Mesajı Okuyun
Old 11-11-2010, 21:21   #760
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Adnan Koray
Birini diğerinden ayıramayız. Doğumla başlar ve ölümle biter. Bir bütündür. Hatta daha önce başlar. Babanın dölünün tuvalet deliği yerine anne rahmine gitmesi ve orada ortalama 9 ay kalması ve sonunda doğumla kafamızı karanlıktan uzatıp dünyaya merhaba dememiz.

Tabi ölene kadar herşey belirlenmiştir. Biz ise bu belirlenmiş olanı yaşarız. Özgür olduğumuz ve herşeyi yapabileceğimiz yalanını yutmayız. Yine de kurallarına göre oynarız. Yani hayatta kalmalı ve güçlü olmalıyız. İhtiyaçlarımızı gidermek çalışır ve para kazanırız. Zira ihtiyaçlarımızı para ile gideririz. Para kazanma ve kazanılanılanın paylaşımı için de sistem ve kurallar vardır. Buna da kapitalizm diyorlar. Daha çok para kazanmak için ise güçlü olmalıyız. Güç daha çok parayı, daha çok para ise gücü getir. Gücün başka bir görünümü de makam ve mevkiidir. Bir ömür bunları elde etmek için çabalarız. Güçlü olan eşeyli üremede aynı zamanda şanslı olandır.

Ama bazı şeyler vardır ki; ne kadar belirlenmiş olursa olsun bizi mutlu eder. Müzik, film, resim ve edebiyat gibi insan yaratıları; dondurma, kadayıf gibi tatlılar, meyveler ve yiyecekler tatları; toplumsal roller (baba, arkadaş vs) sapladığı duygusal yoğunluk milyarlarca aynı şeyi yaşayacak olsak da bizi mutlu eder.

Ancak asıl insanı insan yapan şey insanın bilmesi, anlaması, farketmesidir. Bunu da bilim sayesinde yapar. Ölene kadar fizik, kimya, biyoloji, tarih, iktisat vs okumalı ve bu hayatı anlamalıyız. Çünkü biz doğanın aynasıyız. J

İtiraz(lar)ım var:

- Yaşamımız aslında biz iki ayrı parça iken başlıyor. Öyle kaotik ki, hangi yumurta ve hangi spermin biz olduğu/olacağı baştan belli değil.

- Yaşamımızın ölümle bitip bitmediğini bile bilmiyoruz. Belki de iki parçanın birleşmesiyle biz oluştuğumuz gibi, ölüm dediğimiz olayda da biz başka birşeyle (örneğin toprakla) birleşip daha başka bir şey oluyoruz. Ya da olmuyoruz. Bu konuda tek bildiğimiz, bilmediğimiz.

- Hiçbirşey belirlenmemiştir. Tam tersine, rastlantısal değişimi (kaosu) yaşarız. "Özgür olduğumuz ve herşeyi yapabileceğimiz yalanı"na ben de inanmam ama ipleri başkasının elinde birer kukla olmadığımızı da bilirim. Asırlardır süren ve milyarlarca seçimden ve bunların birbiriyle etkileşiminden oluşan bir denizde yüzüyoruz. Ağzımıza, burnumuza su kaçmasına yol açan dalgaların bir kısmı bizim eserimiz. Başka bir deyişle, milyarlarca nefesin ve kesişimlerinin oluşturduğu hava akımları ile dolu bir uçurumdur düştüğümüz.

- Hayatta kalmalıyız ama güçlü olmak (gereği) niye? Neye, kime karşı güçlü? Fiziksel gücünü bile doğru kullanmayan biz insanlar, ne çok meraklıyız güce... Ne kadar "güçlü" olursak olalım, doğa ve az önce sözettiğim "denizin" dalgaları (ya da o uçurumdaki hava akımları) karşısında güçsüzüz. Bedensel olanın dışındaki güç de bizim uydurduğumuz ve sonra da uydurma olduğunu unutup inandığımız/taptığımız bir kavram.

- Dondurma neyse de, kadayıfın nesi güzel? Hem, rakıyı unutmuşsunuz.

- "Ancak asıl insanı insan yapan şey insanın bilmesi, anlaması, farketmesidir. Bunu da bilim sayesinde yapar." diye, sanki bilim bizim dışımızda oluşmuş/oluşturulmuş birşeymiş gibi yazmışsınız. Oysa bilim, anlamaya çalışmak demek zaten. Bize yararı da, olursa eğer, "bilen bilmeyene anlatsın" şeklinde işleyen bir süreçte...

- "Biz doğanın aynası" değil, parçasıyız.

(Devamı görüştüğümüzde... )