Mesajı Okuyun
Old 16-08-2008, 10:48   #55
Av.H.Sancar KARACA

 
Varsayılan

Ses verince fikirler, ne sonuçlar çıkıyor...

İnisiyatif.Net'ten bir elektronik posta düşmüş de sepetime.

Paylaşmak istedim.


"Fakülteyi Bitir de! En Kötüsü, Bir Avukat Olursun...

M. Görkem Büyükgövez



Oysa kötüsü değil bence, avukat olmak. Ciddi bir süreç olan yargılamanın üçayağından biri avukat. Kırık ya da kısa ayak değil. Makamın üzerine oturtulmaması mı diğer ayaklardan kısa gösteriyor avukatı, yoksa avukat mı makama saygıyla mesleğine olan saygısını dengeleyemiyor? Belki de duruşmayı yöneten, uyuşmazlıklara çare bulan ve aslında yaptığı iş küçümsenmeyi hiç hak etmeyen yargıç, avukatın yaptığı işi ciddiye mi almıyor? Bunları düşünür oldum bu aralar.

Ben ve fakültedeki arkadaşlarımın içinde bulunduğu süreç, zor, yorucu ve zaman zaman sıkıcı. Öğrenmeyi öğrenmek yerine önümüze sunulanları hap gibi yutmamız isteniyor bizden. Araştırmaktan sakınılıyoruz nedense. Yani akvaryumumuzun dışına pek çıkartılmıyoruz fakültede. Kitapta olanların dışında uygulama adına hiçbir şey öğretilmediği gibi öğrenmemiz için teşvik de edilmiyoruz. Diplomamızı elimize almamızla akvaryumumuz kırılacak ve biz sudan çıkmış balıklar olarak staj dönemine başlayacağız. İşte ben sudan biraz erken çıkıp staj döneminde üzerimde olması muhtemel şaşkınlığı azaltmak, okulda yuttuğumuz hapların(!) uygulanmasını görmek ve işin mutfağındaki kokuyla biraz erken tanışmak amacıyla akvaryumumu biraz erken kırıp, karşıma çıkan “sen önce okulunu hallet”, “daha çok erken, otur ders çalış” gibi tüm sözlü engellere inat, yaz tatilimi bir hukuk bürosunda, çalışarak değerlendirmek istedim. Bu isteğim, hayatın, sıralarımızda çözdüğümüz olaylar kadar basit olmadığını, birçoğumuzun hayatının kıymete değer olduğunu fark etmeme neden olurken ileriye dönük mesleki planlarımın ve özellikle yargılama yetkisini kullanan hâkimlere karşı bakış açımında değişmesine sebep oldu.

Çoğumuz fakültedeki yaşamımızın sonunda bizi bu yaşamdan daha zor olmayan bir meslek hayatının beklediğini umut ediyoruz ve yine bir çoğumuz sınava tabi olan hâkimlik ve savcılığı, sınava tabi olduğu için ikinci plana atıyoruz. İşte işin başında biz avukat adaylarına, daha başarılı olan, hâkim olur dayatması uygulanıyor istemsiz. “Okul bitsin hâkimlik-savcılık sınavlarına hazırlanacağım savcı olmak istiyorum” dediğiniz zaman prestijiniz artıyor. Zaten çoğumuz büyüklerimiz tarafından “Hâkim ol savcı ol, avukat olup da ne yapacaksın” nasihatlerine maruz kalıyoruz. En azından benim yaşadıklarım bunlar oldu bugüne kadar. Duruşma salonlarında karşılaştıklarım ise sorunun aslında daha karmaşık ve trajik olduğunu gösterdi bana. Ve düşündürdü; acaba büyükler mi haklı?

Yargı yetkisini kullanan hâkimin yetkinin tek elinde olmasına dayanarak, makamının da ona verdiğine inandığı güçle, kürsüden, alaycı, azarlayıcı ve karşısındaki avukatın meslek onurunu zedeleyici sözlerde bulunduğuna şahit oldum. Hâkimin, oturduğu makama kendisinin değer katacağını fark edemeyip kendisiyle beraber mesleğinin adına da zarar verecek sözler sarf ettiğini görmek ve karşısındaki avukatın kişiliğine saygı duymasa da savunma makamına saygı duyması gerektiğini unutmasına tanık olmak, makamlarına duyduğum saygının yaralanması bakımından beni üzdü. Müvekkillerinin haklarını savunmayla görevli avukatların ise kendi haklarını savunmamaları, üzüntüme şaşkınlık ekledi. İşte bu noktada makama saygı-mesleğe saygı dengesizliği ile karar verene cevap vermeme adına mesleğe zarar verme başlıkları canlandı kafamda. Adalet dağıtmakla görevli olan yargıçlarla adalet peşinde koşan avukatlar arasındaki adaletsizlik, kendi adıma “ileride ben ne yapmalıyım, azarlayan tepeden bakanlardan mı yoksa azarlananlardan mı olmalıyım?” diye düşünmeme sebep oldu.

Gerçekten ne yapılmalı? Kürsüde oturmayı mı seçmeli, alaycı gözlerle bakıp azarlayıcı sözler söyleyebilmek için; yoksa annemin de dediği gibi fakülteyi bitirip en kötüsü bir avukat olmakla mı yetinilmeli. Şapkasını önüne almalı bence herkes. Hâkimler kendilerini o salonun efendisi, avukatları da karşısına gelen herhangi biri olarak görmekten vazgeçmeli. Yargılama sürecinin olmazsa olmazı olan avukata kendilerinin de bir gün ihtiyaç duyabileceğini, onlarla aynı fakültenin aynı sıralarında hukuk ilmini öğrendiklerini, aralarında altlık üstlük ilişkisinin bulunmadığını unutmamalı. Tabi ki avukatlar da, sıfatlarının hak ettiği saygının farkına varıp duruşlarını ona göre değiştirmeli. Daha dik, hatta dimdik durmalı. Gerektiği yerde karşılarındaki yargıcın çiğnediği haklarının sonuna kadar koruyucusu olabilmeli. Hâkim bana şunu dedi bunu dedi diye forumlarda dövünmektense[1] hak arayıcı olarak önce kendi haklarını sonuna kadar aramalı. Barolarıyla bu sıkıntılarını paylaşmalı, barosunun işin üstünde durması için konunun takipçisi olmalı. Peşini bırakmamalı. Hâkimlere ve savcılara aralarındaki ilişkinin karşılıklı saygı esasına dayandığını ısrarla hatırlatmalı.

Biz genç avukat adaylarının, duruşma salonlarında hâkimler tarafından azarlanan avukat görüntülerine şahit olup mesleğe, geleceğe karamsar gözlerle bakmasına engel olmak, çoktan yara görmüş meslek onurunu onarmak, en önemlisi mesleğe sahip çıkmak siz avukatların görevi.

Bu sistemin, “en kötüsü, bir avukatı (!)” olunmamalı.

Ankara, 12.08.2008"


--------------------------------------------------------------------------------

[1] http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=4947 (son yararlanma 11.8.2008