Mesajı Okuyun
Old 11-02-2014, 15:08   #67
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2013/1927
K. 2013/5882
T. 18.4.2013

• EŞİN ÖLÜMÜ NEDENİYLE DİĞER EŞİN KATILMA ALACAĞI DAVASI ( Davacı Sağ Kalan Eş Olduğundan Sağ Eşin Mal Rejiminin Tasfiyesinden Kaynaklanan Alacak Hakkının Terekeye Ait Borç Olduğu - Davacının 1/4 Oranında Miras Payı Bulunduğu )

• DAVALININ KATILMA ALACAĞININ TAMAMINDAN SORUMLU OLMAMASI ( Taşınmazın Karar Tarihine En Yakın Değerinden Taşınmaz İçin Ödenen Kredi Borcunun Düşülmesiyle Artık Değerin Bulunacağı - Artık Değerin Tespiti/Sonra Katılma Alacağının Belirleneceği )

• KATILMA ALACAĞININ YANLIŞ HESAPLANMASI ( Artık Değer/Sağ Kalan Eşin Davacının 1/4 Oranında Mirasçı Olduğunun Dikkate Alınacağı - Terekeden Davacıya Düşen Payın Mahsup Edileceği/Elde Edilecek Miktara Katılma Alacağı Olarak Karar Verileceği )

4721/m. 202,499

ÖZET : Dava, eşin ölümünden kaynaklanan evlilik birliğinin sona ermesi sonucu katkı payı alacağı istemine ilişkindir.Eşler arasındaki mal rejimi ölüm tarihinde sona ermiştir.Dava konusu taşınmazdaki bağımsız bölüm 16.06.2005 tarihinde satış sonucu muris eş adına tescil edilmiştir ve taşınmazın edinilmesinde banka kredisi kullanılmıştır.Mahkemece dava konusu taşınmazın karar tarihine en yakın tarihteki değeri ( sürüm değeri ) tespit edilmiş, taşınmaza ilişkin banka kredisi düşülerek artık değer belirlenmiş ve bu miktarın yarısına katılma alacağı olarak hükmedilmiştir.Ancak, davacı sağ kalan eş olduğundan ağ eşin mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkı, terekeye ait borç olup, davacının 1/4 oranında miras payı bulunmaktadır.Bu durumda, davalı, belirlenen katılma alacağının tamamından sorumlu tutulamaz.Yeniden yapılacak keşif sonucunda taşınmazın karar tarihine en yakın tarihteki sürüm değeri tespit edilerek bu değerden taşınmaz için ödenen kredi borcunun düşülmesi suretiyle artık değer bulunmalı, artık değerin tespitinden sonra katılma alacağına karar verilirken, sağ kalan eş davacının 1/4 oranında mirasçı olduğu dikkate alınarak terekeden davacıya düşen pay mahsup edilmeli ve bu şekilde elde edilecek miktara katılma alacağı olarak karar verilmesi gerekir.

DAVA : E.B. ile A.Ö. Baykal aralarındaki dava hakkında İstanbul 14. Aile Mahkemesi'nden verilen 29.09.2010 tarih ve 267/1064 sayılı hükmün Daire'nin 17.09.2012 gün ve 6164/7468 sayılı ilamıyla onanmasına karar verilmişti. Davalı vekili tarafından süresinde kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili dava dilekçesinde; vekil edenin eşi R.F.B.'ın 06.07.2005 tarihinde vefatı ile geriye mirasçı olarak vekiledenle birlikte davalının kaldığını, evlilik birliği içerisinde 2002 yılından sonra edinilen 1108 ada 26 parsel 6 numaralı bağımsız bölümün tapuda muris adına kayıtlı olup, taraflar arasındaki yasal mal rejimi nedeniyle taşınmazın 1/2'sinin vekiledenin olduğunu açıklayarak taşınmazın tapusunun iptali ile 1/2 payının vekiledeni adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Davacı vekili 20.10.2006 tarihli dilekçesiyle isteğinin artık değerin yarısı olan katılma alacağı olduğunu açıklamış, mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinden sonra, davalı vekilinin temyizi üzerine, Daire'nin 17.09.2012 tarih ve 2012/6164-7488 Esas ve Karar sayılı ilamı ile hükmün onanmasına karar verilmiştir. Davalı vekili, süresinde karar düzeltme isteğinde bulunmuştur.

Toplanan deliller ve dosya kapsamından; davacı ve müteveffa F.B. 10.04.1997 tarihinde evlenmiştir. Evlilik birliği F.B.'ın 06.07.2005 tarihinde ölümü ile sona ermiştir. Eşler arasındaki mal rejimi TMK 225/1. maddesi gereğince ölüm tarihinde sona ermiştir. Bu durum karşısında evlilik tarihinden 4721 sayılı TMK.nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar 743 sayılı TKM.nin 170.maddesi uyarınca eşler arasında mal ayrılığı rejimi, 01.01.2002 tarihinden F.B.'ın ölüm tarihine kadar 4722 sayılı Kanunun 10. maddesi gereğince, eşler başka bir mal rejimini seçtiklerini ileri sürmediklerinden TMK'nun 202. maddesine göre edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir.

Dava dilekçesinin içeriği, davacının yargılama aşamasındaki beyanları ve taşınmazın edinme tarihine göre dava 4721 sayılı TMK.nun 202 ve devam maddeleri gereğince kabul edilen yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminden kaynaklanan ve TMK.nun 231, 232, 235 ve 236. maddeleri gereğince açılan katılma alacağı isteğine ilişkindir. Bu tür davalarda, eklenecek değerlerden ( TMK.m.229 ) ve denkleştirmeden ( TMK.m.230 ) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere edinilmiş malın ( TMK.m.219 ) toplam değerinden mala ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık değerin ( TMK.m.231 ) yarısı üzerinden ( TMK.m.236/1 ) tarafların kazanılmış hakları da gözetilerek taşınmazın tasfiye tarihindeki değeri dikkate alınarak ( TMK. m.235/1 ) katılma alacağı belirlenmelidir.

Uyuşmazlık konusu 1108 ada 26 parseldeki 6 numaralı bağımsız bölüm 16.06.2005 tarihinde satış sonucu muris F.B. adına tescil edilmiş, taşınmazın edinilmesinde F... bank'tan sağlanan 50.00,00 TL kredi kullanılmıştır. Mahkemece dava konusu taşınmazın karar tarihine en yakın tarihteki değeri ( sürüm değeri ) tespit edilmiş, TMK'nun 230. maddesi gereğince taşınmaza ilişkin banka kredisi düşülerek artık değer belirlenmiş ve bu miktarın yarısına katılma alacağı olarak hükmedildiğine göre, davalı vekilinin sair karar düzeltme nedenleri yerinde değildir.

Ancak, davacı sağ kalan eştir. Sağ eşin mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkı, terekeye ait borç olup, davacının TMK'nun 499. maddesine göre 1/4 oranında miras payı bulunmaktadır. Bu durumda, davalı, belirlenen katılma alacağının tamamından sorumlu tutulamaz. Yeniden yapılacak keşif sonucunda taşınmazın karar tarihine en yakın tarihteki sürüm değeri tespit edilerek bu değerden taşınmaz için ödenen kredi borcunun düşülmesi suretiyle artık değer bulunmalı, artık değerin tespitinden sonra TMK'nun 236 maddesi gereğince katılma alacağına karar verilirken, sağ kalan eş davacının 1/4 oranında mirasçı olduğu dikkate alınarak terekeden davacıya düşen pay mahsup edilmeli ve bu şekilde elde edilecek miktara katılma alacağı olarak karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.

SONUÇ : Davalı vekilinin karar düzeltme isteği açıklanan nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle Dairenin 17.09.2012 gün ve 2012/6164 Esas, 2012/7488 Karar sayılı onama kararının 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440. maddesi gereğince ortadan kaldırılmasına ve mahalli mahkemenin 29.09.2010 gün ve 2006/267 Esas, 2010/1064 Karar sayılı hükmünün BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. ( HMK m.297/ç ) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 61,05 TL'nin temyiz eden davalıdan alınmasına, 18.04.2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Dava, 4721 sayılı TMK.nun 202 ve devamı maddeleri gereğince yasal mal rejimi olarak kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejiminden kaynaklanan ve TMK.nun 219, 230, 231, 232, 235 ve 236. maddeleri gereğince açılan katılma alacağı isteğine ilişkindir.

Yerel mahkemece; 67421,15 TL katılma alacağının davalıdan yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi ve hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yüksek Daire 17.09.2012 tarih ve 2012/6144 Esas 2012/7488 Karar sayılı kararıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir.

Davalı vekili, bu sefer 15.11.2012 havale tarihli karar düzeltme dilekçesiyle, murisin 06.07.2005 tarihinde ölümü ile eşler arasındaki evliliğin sona erdiğini, Yeniköy'deki evin satılmasından gelen 40000,00 TL para ile bankadan çekilen 50000,00 TL kredinin toplamı olan 90000,00 TL ile yeni evin alındığını, bu alımdan kısa bir süre sonra muris Ramazan Fahrettin Baykal'ın öldüğünü, kredi taksitlerini ödemeden vefat etmiş olması nedeniyle kredinin davacı ve davalı mirasçılar tarafından ortaklaşa miras payları oranında ödendiğini, davalının bir katkısının olmadığını, karşılığını vererek davacı tarafından edinilen bir mal bulunmadığını, 40000,00 TL nin kişisel mal olduğunu açıklayarak onama ilamının kaldırılmasıyla Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

Karar düzeltme isteği üzerine yapılan incelemede, değerli çoğunluk tarafından "uyuşmazlık konusu 1108 ada 26 parseldeki 6 nolu bağımsız bölümün 16.06.2005 tarihinde satın alma sonucu muris Fahrettin Baykal adına tescil edildiğini, taşınmazın edinilmesinde Fortis Banktan sağlanan 50000,00 TL kredinin kullanıldığını, Mahkemece, dava konusu taşınmazın karar tarihine en yakın tarihteki değerinin ( sürüm değeri ) tespit edildiğini, TMK'nun 230. maddesi gereğince taşınmaza ilişkin banka kredisi düşülerek artık değerin belirlendiğini ve bu miktarın yarısının katılma alacağı olarak hüküm altına alındığını, bu nedenle davalı vekilinin sair karar düzeltme nedenlerinin yerinde olmadığını, ancak davacının sağ kalan eş olduğunu, sağ eşin mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkının terekeye ait borç olarak değerlendirilmesi gerektiğini, bu bakımdan davacının TMK'nun 499. maddesi uyarınca ¼ oranında miras payı bulunduğunu, bu durumda davalı belirlenen katılma alacağının tamamından sorumlu tutulamayacağını, yeniden yapılacak keşif sonunda taşınmazın karar tarihine en yakın tarihteki sürüm değerinin tespit edilerek, bu değerden taşınmaz için ödenen kredi borcunun düşürülmesi suretiyle artık değerin bulunması gerektiğini ve bu değerin tespitinden sonra TMK'nun 236. maddesi gereğince katılma alacağına karar verilirken, sağ kalan eş olan davacının ¼ oranında miras payı gözetilerek terekeden davacıya düşen payın mahsup edilmesi ile elde edilecek miktarın katılma alacağı olarak hüküm altına alınması gerektiği gerekçesiyle davacının miras payı bakımından hükmün bozulmasına" karar verilmiştir.

Çoğunluk ile azınlık arasındaki görüş ayrılığı davacıya ait ¼ oranındaki miras payının terekeye olan borcu nedeniyle istek olsun veya olmasın doğrudan doğruya yani kendiliğinden katılma alacağından düşürülmesi olanağının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Katılma alacağı, TMK.nun 202 ve devamı maddeleri gereğince kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejiminden kaynaklanan ve kanundan doğan şahsi nitelikte bir alacak hakkıdır. Gerek katılma alacağı ve gerekse katkı payı alacağı için aynı hakkın ( mülkiyetin ) istenemeyeceği konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. ( 07.03.1953 T.1953/8E, 1953/7 s. YİBBGK. )

TMK.nun 219. maddesinde, "edinilmiş mal, her eşin bir mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği mal varlığı değerleridir" biçiminde tanımlanmıştır.

TMK.nun 495 ve devamı maddelerinde, düzenlenen Miras Hukukundan ( terekeden ) doğan hak bir alacak hakkı olmayıp ayni nitelikte bir haktır. Yani bir aynı paylaşım söz konusudur. TMK.nun 641. maddesine göre, mirasçılar, tereke borçlarından müteselsilen sorumludur. Aynı kanunun 654. maddesinde ise, miras bırakanın bir mirasçıdaki alacağı, paylaşma sırasında o mirasçının payına mahsup edilir, denilmektedir. Ancak, TMK.nun 654. maddesi, katılma alacağı bakımından somut olayda uygulama olanağı bulunmamaktadır. Yalnızca miras paylaşımı sırasında miras bırakanın bir mirasçıdaki alacağı için uygulanabilmektedir. Halbuki katılma alacağı murisin borcu olup, ödünç verilmiş bir alacağının olduğundan söz edilemez.

Eşler arasındaki mal rejimi TMK.nun 225/1. maddesi uyarınca, diğer eş R.F.B.'ın 06.07.2005 tarihinde ölümü ile sona ermiştir. TMK.nun 202 ve devamı maddeleri gereğince katılma alacağı terekenin öncelikli borçlarından olup, terekenin paylaşımından önce ödenmesi gereken bir alacak hakkıdır. Bu durum karşısında davacı, aynı zamanda terekenin borçlarından da sorumludur. Bu konuda da azınlık ve çoğunluk arasında bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır. Ne var ki katılma alacağı ile terekenin paylaşımına ilişkin hükümler birbirlerinden farklı olup, tasfiyeleri de birbirlerinden farklı hükümlere ve kurallara göre yapılmaktadır.

Katılma alacağı ve terekeden kaynaklanan haklar arasındaki farklılıkları şöyle sıralamak mümkündür; katılma alacağı bakımından; 1- Katılma alacağı şahsi hak niteliğinde bir nisbi alacak hakkıdır, 2- Katılma alacağı kanundan kaynaklanmaktadır, 3- Ölümle sona eren edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi ölen eşin terekesinin paylaşılmasının bir ön koşulu olarak ortaya çıkmaktadır, 4- Katılma alacağı terekenin öncelikle ve peşin ödenmesi gereken borçları arasında yer almaktadır, 5- Katılma alacağı, miras bırakanın borcudur, 6- Miras bırakanın ölümü ile borçlu olma sıfatı mirasçılarına geçer ve mirasçılar TMK.nun 641. maddesine göre borçlardan müteselsilen sorumludurlar, 7- Davacı sağ eş, hem katılma alacağı nedeniyle tereke alacaklısı ve hem de tereke borcundan dolayı mirasçı sıfatıyla tereke borçlusudur. Bu nedenle alacaklı ve borçlu sıfatı davacı sağ eşte birleşmiş durumdadır, 8- Katılma alacağı alacaklısı miras payı oranında tereke borçlarından sorumludur, 9- Sağ eş katılma alacağını aldıktan sonra borca batık mirası ( terekeyi ) reddetme hakkı vardır, 10- Edinilmiş malların sürüm değerleri tasfiye anındaki yani karar tarihine en yakın tarihteki değerleri hesaplamaya esas alınır ( TMK.m.235/1 ), bu sebeple davanın sürecine göre ölüm tarihi ile karar tarihi arasında uzun süre geçmiş olabilir ( 3-5 yıl, hatta daha fazla olabilir ), 11- Sağ eşin aldığı katılma alacağı, ölenin evlilik süresince edindiği mallara katkısının bir karşılığıdır, 12- Mal rejiminin tasfiyesinde yetkili ve görevli mahkeme Aile Mahkemesidir, 13- Katılma alacağı oranı kanun gereği ½ ( yarısı ) olup, sabit bir oran olarak belirlenmiştir ( TMK.236/1 ), 14- Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesine konu mallar kural olarak edinilmiş mallardır. Miras ( tereke ) hakları bakımından; 1- Terekeden doğan hak şahsi hak niteliğinde bir nisbi alacak hakkı olmayıp, miras hukukundan kaynaklanan bir ayni haktır. Yani bir ayni paylaşımdır. 2- Mirasçılar tereke borçlarından müteselsilen sorumludur. ( TMK.m.641/1 ), 3- Terekenin tasfiyesine konu mallar murisin hem kişisel malları ve hem de edinilmiş mallarıdır. 4- Terekenin net miktarının ( net terekenin ) bulunması için öncelikle tasfiyede sağlanan eşin katılma alacağının çıkarılması gerekmektedir. Böylece terekenin tasfiyesinden düşecek paydan önce, eş mal rejiminin tasfiyesinden düşecek paya sahip olacaktır. 5- Miras, miras bırakanın ölümü ile açılır. Miras bırakanın sağlığında yapmış olduğu mirasla ilgili kazandırmalar ve paylaştırmalar terekenin ölüm anındaki durumuna göre değerlendirilir ( TMK.m.575 ), yani terekedeki tüm kişisel ve edinilmiş malların sürüm değeri ölüm anındaki ( tarihindeki ) durumuna göre saptanır, 6- Katılma alacağı alacaklısının miras hakkı, ölenin mirasçısı olması nedeniyle aldığı bir karşılıktır, 7- Terekenin tasfiyesi ile ilgili tüm davalarda yetkili ve görevli mahkeme miras bırakanın yerleşim yeri Sulh Hukuk Mahkemesidir ( TMK.m.658 ), 8- Sağ eşin yasal miras payı 1. zümre ile ¼, 2. zümre ile ½, 3. zümre ile ¾, ve hiç mirasçı kalmamış ise tamamıdır ( TMK.m.499 ), yani miras payı açıklandığı gibi değişkendir, 9- Sağ kalan eşin mirasçılık sıfatı sona ermiş olsa da ( mirastan feragat, mirası ret, mirastan çıkartma, mirastan yoksunluk gibi ) yasal mal rejimi tasfiyesinden kaynaklanan katılma alacağını mirasçılardan isteyebilir, mirastan feragat ve mirasın reddi, katılma alacağı bakımından feragat anlamına gelmez, 10- Terekenin ( mirasın ) paylaşımı için kanunda herhangi bir süre yer almamaktadır. TMK.nun 642. maddesine göre, mirasçılardan her biri, sözleşmeye veya kanun gereğince ortaklığı sürdürmekle yükümlü olmadıkça, her zaman mirasın paylaşılmasını isteyebilir ( TMK.m.639, istihkak davası için zamanaşımı söz konusudur ). Belirtildiği gibi açıklanan farklılıklar nedeniyle katılma rejiminin tasfiyesi ile terekenin tasfiyesinin birlikte yapılmasının kesinlikle doğru olmadığı görüşündeyim. Çünkü bizi beklenmeyen sorunlar ve sonuçlarla karşı karşıya bırakabilir. Bu konuda isteğin olup olmaması da sonuca etkili değildir.

Davacı eş ölen eşin mirasçısı olup davalı ise, murisin ilk eşinden olan mirasçısıdır. Dosyadaki bilgi ve belgelere göre, bankadan çekilen kredi iki mirasçı tarafından miras payları oranında kapatıldığı savunulmaktadır. Kredinin mirasçılardan biri tarafından az veya çok ödenmiş bulunması nedeniyle diğer eşten istenmesi genel hükümlere göre çözümlenmesi gereken bir husus olup Aile Mahkemesinin görevi dahilinde bulunmamaktadır.

Katılma alacağı, terekenin borcu olduğu konusunda uyuşmazlık yoktur. Ancak bu alacak hakkı terekeden öncelikle ödenmesi gereken bir alacak hakkıdır. Davacı, terekeden alacaklı olduğu gibi, aynı zamanda az önce açıklanan TMK.nun 641. maddesi uyarınca da terekenin borçlusu durumundadır. Yani somut olayda, alacaklı ve borçlu sıfatı davacıda birleşmiş durumdadır.

Çoğunluğun görüşü benimsendiği takdirde katılma alacağının tasfiyesi ile terekenin paylaşımının birlikte yapılması yolunun açılacağı konusunda kuşku duyulmamalıdır. Zaten bir formülü bulunmayan, tam aksine adeta sayısız formüle sahip olan katılma alacağının hesaplanması yönteminin oldukça karmaşıklığı karşısında, birde mirasın paylaşımı buna eklendiğinde mal rejiminin tasfiyesini daha da içinden çıkılmaz hale getirileceğinden kuşku duyulmamalıdır. En büyük endişem buradan kaynaklanmaktadır. Farklı tasfiye kurallarına bağlı bulunan her iki hakkın aynı anda ve birlikte tasfiyesi halinde ileride beklenmeyecek ve kestirilemeyecek sorunlarla karşılaşılması mümkün olabilir. Örneğin, mal rejiminin tasfiyesi yapıldıktan sonra, murisin sağ kalan eşini mirastan mahrum ( yoksun ) bırakıldığına yada mirastan çıkartıldığına veya tüm mirasını davacı eş dışında başkalarına bıraktığına ilişkin bir vasiyetnamenin ortaya çıkması halinde durum ne olacaktır ve nasıl değerlendirilecektir. Ya da, sağ kalan eş öncelikli olan katılma alacağını terekeden aldıktan sonra terekenin borca batık olduğunu öğrenmesi üzerine mirası reddetmek istediğinde sorun ne şekilde değerlendirilecektir. Bu ve benzeri durumların beklenmeyen ve kestirilemeyen haller olduğunda duraksamamak gerekir.

Tüm bunlar gözönünde bulundurulduğunda, katılma alacağı ile terekenin birlikte tasfiyeye tabi tutulmasının doğuracağı sakıncaların ve ortaya çıkabilecek çözümsüzlüklerin şimdiden kestirilmesi oldukça güçtür. Bu bakımdan istek olsun ya da olmasın sağ kalan davacı eşe ait miras payının katılma alacağından düşürülmesi katılma alacağına hakim olan ilkeler ile miras hukukuna hakim olan ilkelere aykırı düştüğü kanısındayım.

O halde, öncelikle davacının katılma alacağının terekenin öncelikli borcu olarak terekeden ödenmeli, ondan sonra mirasçılar kalan net terekeyi aralarında miras payları oranında paylaşmaları gerekecektir. Davacının terekeye olan borucu ancak terekenin tasfiyesi sırasında göz önünde bulundurulmalı ve terekeye olan borcu miras payından düşürüldükten sonra kalan miras payı varsa kendisine ödenmelidir. Öte yandan, mirasçıların birbirlerine karşı rücu davasını açarak alacaklarını tahsil etmeleri de mümkündür.

Kaldı ki, davalı ve vekili dosyaya sundukları tüm dilekçelerde, davacının aynı zamanda tereke borçlusu olduğunu, bu nedenle miras payı oranında katılma alacağından bu borcun düşürülmesi gerektiğini savunma olarak getirmemişler ve bu konuda herhangi bir beyanda bulunmamışlardır. İstek dahi olmadan, HMK.nun 26. maddesine aykırı olarak Daire çoğunluğunca bu hususun kendiliğinden göz önünde bulundurulmasının doğru olmadığı ve yukarıda açıklanan ilkelere uygun düşmediği kanısındayım.

Saptanan bu somut olgular karşısında, davalı vekilinin karar düzeltme isteğinin reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulü ile davacının miras payı bakımından hükmün bozulmasına karar verilmesi biçiminde gerçekleşen değerli çoğunluğun görüşlerine açıklanan nedenlerle katılmıyorum. 18.04.2013

Kazancı