Mesajı Okuyun
Old 14-11-2009, 11:42   #4
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

HAKKIN KÖTÜYE KULLANMASIYLA İLGİLİ
http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=17811 (Av.Erol Yavuz'un yazısı)

Ayrıca ;

Basılı Eser : Eraslan ÖZKAYA, İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, Seçkin Yayıncılık Ankara. http://www.seckin.com.tr
ve ;


T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2002/4-796

K. 2002/832

T. 16.10.2002

• TAPU İPTALİ VE TENKİS ( Taraf Muvazaasına Dayanılması - Miras Bırakanın Oğlu İle Anlaşarak Taşınmazı Devrettiğini Bilen ve Göz Yuman Diğer Mirasçıların Murisin Ölümünden Sonra Ona Teb'an Açtıkları Davadaki Muvazaa İddiaları Hakkın Kötüye Kullanılmasıdır )

• TARAF MUVAZAASI ( Miras Bırakanın Mirasçılardan Mal Kaçırma Kastıyla Değil Alacaklı 3. Kişilerden Mal Kaçırmak Amacına Yönelik Olarak Taşınmazı Oğluna Devrettiği İddiası/Yazılı Delille Kanıtlanabileceği - Tapu İptali ve Tenkis )

• ALACAKLILARDAN MAL KAÇIRMA AMACI ( Miras Bırakanın Mirasçılardan Değil Alacaklı 3. Kişilerden Mal Kaçırmak Amacına Yönelik Olarak Taşınmazı Oğluna Devrettiği İddiası/Tapu İptali ve Tenkis - Yazılı Delille Kanıtlanabileceği )

• MUVAZAA ( Murisin Taşınmazı Alacaklılardan Mal Kaçırmak Amacı İle Oğluna Devrettiği İddiası/Durumu Bilen ve Göz Yuman Diğer Mirasçıların Murisin Ölümünden Sonra Ona Teb'an Açtıkları Davadaki Muvazaa İddialarının İyiniyet Kurallarıyla Bağdaşmayacağı - Taraf Muvazaası/Tapu İptali ve Tenkis )

• HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI ( Taraf Muvazaasına Dayanan Tapu İptali ve Tenkis - Miras Bırakanın 3. Kişilerden Mal Kaçırmak Amacı İle Oğluna Taşınmazı Devrettiğini Bilen ve Göz Yuman Diğer Mirasçıların Murisin Ölümünden Sonra Ona Teb'an Açtıkları Davadaki İddiaları )

818/m. 18, 29, 31

4721/m. 2, 3

5.2.1947 gün 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı
ÖZET : Miras bırakanın mirasçılardan mal kaçırma kastıyla değil, aksine alacaklı üçüncü kişilerden mal kaçırmak amacına yönelik olarak taşınmazı oğluna devrettiği iddia edildiğinden, davada taraf muvazaasına dayanıldığı açıktır. Bilindiği ve 5.2.1947 gün, 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nda da belirtildiği üzere, taraf muvazaası ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Ne var ki davacılar, taraf muvazaasını doğrular nitelikte yazılı bir delil ibraz edememişlerdir.
Diğer taraftan davacı oğul, murisin taşınmazdaki payını üçüncü kişilerden mal kaçırmak amacıyla kendisine bedelsiz olarak devrettiğini, bedelsiz devri bilen davalı ağabeyinin nüfuzunu kullanmak suretiyle baskı yaptığını, bu nedenle babalarına ait hisseyi yine bedelsiz olarak tapuda ağabeyine devrettiğini ileri sürmüş ise de Borçlar Kanunu'nun 29. maddesinde düzenlenen iradeyi sakatlayan nedenlerin varlığı aynı kanunun 31. maddesinde belirtilen sürede usulüne uygun bir delil ile kanıtlanmadığından, bu iddia da sabit olmamıştır.
Muris tapulu taşınmazdaki payını oğluna devrettikten sekiz yıl sonra vefat etmiş ve bu süre içerisinde devir için ses çıkarmamıştır. Miras bırakanın oğlu ile anlaşarak taşınmazı devrettiğini bilen ve buna göz yuman davacıların, murisin ölümünden sonra ona teb'an açtıkları davada muvazaa iddiasını ileri sürmeleri hakkın kötüye kullanılmasıdır.
Açıklanan nedenler karşısında iyi niyet kurallarıyla bağdaşmayan ve ispatlanamayan davanın reddi yerindedir.
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tenkis" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Pendik Asliye 2. Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 14.12.2000 gün ve 2000/376-777 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 22.10.2001 gün ve 2001/5830-10049 sayılı ilamı ile;
( ... Dava muvazaalı satışa dayalı tapu kaydının iptali veya tenkisi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece dava reddedilmiş, karar davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar vekili dava dilekçesinde, tarafların ortak miras bırakanı olan Süleyman'ın aleyhine yapılan icra takibi nedeniyle adına kayıtlı 992 parsel nolu taşınmazdaki hissesini davacılardan oğlu İdris'e bedelsiz olarak devrettiğini, ancak mal kaçırmak amacı ile yapılan devri bilen davalının, murisin en büyük oğlunun kendisinin olduğunu ifade ederek ve nüfuzunu kullanarak bu devrin kendi adına olması gerektiğini söylemek suretiyle İdris'ten yine bedelsiz olarak babalarına ait hisseyi tapuda üzerine geçirdiğini, ancak murisin ölümünden sonra davalının davacılara ait hisseleri iade etmediğini belirterek tapu kaydının iptali ile davacılar adına hisseleri oranında tapuya tesciline veya tenkise karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davacıların muris muvazaasına dayandığı zira tenkis isteminin de bulunduğu, ancak iddianın ileri sürülüş biçimi dikkate alındığında muris muvazaasından bahsedilemeyeceği, bu nedenle muris muvazaasına dayalı istemin reddi gerektiği, kaldı ki davanın miras bırakana ardıllık esasına dayanılarak açıldığı kabul edilse bile mirasçılar bu nedenle satış sözleşmesinin tarafı haline geldiklerinden muvazaa iddiasının yazılı belge ile kanıtlanması gerektiği, oysa davacıların sadece tanık gösterdiği, bu yönden de davanın sabit olmadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dava konusu taşınmazın miras bırakan tarafından davacılardan İdris'e, İdris'ten de davalı Yılmaz'a tapudaki devri muvazaalı da olsa bu davada 3. kişi alacaklı taraf değildir. Davanın tarafları mirasçılar olup, davacıların amacı miras haklarına kavuşmaktır. Bu nedenle işin esası incelenerek toplanacak kanıtlara göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru değildir. Karar bu nedenle bozulmalıdır... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, muvazaalı satışa dayalı tapu kaydının iptali veya tenkis istemine ilişkindir.
Davacılar, tarafların ortak miras bırakanı Süleyman'ın aleyhine yapılan icra takipleri nedeniyle adına kayıtlı 992 parsel sayılı taşınmazdaki 24/80 payını hacizden kurtarmak amacıyla 9.7.1991 tarihinde oğlu İdris'e bedelsiz olarak devir ettiğini, mal kaçırmak gayesi ile yapılan bedelsiz devri iyi bilen davalı Yılmaz'ın murisin en büyük oğlu olduğunu ifade ederek ve nüfuzunu kullanarak bu devrin kendi adına olması gerektiğini söylemek suretiyle İdris'ten yine babalarına ait olan hisseyi 30.6.1992 tarihinde bedelsiz olarak tapuda kendi üzerine geçirdiğini; miras bırakan Süleyman'ın 27.9.1999 tarihinde ölümünden sonra davalının davacılara ait hisseyi iade etmediğini ileri sürerek, muvazaalı ve bedelsiz olarak, itimada dayalı olarak davalıya devredilmiş olan tapu kaydının iptali ile davacılar adına hisseleri oranında tapuya tesciline veya tenkise karar verilmesini istemişlerdir.
Mahkemenin, iddianın ileri sürülüş biçimi dikkate alındığında muris muvazaasından bahsedilemeyeceğini, davanın miras bırakana bağlı olarak ve ardıllık esasına dayanılarak açıldığı kabul edilse dahi muvazaa iddiasının yazılı belge ile kanıtlanması gerektiği halde yazılı bir belgeye dayanılmadığını belirterek davanın reddine ilişkin verdiği karar, özel dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.
Uyuşmazlık, davada taraf muvazaasına mı yoksa muris muvazaasına mı dayanıldığı ve iddianın yazılı delille ispatının gerekip gerekmediği noktalarındadır. Dava konusu olayda hukuki nitelendirme yapılabilmesi için öncelikle muvazaa kavramı ve unsurları üzerinde durulmalıdır.
İrade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda Borçlar Kanunu'nun 18. maddesinde düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu'nun 18. maddesinde "bir akdin şekil ve şartların] tayinde, iki tarafın gerek sehven, gerek akitteki hakiki maksatlarım gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarım aramak lazımdır..." ifadeleri mevcut olup, daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan; doktrinde ve uygulamada muvazaa kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. ( Eraslan Özkaya, İnançlı İşler/ Muvazaa Davaları, Ankara 1999 s. 105 )
Buna göre muvazaa, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla ve fakat gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmeyen bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır. ( Fikret Eren, Borçlar Hukuku Umumi Hükümleri, İstanbul 1995, 3. baskı, C. l, S. 372 ) 7.10.1953 tarih ve 8/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nda muvazaa; "Açıklanan beyanlarının gerçek maksatlarına uymadığını bildikleri halde akitlerin kastettikleri durumdan başka bir hukuki ilişkide kendilerini anlaşmış gibi göstermiş olmaları halidir." denilerek tarif edilmiştir.
Gerek öğretide gerek uygulamada muvazaa mutlak ( adi, yalın ) ve nispi ( mevsuf ) muvazaa şeklinde iki gruba ayrılmaktadır. Mutlak muvazaada taraflar bir sözleşme yapmak istemedikleri halde, üçüncü kişileri aldatmak maksadı ile aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar. Alacaklının takibinden kurtulmak isteyen borçlunun mallarını başka bir kimseye devretmesi mutlak muvazaadır. ( Turhan Esener - Türk Hususi Hukukunda Muvazaalı Muameleler, İstanbul 1956-S. 41 )
Nispi muvazaa, tarafların gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları bir sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemeleri, şeklinde tanımlamaktadır. ( Fikret Eren age, S. 16 ).
Muris muvazaası olarak tanımlanan muvazaa niteliği itibarıyla nispi muvazaa türüdür. Muris muvazaasında miras bırakan, miraçılardan mal kaçırmak amacıyla gerçekte bağışladığı taşınmazını, görünüşteki sözleşmede satış gibi göstererek temlik etmektedir. ( 1.4.1974 gün, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ) Somut olaya baktığımızda, İdris dışındaki davacılar aşamalardaki iddialarında, babaları Süleyman'ın alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla taşınmazdaki payını İdris'e bedelsiz olarak devrettiğini ileri sürdüklerine göre, olayda muris muvazaası nedenine dayanıldığının kabulü mümkün değildir.
Miras bırakanın mirasçılardan mal kaçırma kastıyla değil, aksine alacaklı üçüncü kişilerden mal kaçırmak amacına yönelik olarak taşınmazı İdris'e devrettiği iddia edildiğinden, davada taraf muvazaasına dayanıldığı açıktır. Bilindiği ve 5.2.1947 gün, 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nda da belirtildiği üzere, taraf muvazaası ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Ne var ki davacılar, taraf muvazaasını doğrular nitelikte yazılı bir delil ibraz edememişlerdir.
Diğer taraftan davacı İdris, murisin taşınmazdaki payını üçüncü kişilerden mal kaçırmak amacıyla kendisine bedelsiz olarak devrettiğini, bedelsiz devri bilen davalı ağabeyi Yılmaz'ın 1992 yılında nüfuzunu kullanmak suretiyle baskı yaptığını, bu nedenle babalarına ait hisseyi yine bedelsiz olarak tapuda Yılmaz'a devrettiğini ileri sürmüş ise de Borçlar Kanunu'nun 29. maddesinde düzenlenen iradeyi sakatlayan nedenlerin varlığı aynı kanunun 31. maddesinde belirtilen sürede usulüne uygun bir delil ile kanıtlanmadığından, bu iddia da sabit olmamıştır.
Muris Süleyman tapulu taşınmazdaki payını İdris'e devrettikten sekiz yıl sonra vefat etmiş ve bu süre içerisinde devir için ses çıkarmamıştır. Miras bırakan Süleyman'ın mirasçılardan İdris ile anlaşarak taşınmazı devrettiğini bilen ve buna göz yuman davacıların, murisin ölümünden sonra ona teb'an açtıkları davada muvazaa iddiasını ileri sürmeleri hakkın kötüye kullanılmasıdır.
Açıklanan nedenler karşısında iyi niyet kurallarıyla bağdaşmayan ve ispatlanamayan davanın reddine dair yerel mahkemenin direnme kararı yerindedir. Bu nedenle karar onanmalıdır.
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 16.10.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.