Mesajı Okuyun
Old 28-11-2011, 15:11   #2
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

Bina bedeli ödeninceye kadar hapis hakkı tamınmasını talep ettiğiniz anlaşılmakta.
Temliken tescil ile ilgili olarak aşagıdaki kararlar umarım yararlı olur;
T.C. YARGITAY
1.Hukuk Dairesi

Esas: 2010/6140
Karar: 2010/6941
Karar Tarihi: 14.06.2010

ÖZET: Dava, imar parseline elatmanın önlenmesi ve yıkım, karşı dava ise temliken tescil isteğine ilişkindir. Temliken tescil kararı verilebilmesi için gerekli iyiniyet ve yıkımın aşırı zarar doğuracağı koşulları olayda oluşmuş ise de mahkemece ifraz üzerinde durulmamıştır. İlgili merciinden belediye encümen kararına dayalı olarak ifrazının mümkün olup olmadığının sorularak, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekir.

(4721 S. K. m. 4, 684, 718, 722, 723, 724, 725) (818 S. K. m. 42) (3194 S. K. m. 15, 16) (YİBK. 14.2.1951 T. 1949/17 E. 1951/1 K.)

Dava: Taraflar arasında görülen davada;

Davacı- karşı davalı, dava konusu 6692 ada, 4 parsel sayılı taşınmazda kayıt maliki olduğunu komşu 15 parsel malikinin taşkın yapılaşmak suretiyle taşınmazına müdahale ettiğini ileri sürerek elatmanın önlenmesi ve yıkıma karar verilmesini istemiştir.

Davalı- karşı davacı, kayıt maliki olduğu 15 parselde imara uygun bina yaptığını, ruhsatının ve yapı kullanma izin belgesinin olduğunu, yapının değerinin arzın değerinden fazla olduğunu, iyiniyetle yapılaştığını belirterek davanın reddini savunmuş, karşı davada ise TMK'nun 724. maddesi uyarınca temliken tescil istemiştir.

Mahkemece; elatmanın önlenmesi, yıkım davasının kısmen kabulüne, temliken tescil davasının ise kabulüne karar verilmiştir.

Karar: Taraflarca süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi İ. A.'ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.

Dava, imar parseline elatmanın önlenmesi ve yıkım, karşı dava ise temliken tescil isteğine ilişkindir.

Mahkemece; davacı taşınmazına taşkın olduğu anlaşılan ve yıkımında aşırı zarar bulunmayan bahçe duvarının fenni bilirkişi raporunda B harfi ile gösterilen kısmın yıkılması suretiyle elatmanın önlenmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.

Ancak taşkın bina ile ilgili karşı davaya gelince;

Bilindiği üzere; Taşkın yapılarda, sosyal ve ekonomik bir değeri yok etmemek ve yapının bütünlüğünü korumak amacıyla yasa koyucu Medeni Kanunun 722, 723, 724 ncü maddelerinde öngörülenlerden daha değişik ilkelere ihtiyaç duymuş bu nedenle 725. madde hükmünü getirmek zorunda kalmıştır. Söz konusu maddeye göre <Bir yapının başkasına ait araziye taşırılan kısmı, eğer yapıyı yapan malik taşırılan arazi üzerinde bir irtifak hakkına sahip bulunuyorsa, ona ait taşınmazın bütünleyici parçası olur.>

Böyle bir irtifak hakkı yoksa, zarar gören malik taşmayı öğrendiği tarihten başlayarak onbeş gün içinde itiraz etmediği, aynı zamanda durum ve koşullar da haklı gösterdiği takdirde, taşkın yapıyı iyi niyetle yapan kimse, uygun bir bedel karşılığında taşan kısım için bir irtifak hakkı kurulmasını veya bu kısmın bulunduğu arazi parçasının mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteyebilir.

Görüldüğü üzere taşkın yapının korunmasındaki bireysel ve kamusal yarar nedeniyle Medeni Kanunun 684, 718, 722. maddelerinde kabul edilen <üst toprağa bağlıdır> kuralına ayrıcalık getirilmiş taşkın yapı malikinin komşu taşınmazda inşaat veya irtifak hakkı gibi ayni bir hakkının bulunması halinde taşan kısım, taşıtan taşınmazın değil, anayapının bulunduğu taşınmazın tamamlayıcı parçası (mütemmim cüz'ü) sayılmış, tecavüz edilen kısım üzerinde yapı maliki yararına irtifak hakkı tanınmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki taşkın yapıdan inşaat ve imalattan kasıt, taşınmaza sıkı ve devamlı surette bağlı olan esaslı yapılardır. Diğer bir söyleyişle taşan yapının tamamlayıcı parça ( mütemmim cüz ) niteliğinde olması gerekir.

Onun, taşınmazın altında veya üstünde yapılması zeminde veya üstten sınırı aşması, arasında madde hükmünü uygulaması açısından hiçbir fark yoktur.

Medeni Kanunun 725. maddesinin uygulanabilmesini haklı gösterecek en önemli koşul yapı malikinin iyiniyetli olmasıdır.

Bu maddede iyi niyetin tanımı yapılmışsa da aynı kanunun 3. maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyiniyet olduğunda kuşku yoktur. Yapı malikinin kendinden beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşın, sınırı aştığını bilmesi veya bilecek durumda olmaması yahut sınırı aşmasında yasaca korunabilecek bir nedenin bulunması onun iyiniyetini gösterir. Yapı yapan kişinin iyi niyetli olmaması aşırı zarar bulunup bulunmadığına bakılmaksızın taşan kısmın yıkılması sonucunu doğuracağından iyi niyet üzerinde önemle durulmalı, olaylar, karineler, tüm taraf delilleri bir arada özenle değerlendirilmelidir. Kural Olarak iyiniyetin isbatı 14.2.1951 tarih 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca taşkın yapı malikine ait ise de iyiniyet sav ve savunması defi olmayıp itiraz niteliği taşıdığından ve kamu düzeni ile ilgili bulunduğundan mahkemece kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulmalıdır.

Ancak, komşu taşınmaz malikinin veya o taşınmazda mülkiyetten başka ayni hak sahibi olup ta zarar gören kimselerin taşınmaza elatıldığını öğrendikleri tarihten itibaren 15 gün içerisinde itiraz etmeleri, yapı malikinin iyiniyetli sayılması olanağını ortadan kaldırır. İtiraz hiçbir şekle bağlı değildir. Yapının ilerlemesini zararın büyümesini önlemek için konan bu sürenin başlangıcını objektif olarak saptamak, yapının görünebilir hale gelme tarihinden başlatmak, taşırılan taşınmaz malikinin öğrenmesine engel olan sübjektif (öznel) nedenleri dikkate almamak gerekir. Aksine düşünce bu yöndeki yasa koyucunun amacını ortadan kaldırır.

(Durum ve koşulların haklı göstermesi) şeklinde açıklanan ikinci koşuldan ise imar durumuna göre ifrazın mümkün olması, ifraz halinde arsa malikinin uğrayacağı zarar ile taşkın yapı malikinin elde edeceği yarar arasında aşırı bir farkın bulunmaması, gibi hususlar anlaşılmalıdır.

Bu iki koşulun varlığı halinde taşkın yapı maliki uygun bir bedel ödeyeceğini bildirerek kaçacağı yenilik doğurucu nitelikteki temliken tecsil davası ile taşkın kısmın mülkiyetini veya üzerine bir irtifak hakkı kurulmasını isteyebilir. Ayrıca, iyiniyet savunmasının yukarda açıklanan niteliği dikkate alınıp, bu savunma içerisinde temliken tescil isteğininde bulunduğu kabul edilerek, tescil talebi, ayrı bir davaya gerek olmaksızın açılan davada savunma yoluyla da ileri sürülebilir. Esasen bu kuralın uyuşmazlıkların en kısa sürede sağlıklı biçimde çözümlenmesi ve dava ekonomisi yönünden büyük yarar sağlayacağı da kuşkusuzdur. Her davada hakim muhik tazminat (uygun bedel) olarak salt temlik edilecek arsanın bedelini değil, gerektiğinde taşınmazının bir kısmını terk etmek zorunda kalan malikin özverisini düşünerek uzman bilirkişiden dava tarihine göre devredilen arsa bedeli yanında, geride kalan kısmın uğradığı değer kaybı varsa taşınmaz malikinin öteki zararları gibi konularda da rapor almak suretiyle Medeni Kanunun 4. Borçlar Kanunun 42. maddeleri uyarınca ve aynı zamanda sebepsiz zenginleşmeyi de önleyecek biçimde en uygun bedeli tayin ve takdir etmeli, bu bedel karşılığında tecavüzün şekline, taşkın yapının ve taşınmazların niteliğine göre, taşılan yerin mülkiyetinin devrine veya üzerinde irtifak kurulmasına karar vermelidir.

Öte yandan taşkın yapı ile iki komşu taşınmaz fiilen birleşmekte, iktisadi bir bütün oluşturmaktadır. Olayın bu özelliği itibariyle taşkın yapıya dayanan temliken tescil isteği uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa kabul edildiği üzere taşınmaza bağlı kişisel hak niteliğindedir. Bu durumda taşınmazların miras yoluyla veya temliken intikal etmesi halinde yeni maliklerde maddede belirtilen haklardan yararlanabildikleri gibi borçlardan da sorumlu tutulurlar.

Somut olaya gelince; inşaat ruhsatında ve aplikasyonda gösterilen sınırlara sadık kalınmak şartıyla binanın inşa edildiği bu durumda karşı davacının iyi niyetti sayılması gerektiği kuşkusuzdur.

Diğer taraftan; binanın taşkın kısmın, taşıyıcı kolon ve kirişlerinin yıkımının fahiş zarar doğuracağı uzman bilirkişi raporu ile sabittir.

Buna göre TMK'nun 725. maddede sözü edilen temliken tescil kararı verilebilmesi için gerekli iyiniyet ve yıkımın aşırı zarar doğuracağı koşulları olayda oluşmuş ise de mahkemece ifraz üzerinde durulmamıştır. İlgili merciinden <Belediye Encümen Kararına dayalı olarak> (3194 Sayılı Yasanın 15, 16. maddesi gereğince) ifrazının mümkün olup olmadığının sorularak, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli değildir.

Sonuç: Tarafların bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.06.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
T.C. YARGITAY
14.Hukuk Dairesi

Esas: 2008/3200
Karar: 2008/4341
Karar Tarihi: 31.03.2008

ÖZET: Malzeme malikinin kendi malzemesi ile başkasının arazisinde aralarında bir borç ilişkisi bulunmaksızın inşaat yapması halinde Medeni Kanunun 724 hükmü uygulanır. Böylece yapının değeri arsanın değerinden açıkça fazla ise gerek iyiniyetli arazi maliki, gerek iyiniyetli malzeme maliki adil bir tazminat karşılığında arazinin tamamının veya yeterli bir kısmının mülkiyetinin malzeme malikine geçirilmesini istemek hakkına sahip olur. Arazi malikine de burada arazinin mülkiyetinin malzeme malikine geçirilmesi yetkisini tanımak yerindedir. Doktrinde hakim olunan görüşe göre iyiniyetli olan arazi malikinin arazi bedeli tam olarak ödenmesi koşuluyla araziyi malzeme malikine geçirilmesini isteme hakkı bulunduğu kabul edilmiştir.

(4721 S. K. m. 724) (743 S. K. m. 650)

Dava: Davacılar tarafından, davalı aleyhine 06.11.2006 gününde verilen dilekçe ile elatmanın önlenmesi, kal ve tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 24.01.2008 günlü hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacılar tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

Karar: Dava, çapa bağlı elatmanın önlenmesi, ikinci kademedeki istek ise bina yapılarak meydana getirilen tecavüzlü arsa kısmının davalı adına tescili koşuluyla arsa bedelinin ödetilmesi istemi ile açılmıştır.

Davalı, davacının çap kaydına elatması olmadığını, açılan davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, Türk Medeni Kanununun 724. maddesinde sözü edilen temliken tescil istemini ancak malzeme sahibi ileri sürebileceğinden dava reddedilmiştir.

Hükmü, davacılar temyiz etmiştir.

Türk Medeni Kanunun 724. maddesine göre <Yapının değeri açıkça arazinin değerinden fazla ise iyiniyetli taraf uygun bir bedel karşılığında yapının ve arazinin tamamını veya yeterli bir kısmının mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesini isteyebilir> Ancak, Türk Medeni Kanunun 724. maddesine karşılık gelen Medeni Kanunun 650. maddesi hükmü 724. maddede daha farklıdır. Önceki Medeni Kanunun 650. maddesinde <hüsnüniyetle hareket eden levazım sahibi> tabiri kullanılmış iken Türk Medeni Kanunun 724. maddesinde buna karşılık <iyiniyetli taraf mülkiyetin malzeme sahibine verilmesini isteyebilir> sözcüklerine yer verilmiş, bu durum Türk Medeni Kanunun 724. maddesinin gerekçesinde <ayrıca İsviçre Medeni Kanunun 673. maddesine uygun olan arazi malikine arazinin mülkiyetini malzeme sahibine devrini teklif etme hakkı tanınmıştır.> şeklinde açıklanmıştır.

Görülüyor ki, önceki Medeni Kanunun 650. maddesinde arazi mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesini sadece malzeme sahibinin isteyebileceği hükmü varken, 724. maddede bu hak taraflara, yani malzeme sahibi veya arazi sahibine tanınmıştır. Doktrindeki görüşlerde farklı değildir. Bu konuda Prof Dr. Kemal Oğuzman, Prof Dr. Özer Seliçi, Prof Dr. Saibe Oktay-Özdemir 2004 yılında basılan <Eşya Hukuku> isimli eserlerinin 387 ve devamı sayfalarında <malzeme malikinin kendi malzemesi ile başkasının arazisinde aralarında bir borç ilişkisi bulunmaksızın inşaat yapması halinde de Medeni Kanunun 724 hükmü uygulanır. Böylece yapının değeri arsanın değerinden açıkça fazla ise gerek iyiniyetli arazi maliki, gerek iyiniyetli malzeme maliki adil bir tazminat karşılığında arazinin tamamının veya yeterli bir kısmının mülkiyetinin malzeme malikine geçirilmesini istemek hakkına sahip olur. Arazi malikine de burada arazinin mülkiyetinin malzeme malikine geçirilmesi yetkisini tanımak yerindedir.> görüşünü ileri sürmüş, Tekinay-Akman-Burcuoğlu-Altop <Eşya Hukuku> isimli eserlerinin 820 ve devamı sayfalarında aynı görüşü savunmuştur. Gerek Türk Medeni Kanunun 724. maddesinin önceki Medeni Kanunun 650. maddesinden farklı düzenleme şekline ve gerekse doktrinde hakim olunan görüşe göre iyiniyetli olan arazi malikinin arazi bedeli tam olarak ödenmesi koşuluyla araziyi malzeme malikine geçirilmesini isteme hakkı bulunduğu kabul edilmiştir. Taşınmazın bulunduğu yetkili mercii olan Belediye Başkanlığı da 25.12.2007 tarihli yanıtında, dava konusu bölümün ifrazının olanaklı bulunduğu bildirilmiştir.

Bu durumda mahkemece yapılması gereken iş, mevcut bilirkişi raporuna davacılar itiraz ettiğinden ifrazı gereken kısmın bedelini keşfen yeni bir bilirkişi kuruluna inceletmek, ifrazın nasıl yapılacağını hem bilirkişi raporuna işaretletmek, bilirkişilerin bulacağı bedeli davalıya depo ettirmek ve bu bölümü ifrazen davalı adına tesciline karar vermek olmalıdır.

Mahkemece, yasa hükmüne yanlış anlam verilerek dava yazılı olduğu şeklide reddedildiğinden karar bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 31.03.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı