kuralına gelince; Burdur Barosunun Türkiye Barolar Birliğince ortaklaşa gerçekleştirdiği 1 Haziran 2008 tarihli seminerde, onur kırıcı davranışa maruz kalınma veya devam eden hak ihlallerinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, 6 aylık kesinleşme sürecini aramaksızın, ihlalin meydana gelmesinden itibaren de 6 aylık Mahkeme'ye başvuru sürecinin başladığı yönünde bir içtihadı olduğunu belirtmeleri üzerine, ben davamı açtım.

2- Adil Yargılanma Hakkının ihlaline yönelik dilekçemin sonunda özel olarak ve dilekçemin bütününde de genel olarak şu mesajı vermeye çalıştım; "Ben avukatım, avukat olarak haksızlığa uğradım, bu sorunu kendi ülkemde çözmem Türk Yargısının bakış açısıyla imkansız, 6. madde kapsamında ( şüpheliler ceza almayacaklar, alırlarsa da bu adalete aykırı olarak çok çok az bir ceza olacak ve 15 ay suç işlememeleri halinde hiçbir yaptırımla kalmadan bu olaydan kurtulacaklar, manevi tazminat davası ise az bir miktarla kabul edilecek ve karşı tarafa ödeyeceğim vekalet ücretleri hesap edildiğinde şahsımda yarattığı manevi zararı karşılamaktan çok uzak kalacağı gerçeğiyle anlattım ) mağdur olacağım, bu yönde içtihat teşkil eden uygulamar var, mesleğimi yüceltmek istiyorum"

Ben bu mesajı yeterince ifade edebildiğimi düşünüyorum.

3- Kullandığım dil ise kendimi ifade etmem tarzımla ilgili. Olayları en saf haliyle, haksızlığa uğramış genç bir avukat olarak anlattım. Bu yöndeki eleştirinize de katılmıyorum. ( Ancak siz, mesajınızda büyük küçük harflerin kullanımına dikkat etmemişsiniz.)

4- Tazminat miktarının ilk dilekçede belirtilmesi, yukarıda bahsettiğim 01 Haziran 2008 tarihli seminerde önemle vurgulanmıştı. Bu sebeple tazminat miktarını ilk dilekçemde belirttim.

AİHM'in bir tazminat ya da bir temyiz merci olmadığını da biliyorum. Bu yöndeki hatırlatmanız için ( bilgilendirmeniz değil, çünkü bildiğim bir bilgidir ) teşekkür ederim.

Tazminat miktarına gelince, rakam yüksek gelebilir.

Ancak ben olaya, adaleti savunan ve onun için çalışan birinin haksızlığa uğraması olarak bakıyorum.Örneğin bir şehrin güvenliğinin emanet edildiği bir kolluk görevlisinin, kendi evine bir hırsızın girmesini önleyememesi gibi bir durum olarak görüyorum.

Kendi uğradığım haksızlığı çözemememin şahsımda yarattığı hayal kırıklığını ( dilekçenin son bölümünde ) en içten duygularımla anlattım.

Olayın şahsımda yarattığı tahribata uygun olarak da bu miktarı uygun gördüm. Tıpkı Türk Yargısına manevi tazminat istemiyle dava açan bir davacı gibi tazminat miktarını kendim belirledim.

Kaderimi seçme imkanım olsaydı; bu tip bir olayla karşılaşıp aşşağılanan, dalga geçilen ve AİHM'den 5 milyon Avro kazanan bir avukat olmayı değil, toplumca büyük saygı gören avukatlık mesleğinin üyesi bir avukat olmayı seçerdim.

Siz de biliyorsunuz ki; hiçbir yaptırım, mağdurda oluşan acıyı tam olarak karşılayamaz. Nasıl bir vazo kırıldıktan sonra, ne kadar yapıştırılırsa yapıştırılsın, eski haline dönmesi imkansızsa, hukuktaki yaptırım ne olursa olsun, mağdur veya mağdur yakını kendini tam olarak iyi ve mutlu hissedemez.

Sevdiği insanı öldüren, sevdiği insanın ırzına geçen veya kendisine bu yönde bir zarar veren failin, ceza almasını gülücüklerle karşılayan bir mağdur veya mağdur yakınını, bu güne kadar görmedim. Aksine bu insanların yüzünde hep şunu gördüm; keşke bu fail, benim sevdiğim insana ( veya bana ) zarar vermeseydi de böyle bir ceza da yargılama da olmasaydı.

Mahkeme, dilekçedeki belirtilen miktarın altında bir meblağa hükmedebilir veya lehime hiç bir meblağa da hükmetmeyebilir. Bunların hepsinin farkındayım.

Fakat siz de biliyorsunuz ki, dava dilekçesinin Mahkeme'ye ulaşmasından sonra, tazminat miktarını belirlemek sadece ve sadece Mahkeme'nin takdirindedir.

5- Başvurumun, kabul edilebilirlik veya daha sonraki bir aşamadaki kaderi hakkındaki son kararı Mahkeme verecek. Bu kararı beklemekten başka yapabileceğim hiç bir şey yok.

Nüfus cüzdanının yenileme prosedürüne ilişkin bilgimin de yanlış olmadığını düşünüyorum. Ben o prosedürü sadece bir örnek olarak verdim.

Türkiye'de nüfus cüzdanını kaybettikten sonra veya nüfus bilgileri çalındıktan sonra ( bir dönem İstanbul'da Muhtarlık binalarına giren hırsızların tek çaldıkları eşya, nüfus bilgilerinin saklandığı bilgisayar hard diskleriydi ) adına şirketler açılıp, sayısız çek karneleri düzenlenen, adına krediler çekilen vs tüm bunları haklarında bir hapis kararı çıktığında öğrenen ve mağdur olan nice yurttaşımız olduğu gerçeğini eminim siz de biliyorsunuzdur.

( Kardeşinin kimlik bilgilerini kullanarak, kardeşinin adına, ancak üzerinde kendi resminin olduğu resmi nüfus cüzdanı çıkartan, bu nüfus cüzdanıyla kardeşinin evini resmi yoldan - tapu senediyle - satan ve daha sonra olayın ortaya çıkması sonucu Burdur Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan gencin duruşmasında, stajer avukat olduğum sırada şahsen bulunmuştum. Dilekçde belirttiğim prosedür, bu davadaki bilgi ve görgümden ileri gelmiştir. )


Şahsi olarak benim için;

Hayatta kazanmaktan çok, kazanmak için çabalamak ve yeni fikirler üretmek önemli.

Bunları da bu davada yaptığıma inanıyorum.


Sonuç olarak ise ;

Ben yaşlandığımda şunu demek istiyorum;
"14.05.2008'de haksızlığa uğramıştım ve sonuna kadar da centilmence bir mücadele vermiştim."

Bu benim için yeterli.

Hani bazen çok iyi mücade edip de mücadeleyi bir sebepten kaybeden kişiler vardır. Ellerindeki kıt imkanları sonuna kadar zorlayan, yeni fikirler geliştiren, çoğunluğun bakış açısından farklı bir gözle bakabilen, başarıya inanan ve tüm gücüyle bu inandığı başarı için çalışanlar! ( son Formula 1 Macaristan Grand Prixsinde, yarışa üçüncü sırada başlayıp rakiplerini ilk saniyelerde geçen, yarışı bitime üç tur kalaya kadar tartışmasız önde götüren Ferrari pilotu Felipe MASSA'yı izlerseniz demek istediğimi tam olarak anlayacaksınız. )


Bu olayda, sergilediğim duruşla, kendi kendime de olsa bunu söylemek istiyorum. Çünkü böyle biri olmak, öldüğümde de böyle biri olarak hatırlanmak istiyorum.

Umarım yapıcı olarak nitelendirdiğiniz eleştirilerinizi ( Kişisel olarak; eleştirilerinizi yapıcı olmaktan öte, yıkıcı olarak algıladım. Çünkü yenilikçi değil, klasik hukuk bilgilerini kullanarak, davanın sonucu hakkında olumsuz kanaatte olduğunuz ve Avukatlık Kimliği ile ilgili süre gelen sorun hakkında yapıcı bir çözüm önerisi getirmediğiniz görüşündeyim. Ben en azından kaybetme ihtimalim kadar kazanma ihtimalimin de olduğu, daha önce hiç denenmediğini düşündüğüm, legal bir yola başvurdum. ) açıklayıcı bir anlatım biçimiyle yanıtlamışımdır.

Tartışmanın boyutunu renklendirdiğiniz, mücadeleyi desteklediğiniz ( Her zaman söyledim yine söylüyorum, bu kişisel bir mücade olarak başladı ancak tüm meslektaşlarımızı ilgilendiren bir soruna ilişkin olduğu için hepimizin mücadelesidir.) ve zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.