Mesajı Okuyun
Old 01-12-2011, 12:28   #2
simurganka

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan lawyer_721
ths de bununla ilgili birkaç başlığa baktım ama tatmin olamadım. konu şu:
müvekkilimin okuma yazması yok, ancak birçok yerde imza atıyor. 2009 yılında da bir bonoyu imzalayıp, icraya veriliyor. süresinde icra takibine itiraz edip dava açıyor. açtığı davada imzanın kendisine ait olduğunu ancak alacaklının hileli davranışlarla kendisine imza attırıldığını öne sürüyor. ancak dilekçesinde bildirdiği adrese ve mernisteki adrese duruşma günü tebliğ edildiği halde tebliğat kendisine ulaşmıyor. bu nedenle dava takipsiz bırakıldığından işlemden kaldırılıyor ve icra takibi de kesinleşmiş oluyor.

soru 1: hangi yolu takip etmeliyim? menfi tespit davasını mı açayım?
soru 2: müvekkil diğer zamanlarda da imza atıyor. okuma yazma bilmediğini nasıl ispat edecek ve senetlerdeki soyutluk ilkesi karşısında müvekkil borçtan nasıl kurtulacak?

Sayın Lawyer_721,
Öncelikle şu soru aklıma geldi. Sizin müvekkiliniz olduğu halde neden size tebligat yapılmadı? Açmış olduğu davaya vekaletinizi mi sunmadınız?
2. kısımda belirttiğiniz soyutluk ilkesi kanımca burada devreye girmez. Zira soyutluk ilkesi, senedin doğumuna sebep olan hukuki ilişkinin geçersiz olmasının senedin geçerliliğine etki etmemesidir. Ama olaydaki durum senedin kıymetli evrak olarak geçerli olup olmadığı sorunudur, senedi doğuran alt ilişkiden bahsedilmiyor. Bu nedenle bu iddianız kanımca olay açısından ileri sürülemeyecektir.
Yine aynı kısımdan devam edersek Poroy/Tekinalp hocalar, kitabında defileri 4 kısımda incelemiştir. Geçersizlik defileri altında isnat defileri kısmında belirttiği gibi kıymetli evrakdaki imzayı bozan bir sebep varsa, örn; senet tehdit veya hile ile imzalatılmışsa, imza sahibinin bu defiyi iyiniyetli hamile karşı ileri sürüp süremeyeceği konusunda kanunda açıklık yoktur demektedir.
Bazı hocalara göre senet borçlu tarafından imzalanmakla imzanın serbest iradeyle atılmadığı durumlarda senedin 3. kişilerde uyandırdığı, imzanın hukuka uygun olduğu şeklindeki "görünüş"ten borçluyu sorumlu tutmak imkansızdır. Yani rızayı bozan sebeplerin, iyiniyetli dahi olsa her hamile karşı ileri sürülebileceğini savunurlar. (işinize yararsa Yarg. HGK 5.2.1972, 886/63 ve 11 HD 28.12.1976, 5621/5698)
Aslında hilede senede güven hukuki görünüş olgusunu senedi imzalayan yaratmamakta, 3. kişi buna sebep olmaktadır. Ancak burada baştan bir aksaklı bulunmaktadır. İmza edenin okuma-yazması yoktur. Burada aklıma vasiyetnamelerdeki durum aklıma geldi. Sonuçta bu kişi senedin içeriğini bilmek kaydıyla imza ile, parmak basarak vesair yollarla bu borç altına girecekti. Olayda imza olmasa başka yollarla yine bu borcu yüklenecekti. Kanımca imza edenin bu borcu bilmediğini, imza ederek ne tür sorumluluk altına girdiğini bilmediğini ispatlayarak bir nebze olsun size çıkış yolu olabilir. Ancak bu dediğim sanki karşı taraf için daha makul. Karşı taraf, imza eden bununla yüklendiği borcun farkındadır iddiasıyla bir adım öne geçebilir sanki.
Okuma yazma bilmediğini de milli eğitim müdürlüğünden alınan belgeler kanıtlayabilir. mahkeme imza edenin herhangi bir kaydının milli eğitim müd. olup olmadığını sorabilir. Yoksa başka ispat şekli aklıma gelmedi.
Son olarak 1. sorunuz için menfi tespit davası en mantıklı yol gibi geliyor bana.
Saygılar...