Mesajı Okuyun
Old 01-12-2006, 17:17   #12
Jeanne D'arc

 
Varsayılan

Sayın lawyer55,

Anladığım kadarıyla;

S'nin kooperatif üyesi olarak sahip olduğu daire bakımından kat mülkiyeti tesis edilmemiş, tapuda henüz kat irtifakı şeklinde kayıtlı.

Bu satışın ne zaman yapıldığı önemli. Eğer henüz irtifak tesis edilmeden yani S'nin daire üzerindeki hakkını sadece kooperatif üyesi olarak "ortaklık senedi" ile ispat ettiği zaman devretti ise; kooperatif payının haricen devrine yönelik kanunda ve içtihatlarda bir istisna var mı bu araştırılabilir. Benim bilgim mutad usul; Koop. Kanunu md.14/2 gereği ortaklığın devri mümkün ve yöntemi de taraflar arasında düzenlenen ortaklık payının devrine ilişkin yazılı bir sözleşme ve nihayetinde bunun kooperatif yönetim kurulunca onaylanmasıdır. 15/2. madde bu bakımdan olası istisnalar için iyi tetkik edilmelidir.

Dairenin satışı, 2003 yılında henüz irtifak tesis edilmemişken; sadece kooperatif payının devri ile olduysa; 15/2. madde ve kooperatif ana sözleşmesi gereğince, ortaklık payının devrinin yazılı şekilde yapılmasının istisnaları üzerine yoğunlaşmak lazım.

Burada g.menkulün zilyetliğinin devir edilmiş ve kooperatif yönetim kurulunca da buna ses çıkarılmamış olmasından hareketle; içtihatlardan veya ana sözleşmeden bulunabilecek bir istisna ile ortaklık payının devredildiği sonucuna ulaşabilirseniz; çekler de sözleşmenin ifasına yönelik tediye araçları olarak kabul görecektir. Herne kadar kanunda müceretlik ilkesi var ise de; örneğin TCK.'da bedelsiz kalan senedi kullanmak diye bir suç da var yani mücerretlik kanunen askıya da alınabiliyor. Bu haliyle somut olay adaletini esas alan Yargıtay'ın mücerretliğe ne kadar önem vereceğini kestiremiyorum. Çeklerin A'nın kardeşi Ü'nün müşterileri tarafından keşide edilmiş ve Ü'nün cirosuyla ve ancak A'nın cirosu olmaksızın S'ye verilmiş olmasının önemi yoktur bence. Ü ile S arasında herhangi bir ticari ilişki veya borç-alacak durumunun olmaması ve dahası çeklerin verilmesi neticesinde evin A'ya teslimi, zilyedliğinin devri ve onun tarafından kiralanması, aidatların ödenmesi, dahası kooperatife ait bazı ödemelerin A'nın kardeşi B tarafından yapılması, tadilat masraflarının A'dan mahsubu, çeklerin A'ya ait olduğu ve A tarafından S'ye verildiğine karinedir.

Burada B'nin ihtarı A'nın iddialarına delil olacaktır. S'nin ödemelere ilişkin herhangi bir kayıt olmadığı iddiası doğru değildir. Çeklerle ilgili banka kayıtları delildir. Bu çeklerin Ü adına olması durumu değiştirmez. En nihayetinde Ü, ben işbu sözleşmeden doğan borcu A adına ve hesabına ödedim, diyebilir. Kooperatif üyesi ve hisse sahibi gözükmesine rağmen; bazı kooperatif ödemeleri de B tarafından yapılmıştır. S'nin yaptığı objektif iyi niyet kuralına aykırıdır. Herkes borçlarını ifada ve alacakları tahsilde iyi niyetli olmalıdır. Tüm mevcut deliller, olağan kabuller, hayatın olağan akışı, şahitler nedeniyle öncelikle S hakkında dolandırıcılıktan şikayette bulunmalısınız.

Zilyedliğin idari yönden korunmasında, önemli olan hukuka aykırılığın henüz yeni olmasıdır. Uzun süreli kullanımlarda/ihtilaflarda kaymakamlık işlem yapmıyordu bildiğim kadarıyla, zımnen muvafakat var veya bu durumu sağlayan başkaca hukuki imkanlar vardır, sorunun çözümünün mahkeme kanalıyla yapılması gerekir gerekçesiyle. Dolayısıyla oraya ayrıntılı bir dilekçe, deliller, kontratlar vs. ibraz edilmelidir.

Kooperatif ödemelerinin B tarafından A adına yapılması halinde artık yeni üyeye kooperatif yönetim kurulunca muvafakat verilmiştir gibi zorlama bir yorum yapılabilir mi?

Alıntı:

Olayda resmi şekle tabi bir sözleşme olmayışı ( satış veya kooperatif hisse devri sözl) açılacak bir davada şekle uyulmaması sebebiyle kesin hükümsüzlük iddiası gündeme gelecektir.
Henüz tapuda irtifak hakkı tesisinden önce daire satıldıysa yani hukuken satılan sadece kooperatif hissesi ise; resmi şekle gerek yok bildiğim kadarıyla. Yazılı şekil yeterli. Bu da ispat şartı. Bunun istisnası var mı, buna bakın isterseniz.

Alıntı:
Fakat kesin hükümsüzlüğün istisnalarından biri burada gündeme geliyor; Kesin hükümsüzlüğü ileri sürmek hakkaniyete aykırı düşüyorsa hakkın kötüye kullanılmasını teşkil ediyor ve bu halde hükümsüzlük itirazı dinlenmiyor. Olayda ise kişi kendi yaptığı sözleşmenin şekle uyulmama sebebiyle kesin hükümsüz olduğunu iddia ederse hakkını kötüye kullanmış olacağından iddiasına itibar edilmeyecektir.

Haklısınız. Bu önemli bir nokta.
Alıntı:

Bir sebepsiz zenginleşme davası açmak ve ödemelerin yapıldığı çekleri ve tanık delilini kullanarak ayrıca yukarıda sayılan lehe olan durumları da kullanarak ispat yoluna gitmek;
Ben de olsam aynını yapardım. Ancak davayı önce tapu tescili aksi halde daire bedelinin talebi şeklinde terditli ve başlangıçta cüz'i bir bedelle açmakta, daha sonra ıslah etmekte fayda var.
Alıntı:

S hakkında icra takibi yaparak dosyadan örnek 7 ödeme emri çıkarmak, yapıla itirazdan sonra ispata yarar belge olmadığından itirazın iptali davası açarak yukarıda değindiğim şekilde ispat yoluna gitmek,
Bunun bir faydası olacağını düşünmüyorum. Zaten olay çetrefil, yargılamayı gerektiriyor, bir de icra ile durumu karıştıracaksınız. Tabi 7 günlük süreyi kaçırırlar mı olasılığını bilemem.
Alıntı:

S hakkında dolandırıcıktan Savcılığa şikayette bulunmak ve soruşturma evresinde dinlenecek tanıklar lehe olacağından, Savcılığın dava açacağından ve iddianamenin de kabul edilebileceğinden hareketle ceza davası sonucuna göre yukarıdaki yollardan birine başvurmak.
Burada esas önemli olan husus S tarafından A'nın dolandırılmasıdır.
Kesinlikle yapılmalı. Ancak dava ile şikayet aynı zamanda mı olsa, yoksa şikayet sonucuna göre dava mı açılsa bu sizin takdirinizde.
Alıntı:

Yukarıdaki açıklamalara göre başka şekilde bir hukuki yol izlemek mümkün müdür_?
Alternatif bir dava açmak mümkün müdür?
Sanmıyorum.
Alıntı:

Davadaki başarı oranı nedir?
Yorum yok.

(Ben bile ne yazdığımı karıştırdım artık, umarım yardımı dokunur. )