Mesajı Okuyun
Old 23-10-2007, 23:16   #2
kadirtoprak

 
Varsayılan

selam.. şu karar umaraım işinize yarar..
T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/1094
K. 2005/3800
T. 30.3.2005
• TAPU İPTALİ TESCİL ( Miras Bırakanın Taşınmazlarını Vekil Aracılığıyla Ölümünden Kısa Bir Süre Önce Elden Çıkarmış Olmasının Hayatın Olağan Akışına Uygun Düşmediği - Temlikin Muvazaalı Olduğu )
• MURİS MUVAZAASI ( Tapu İptali Ve Tescil Davası/Miras Bırakanın Taşınmazlarını Vekil Aracılığıyla Ölümünden Kısa Bir Süre Önce Elden Çıkarmış Olmasının Hayatın Olağan Akışına Uygun Düşmediği - Temlikin Muvazaalı Olduğu )
• ÖLÜMDEN KISA BİR SÜRE ÖNCE VEKİLLE TAŞINMAZ TEMLİKİ ( Miras Bırakanın Olduğu Tüm Mal Varlığına Yakın Bir Bölümünü Teşkil Edecek Nitelikteki Taşınmazlarını Elden Çıkarmış Olmasının Hayatın Olağan Akışına Uygun Düşmediği - Temlikin Muvazaalı Olduğu )
• HAYATIN OLAĞAN AKIŞINA AYKIRILIK ( Tapu İptali Ve Tescil Davası/Miras Bırakanın Olduğu Tüm Mal Varlığına Yakın Bir Bölümünü Teşkil Edecek Nitelikteki Taşınmazlarını Elden Çıkarmış Olması - Temlikin Muvazaalı Olduğu )
4721/m.702,706
818/m.213
2644/m.26
ÖZET : Miras bırakan Elife’nin sahip olduğu tüm mal varlığına yakın bir bölümünü teşkil edecek nitelikteki taşınmazlarını vekil aracılığıyla ölümünden kısa bir süre önce ( dokuz gün önce ) elden çıkarmış olmasının hayatın olağan akışına uygun düştüğü söylenemez. Bu durum karşısında miras bırakan tarafından yapılan temlikin muvazaadan ari olduğu düşünülemez.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada;

Davacılar,miras bırakanları Elife adına kayıtlı çekişmeli 1299 ve 1553 parsel sayılı taşınmazların ve kooperatif hissesinin vekil aracılığıyla davalıya satış suretiyle temlik edildiğini,vekaletnamenin hile ile alındığını ileri sürerek,iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.

Davalı,davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece,davacının iddiasının ispatlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Karar,davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla;Tetkik Hakimi A.Sevil Çalıkoğlu’nun raporu okundu,düşüncesi alındı.Dosya incelendi,tebligat giderleri karşılanmadığından duruşma isteği reddedilip gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, ehliyetsizlik, vekalet görevinin kötüye kullanılması,muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkindir.

Mahkemece,davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden,toplanan delillerden, özellikle iddianın ileri sürülüş biçimi ve dava dilekçesinin içeriğinden, davacıların pay oranında iptal ve tescil isteğinde bulundukları anlaşılmaktadır.Muris Elife’nin ölüm tarihi gözetildiğinde terekenin elbirliği mülkiyetine tabi olup dava dışı başkaca mirasçılarının bulunduğu da kayden sabittir. Elbirliği mülkiyetinde ortaklardan birinin terekenin korunmasına ilişkin açtığı davalarda diğer ortakları temsil yetkisinin bulunduğu, alınacak hüküm sonucundan diğerlerinin de yararlanacakları Medeni Kanunun 702/4 maddesi hükmü gereğidir. Oysa, mülkiyet çekişmesinin bulunduğu ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı olarak pay oranında iptal ve tescil isteği ile açılan davalarda Medeni Kanunun 702/4. maddesi hükmünün uygulama yeri bulunduğu söylenemez.

Bir başka ifade ile elbirliği mülkiyetinin hukuksal yapısı gereği değinilen hukuksal nedenlerle pay oranında açılan davanın dinlenilebilme olanağı bulunmamaktadır.

O halde, belirtilen ilkeler gözetildiğinde ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması sebebine dayalı istekler bakımından davanın reddedilmiş olması bu gerekçeyle ve sonucu bakımından doğrudur.

Muris muvazaası hukuksal nedeni ile açılan davaya gelince;miras bırakanın kooperatif payı ile ilgili yapmış olduğu temlik sebebiyle olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararının uygulama yeri bulunmadığı gözetilerek bu yönden davanın reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Ancak, 1299,1553 parsel sayılı taşınmazlar yönünden davanın reddedilmiş olmasının,dosya kapsamına ve toplanan delillere uygun düştüğü söylenemez.

Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi ( mevsuf-vasıflı ) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini istiyebilirler.

Hemen belirtmek gerekirki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmıyacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır.

Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış güçünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Somut olaya gelince: miras bırakan Elife’nin sahip olduğu tüm mal varlığına yakın bir bölümünü teşkil edecek nitelikteki 1299 ve 1553 parsel sayılı taşınmazlarını 22.12.2000 tarihinde vekil aracılığıyla ölümünden kısa bir süre önce ( dokuz gün önce ) elden çıkarmış olmasının hayatın olağan akışına uygun düştüğü söylenemez.Kaldı ki, miras bırakan her ne kadar kanser hastası ise de, sağlık giderlerinin emekli sandığından karşılanmak suretiyle bu konuda güvencesi olduğu, ev hanımı olan davalının alım gücünün de bulunmadığı sabittir. Bu durum karşısında miras bırakan tarafından yapılan temlikin muvazaadan ari olduğu düşünülemez.

Hal böyle olunca,belirlenen olgular yukarda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, 1299 ve 1553 parseller yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin yanılgılı takdiri sonucu yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.

SONUÇ : Davacıların temyiz itirazları bu nedenle yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K.’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.3.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

yarx