Mesajı Okuyun
Old 24-04-2014, 10:14   #2
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Alıntı:
Gıyapta hakaret suçu ile ilgili olarak "kastın ihtilata da yönelmiş olması, bilinerek ve istenerek en az üç
kişiyle ihtilat edilmiş bulunması gerektiğine dair" 4. Ceza Dairesi,29.1.1963,E.7590, K.489 sayılı kararını ve bu hususa yönelik başkaca kararlar arıyorum.
İlginize teşekkürler.
Sayın manolimato_06;

Her ne kadar 5237 sayılı Ceza Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden öncesine (eski kanun dönemine ait) bir karar da olsa, İtalyan Ceza Kanunu'na, Yargıtay'ına ve öğretideki görüşlere yaptığı atıfların isabetliliğinden dolayı size fikir verebilir:
Alıntı:
YARGITAY CEZA GENEL KURULU 2003/4 E. - 2003/25 K. - 04.03.2003 T.
SÖVME ( Yüze Karşı - Sanıkların Kastı Gıyapta Hakaret Olmayıp Tahkir Edici Sözlerin Mağdurun Yüzüne Karşı Söylenmiş Olması )
HUZURDA SÖVME ( Mağdurun Söylenen Tahkir Edici Sözleri İşitme Duyusunun Azlığı Nedeniyle Duymamasının Atılı Suçun Gıyapta İşlendiğinin Kabulünü Gerektirmemesi )
HAKARET ( Sanıkların Kastı Gıyapta Hakaret Olmayıp Tahkir Edici Sözlerin Mağdurun Yüzüne Karşı Söylenmiş Olması )
GIYAPTA HAKARET ( Mağdurun Söylenen Tahkir Edici Sözleri İşitme Duyusunun Azlığı Nedeniyle Duymamasının Atılı Suçun Gıyapta İşlendiğinin Kabulünü Gerektirmemesi )
TAHKİR EDİCİ SÖZLER ( Mağdurun Söylenen Tahkir Edici Sözleri İşitme Duyusunun Azlığı Nedeniyle Duymamasının Atılı Suçun Gıyapta İşlendiğinin Kabulünü Gerektirmemesi )
İŞİTME DUYUSUNUN AZLIĞI ( Mağdurun Söylenen Tahkir Edici Sözleri İşitme Duyusunun Azlığı Nedeniyle Duymamasının Atılı Suçun Gıyapta İşlendiğinin Kabulünü Gerektirmemesi )
ÖZET :
Sanıkların kastı gıyapta hakaret olmayıp tahkir edici sözler mağdurun yüzüne karşı söylenmiştir. Mağdurun söylenen tahkir edici sözleri işitme duyusunun azlığı nedeniyle duymaması atılı suçun gıyapta işlendiğinin kabulünü gerektirmez.
DAVA :
Sanıklar Ş.ve N.'in saldırgan sarhoşluk suçundan TCY.nın 572/1 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca 142.365.600'ar lira hafif para, memura etkin direnme suçundan TCY.nın 258/1-3 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca 284.731.200'er lira ağır para, İ.'e sövme suçundan TCY.nın 482/3 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca 284.731.200'er lira ağır para, sanık Ş.'in, R.'a sövme suçundan TCY.nın 482/3 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca 284.731.200 lira ağır para cezası olmak üzere, sonuçta sanık Ş.'in 142.365.600 lira hafif ve 854.193.600 lira ağır, sanık N. A.'ün ise 142.365.600 lira hafif ve 569.462.400 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmalarına, sanıkların cezalarının 647 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca ertelenmesine, haklarında TCY.nın 40. maddesinin uygulanmasına ilişkin Yapraklı Asliye Ceza Mahkemesince verilen 28.5.2001 gün ve 16/21 sayılı hüküm sanıklar tarafından temyiz olunmakla, dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 5.11.2002 gün ve 14553-16285 sayı ile;
"Görevliye etkin direnme, saldırgan sarhoşluk ve sanık Ş.'in R.'a sövme eylemlerine yönelik hükümlerin onanmasına,
Sanıkların, İ.'e sövme eylemlerine ilişkin hükmün ise;
"Yüze karşı sövme suçunun oluşabilmesi için mağdurla failin yüz yüze gelmelerinin koşul olmadığı, mağdurun fail tarafından söylenen sözleri duymasının, failin de bunu bilmesinin yeterli olduğu, dosya içeriğine göre; yakınan İ.'in: "Ş.bir şeyler söyledi ancak kulağımın az işitmesi sebebiyle ne söylediğini tam olarak duyamadım....", "...Ş.ve N.'in bana söyledikleri küfürleri tam olarak anlayamamıştım. Ancak orda bulunan diğer müştekilerden ve tanıklardan her iki sanığın da bana sinkaflı küfür ettiklerini öğrendim..." biçimindeki anlatımından sanıklarla mağdurun bulundukları yer itibariyle söylenenleri duyabilecek konumda olmasına karşın sövme içeren sözleri duymadığının anlaşılması karşısında eylemin, koşulları oluştuğu takdirde yoklukta sövme suçunu oluşturacağı düşünülmeden sanıkların TCY.nın 482/3. madde ve fıkrasıyla cezalandırılmalarına karar verilmesi" isabetsizliğinden oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 23.1.2003 gün ve 90133 sayı ile;
"TCK.nun 482. maddesinde düzenlenen sövme cürmü, her ne suretle olursa olsun bir kimsenin namus, şöhret veya vakar ve haysiyetine taarruz olunması ile oluşur.
Hakaret suçlarının koruduğu yarar şeref ve sosyal itibardır. ( Dönmezer, S., Kişilere ve Mala Karşı Cürümler, Onbeşinci Bası, s.229 )
Her kişinin maddi-fiziki-kişiliğinden başka bir de manevi kişiliği vardır. Bu da iki yanlıdır. Birincisi insanın kendisi karşısındaki , ikincisi ise başkaları gözünde, toplum içindeki kimliğidir. Kişinin kendi karşısındaki kimliği şeref ve haysiyetini, başkaları karşısındaki kimliğini ise şöhreti oluşturur. ( Soyaslan, D., Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2.Baskı, s.152 )
Herkes kanun önünde eşit olup, bu kimliği koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Mağdurun yokluğunda veya duymayabileceği şekilde failin, mağdur hakkında başkalarıyla konuşarak, yazışarak, şeref ve şöhretine tecavüz etmesi, zarar vermesi, mağdura karşı başkalarında kin nefret duygularının doğmasına sebep olması halinde, yoklukta sövme, huzurunda, yüzüne karşı veya işitebileceği, görebileceği şekilde yapılan haysiyet kırıcı isnatlarda ise huzurda sövme suçu oluşur. Fiilin mağdurun huzuru ile beraber alenen işlenmesi ise, TCK.nun 482/3. maddesindeki ağırlaştırıcı nedeni oluşturur.
Yoklukta sövmede, sövmenin yapıldığı anda mağdurun orada bulunmaması, fiilin mağdurun yokluğunda işlenmesi suçun maddi unsurlarındandır.
Huzurunda sövmenin meydana gelmesi için ise sadece haysiyet kırıcı şeylerin yapılması, sözün söylenmesi yeterli değildir. Mağdurun da orada olması, hazır bulunması gerekir. Huzurda olmak demek fiilen orada bulunmak veya söyleneni duyabilecek, yapılan gösterimi görebilecek durumda olmak demektir. ( Soyaslan, s.165 vd. )
İtiraz konusu olayda sanıklar, alkollü oldukları halde sokakta bağırarak konuşmaları nedeniyle kendilerini ikaz eden yakınan İ.'e sinkaflı sözlerle sövmüşlerdir.
Suç, alenen ve huzurda işlenmiş, TCK.nun 482. maddesinin 3. fıkrasında öngörülen suçun unsurları oluşmuştur. Zira, Yasada "Taarruz kendisine tecavüz olunan kimsenin huzuru ile beraber alenen vaki olursa ..." hükmü yer almakta, mağdurun taarruz teşkil eden sözleri işitip işitmemesi gerekliliğinden söz edilmemektedir.
Aksi takdirde mağdurun sağır olması halinde, TCK.nun 482. maddesinin 2. fıkrası kısmen, 3. fıkrası ise tamamen uygulanamaz hale gelecek bu durum Anayasanın 10 ve 17. maddelerine aykırılık oluşturacaktır.
Sanıkların TCK.nun 482/3. madde ve fıkrası ile cezalandırılmalarına karar verilmesi usul ve yasaya uygundur." görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurularak hükmün onanmasına karar verilmesi istenilmiştir.
Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR :
Aldıkları alkolün etkisiyle sokakta bağırarak konuşan sanıkların kendilerini uyaran ve kulaklarının az işitmesi nedeniyle söylenen sözleri duymayan şikayetçi İ.'e sinkaflı sözlerle sövmeleri eyleminde, Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında, oluş ve sübut bakımlarından bir uyuşmazlık bulunmayıp, çözümlenmesi gereken sorun, sanıklar hakkında TCY.nın 482 nci maddesinin 3 üncü fıkrasının uygulanıp uygulanamayacağının belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Hakaret ve sövme suçlarında korunan hukuki yarar, kişilerin onur ve sosyal saygınlıklarıdır. Hukuk düzeni her insanın ve ayrıca gösterdiği diğer varlıkların saygın ve onur sahibi olduklarını kabul eder. Kişinin manevi tamlığını ifade eden onur kavramı subjektif anlamda, ferdin kendi onuru hakkında beslediği düşünceyi ( şeref ve haysiyet ), objektif anlamda ise diğer insanların o kişi hakkındaki düşüncelerini ( şöhret ) içerir. Ferdin sosyal değerini belirleyen koşulların bütününü oluşturan şeref ve şöhret kavramları, iç hukukta olduğu gibi uluslar arası sözleşmelerle de korunmuştur.
TCY.nın 480 vd. maddelerinde, kişilerin "namus", "haysiyet", "vakar" veya "şöhret"ine saldırı fiilleri yaptırıma bağlanmış, bu şekilde hem bireysel hem de sosyal yararları güvence altına alınarak, insanın maddi kişiliği yanında manevi kişiliğine de hukuki koruma sağlanmıştır. ( Erman-Ö., Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, sh.255 vd, Dönmezer, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler, 16. Bası, sh.271 vd. )
TCY.nın 482 nci maddesinin 1 inci fıkrasındaki; "Her kim, toplu veya dağınık ikiden ziyade kimse ile ihtilat ederek her ne suretle olursa olsun bir kimsenin namus veya şöhret veya vakar ve haysiyetine taarruz ederse".. mahkum olur." hükmü ile gıyapta sövme suçu düzenlenmiş olup, fıkradaki suç, belirli bir fiil isnat edilmeksizin, failin toplu veya dağınık ikiden fazla kişi ile ihtilat ederek, tahkir edici nitelikteki söz veya hareketleri belirli bir kişiye izafe etmesi ile oluşur.
Belirli bir fiilin isnat edilip edilmemesi, hakaret ve sövme suçlarını birbirinden ayıran en önemli ölçüttür. Tahkir edici nitelikteki söz veya hareketler suçun maddi unsurunu oluşturur. Söz veya hareketlerin tahkir edici nitelikte bulunup bulunmadığı, örf ve adet, tarafların sosyal konumu, fiilin işlenmesi sırasındaki özellikler, kamuoyundaki yaygın kanaatler dikkate alınarak belirlenmelidir.
Maddenin 2 nci fıkrasında ise; huzurda veya huzura eşit sayılan araçlarla işlenen sövme suçu düzenlenmiş olup, bu suçun oluşumunda gıyapta sövme suçunda unsur olan ihtilat aranmaz, tahkir edici söz veya davranışların mağdurun huzurunda veya yasa tarafından huzura eşit sayılan vasıtalardan biriyle işlenmesi halinde yüze karşı sövme suçu oluşur, bu suçun alenen yüze karşı işlenmesi hali ise 3 üncü fıkradaki ağırlaştırıcı nedeni oluşturur.
Mağdurun ne zaman hazır sayılacağı, öğreti ve uygulamada farklı görüşlere yol açmış, bir kısım yazarlarca, faille mağdurun yüzyüze gelmeleri ve birbirlerini görmelerinin şart olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de; öğreti de yazarların büyük çoğunluğu tarafından fiilin doğrudan doğruya mağdurun yüzüne karşı işlenmiş olmasının şart olmadığı, mağdurun fail tarafından söylenen sözleri duyması ve failinde bunu bilmesinin yeterli olduğu belirtilmiş, İtalyan Yargıtay'ı da "mağdur maddeten hazır olmasa bile, suç yerinin şartları dolayısıyla söylenen sözleri fiilen duyacak durumda ise" huzur koşulunun gerçekleştiğini kabul etmiş, ( Manzını'den naklen, Erman-Hakaret ve Sövme Suçları, sh. 103 ) Ceza Genel Kurulu'nun 17.12.1973 gün ve 116/833 sayılı kararında da; "mağdurun yaktığı sobadan evine is dolan sanığın, evin içinde olduğunu bildiği mağdura işiteceği tarzda adi kadın" demek şeklindeki eylemde, sanığın kastının gıyapta hakaret olmadığı, eylemin yüze karşı gerçekleştiği belirtilmiştir.
Bu konuda uyuşmazlığa yol açan diğer bir nokta ise, mağdurun hazır sayılabilmesi için söylenen sözleri duyması ve anlamasının aranıp aranmayacağı, yada sadece duyma ve anlama olanağının yeterli olup olmayacağı noktasındadır.
Öğretide, Prof. S. E.tarafından; "mağdurun tahkir edici isnatları bilfiil ve aracısız öğrenmesi suçun huzurda işlenmiş sayılması için şarttır" görüşü ileri sürülmesine karşın, ( E., S., Hakaret, sh.103 ) Prof. D. T., "Failin hakaret oluşturan sözün duyulması olanağını yaratmış olması yeterlidir, söylenen sözün fiilen duyulmuş olup olmaması, ağırlatıcı nedenin uygulanması bakımından önem taşımaz" ( T., D., Ceza Özel Hukuku, sh.487 ) Prof. D. Soyaslan ise; "huzurda olmak demek fiilen orada bulunmak veya söyleneni duyabilecek, yapılan gösterimi görebilecek durumda olmak demektir." ( Soyaslan, D., Ceza Hukuku Özel Hükümler, sh. 222 ) şeklinde görüş açıklamasında bulunmuşlardır.
İtalyan Yargıtay'ınca "işitme duyusunun mükemmel olmaması veya yahut dalgınlık yahut mevcut gürültüler sebebiyle, mağdur kendisine yöneltilen isnatların gerçek manasını anlayamayıp, hazır bulunan kişilerden sormak suretiyle bunu öğrenmesi halinde" huzurda hakaretin mevcut olduğu kabul edilmiş, ( nakleden E., Hakaret, sh.104 ) Yargıtay 2. Ceza Dairesi de 9.5.1950 gün ve 6580/5451 sayılı kararında benzer şekilde "huzurda yapılan tahkir eyleminde, mağdurun kulağının ağır işitmesinin suçun oluşmasına engel teşkil etmeyeceği" sonucuna ulaşmıştır.
H.( hazır olma, yüze karşı ) kavramları bu şekilde açıklandıktan sonra; TCY.nın 482 nci maddesinin 2 nci fıkrasındaki huzurda sövme suçunun ağırlaştırıcı nedenini oluşturan, 3 üncü fıkradaki "huzurda alenen işlenmesi"haline gelince, aleniyet; belirsiz sayıdaki kişilerin sövmeyi oluşturan sözü duymalarına olanak sağlayan herhangi bir araç kullanılmak suretiyle suçun işlenmesini ifade eder, söylenen sözün fiilen duyulup duyulmadığı önemli olmayıp, böyle bir olanağın yaratılması yeterlidir. ( CGK.nun 24.4.1999 gün ve 74/104 sayılı kararı, T., D. Age. sh. 487, Soyaslan D. Age. sh.241 )
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; aldıkları alkolün etkisiyle sokakta yüksek sesle konuşan sanıklar, kendilerini ikaz eden şikayetçi İ.'e huzurunda alenen sinkaflı bir şekilde sövmüşlerdir. Sanıkların kastı gıyapta hakaret olmayıp tahkir edici sözler mağdurun yüzüne karşı söylenmiştir. Mağdurun söylenen tahkir edici sözleri işitme duyusunun azlığı nedeniyle duymaması atılı suçun gıyapta işlendiğinin kabulünü gerektirmez. Zira böyle bir kabul, Yasakoyucunun amacıyla bağdaşmadığı gibi sağır olan veya çeşitli engellerle söylenen sözleri işitmeyen veya anlayamayan kişilere karşı, TCY.nın 482/2-3. maddelerindeki suçun işlenmesini olanaksız hale getirir.
Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazı yerinde olup, kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyeleri; mağdurun söylenen sözleri işitmemiş olması nedeniyle itirazın reddi yönünde karşı oy kullanmışlardır.
Ancak Yerel Mahkemece, sanıkların mağdurun yüzüne karşı alenen sövme suçunu işledikleri kabul edilerek uygulama yapılmış ve bu kabulde bir isabetsizlik bulunmamakta ise de 10.2.2003 gün ve 25020 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 4806 sayılı Yasanın 1. maddesi ile TCY.nın 30. maddesinin 2. fıkrası; "muvakkat cezalar için bir günün ve para cezalarında bin liranın küsuru hesaba katılmaz." şeklinde değiştirilmiş bulunduğundan, sanıkların cezalarının Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 4.3.2003 gün ve 1-17 sayılı kararında belirtilen ilkeler doğrultusunda yeniden tayini zorunluluğu bulunup, Yerel Mahkeme hükmünün bu gerekçe ile bozulmasına ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden CYUY.nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 5.11.2002 gün ve 14553-16285 sayılı kararının KALDIRILMASINA, Yerel Mahkeme hükmünün TCY.nın 2/2 ve 4806 sayılı Yasa ile değişik TCY.nın 30/2. maddeleri hükümleri uyarınca sanıklara bu suçtan dolayı fazla para cezası tayin edilmiş olması isabetsizliğinden BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden CYUY.nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak Yerel Mahkeme hükmünün, "sanıklar N. ve Ş.'in TCY.nın 482/3. maddesi uyarınca 1 ay hapis ve 142.365.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmalarına, hürriyeti bağlayıcı cezanın 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uyarınca günlüğü 4.745.000 liradan paraya çevrilerek, sanıkların 142.350.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmaların, aynı cins para cezaları TCY.nın 72. maddesi uyarınca toplanarak sanıkların sonuçta 284.715.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmalarına ve cezalarının 647 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca ertelenmesine" karar verilmesi suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 4.3.2003 günü oyçokluğuyla karar verildi.