Mesajı Okuyun
Old 18-10-2007, 15:12   #2
Pınar

 
Varsayılan

Annenin maddi durumunun yeterli olmaması velayetin anneye verilmesine engel değildir.Çocuğun ruhi ve bedensel gelişimini olumsuz etkileyen her türlü hal ve hareketi ispat edilebildiği sürece velayetin anneden alınıp babaya verilmesi için yeterli olacaktır.

T.C. YARGITAY

2.Hukuk Dairesi

Esas: 2005/19968
Karar: 2006/4355
Karar Tarihi: 29.03.2006

ÖZET: Velayet hakkı babaya verilen çocuk görüş ve düşüncelerini açıklama olgunlu*ğuna erişmiştir.

(4721 S. K. m. 182, 339)

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Velayet hakkı babaya verilen çocuk görüş ve düşüncelerini açıklama olgunlu*ğuna erişmiştir. Türk Medeni Kanunu'nun 339. Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. ve Avrupa Çocuk Hakları Sözleşmesinin 3 ve 6. maddesi gereğince küçüğün görüş ve düşünceleri alınmadan velayet hakkı düzenlenmesi doğru bulunmadığı gibi Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair Sözleşmenin 16. maddesi hükümlerinin de göz önünde bulundurulmaması doğru değildir.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına, bozma sebebine göre sair hususların incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğin itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 29.03.2006(¤¤)
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************

T.C. YARGITAY
2.Hukuk Dairesi

Esas: 2002/4865
Karar: 2002/5658
Karar Tarihi: 30.04.2002

ÖZET: Taraflar boşanmış, müşterek çocuk A’nın velayeti anneye verilmiştir. Toplanan delillerden, davalının dört çocuklu evli bir kişi ile ilişkiye girip onunla yaşamaya başladığı, küçüğü de babaannenin yanına bıraktığı anlaşılmaktadır. Anne velayet görevini yerine getirmemiştir. Gerçekleşen bu durum karşısında velayetin babaya bırakılıp, anne ile uygun bir kişisel ilişki kurulması gerekir. Ayrıca evlenme akti olmadan yararına yoksulluk nafakası verilen tarafın bir başkası ile karı koca gibi yaşaması halinde yoksulluk nafakasının kaldırılacağını hükme bağlanmıştır. Boşanmadan sonra kadının evli bir erkekle ilişki kurup onunla yaşadığı sabittir. Yoksulluk nafakasının kaldırılması gerekir.


(743 S. K. m. 145)

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: 1-Taraflar 19.10.2000 günlü karar ile boşanmış, 4.12.1996 doğumlu müşterek çocuk Alper'in velayeti anneye verilmiştir. Toplanan delillerden, davalının dört çocuklu evli bir kişi ile ilişkiye girip onunla yaşamaya başladığı, küçüğü de babaannenin yanına bıraktığı anlaşılmaktadır. Anne velayet görevini yerine getirmemiştir. Gerçekleşen bu durum karşısında velayetin babaya bırakılıp, anne ile uygun bir kişisel ilişki kurulması gerekirken isteğin reddedilmesi isabetsizdir.

2- 743 sayılı Medeni Kanununun 145. maddesi bir evlenme akti olmadan yararına yoksulluk nafakası verilen tarafın bir başkası ile karı koca gibi yaşaması halinde yoksulluk nafakasının kaldırılacağını hükme bağlamıştır. Boşanmadan sonra kadının (davalının) evli bir erkekle ilişki kurup onunla yaşadığı sabittir. Yoksulluk nafakasının kaldırılması gerekirken bu isteğin reddedilmesi de usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırına geri verilmesine oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 1992/2-140
Karar: 1992/248
Karar Tarihi: 15.04.1992

ÖZET: Dava, velayetin tevdiine ilişkindir. Velayet hakkına tek başına sahip olan ana veya baba, bir başkası ile evlenirse, veya başka bir yere giderse, hakim re'sen veya ana ve babadan birinin talebi ile olayın gerektirdiği tedbirleri alır. Ancak, kendisine velayet tevdi edilmiş eşin, evlenmiş bulunması veya yeni eşinin görevi nedeniyle başka bir yere gitmiş olması MK.nun 149. maddesi uygulanarak, velayetin kendisinden alınıp diğer tarafa tevdii için başlıbaşına yeterli bir neden değildir. Bu yeni oluşumların, çocuk için maddi ve manevi zararlar vereceğini gösteren çok ciddi belirtiler bulunmalıdır. Somut olayda ise velayetin anadan alınıp davacı babaya tevdiini gerektirecek nitelik ve ağırlıkta bir oluşumun varlığı kanıtlanabilmiş değildir. O halde, açıklanan ilkelere uygun bulunan yerel mahkeme kararı onanmalıdır.




(743 S. K. m. 149)

Dava: Taraflar arasındaki "velayetin tevdii" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın reddine dair verilen 4.2.1991 gün ve 572-65 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 21.5.1991 gün ve 4035-8188 sayılı ilamıyla; (...Dosyadaki delillerden, velayet hakkı kendisine bırakılan davalı annenin, davacı babadan gizli olarak ve kendisine hiç bir surette bilgi verilmeden müşterek çocuk 1979 doğumlu Göktuğ'u sünnet ettirdiği, bir erkek evlatı bulunan davacı babanın olayı üçüncü şahıslardan öğrendiği, yeni evlilik yapan ve bu sebeple kocası ile yurtdışına çıkmak zorunda kalan davalının okul idaresine ve babaya malumat vermeksizin çocuğu beraberinde götürdüğü, okul idaresi tarafından keyfiyetin babaya bildirildiği ve öteden beri babanın çocukla mahkeme hükmü ile tanınan yasal görüşme hakkını kısıtladığı anlaşılmaktadır. Gerçekten, olaylardan davalı annenin, hayatta bir kere olabilecek ve Türk örf ve adetine göre ananın babanın mürüvveti ve gururu sayılacak sünnet düğün merasimini ve özellikle yurt dışına çıkıp adresini babadan sakladığı ve aşikar biçimde çocukla baba arasında yasa hükümlerince tesis edilen görüşme hakkını ve babalık duygularının tatminini önlemeye çalıştığı görülmektedir.

Anlaşılmaktadır ki, davalı, baba ve çocuk ilişkilerinde açık, samimi ve babanın çocuk üzerindeki haklarına, dolayısı ile kanuna karşı saygılı değildir.

Velayet hakkı kullanılır iken çocuğun bedeni, fikri ve özellikle psikolojik gelişmesine özen gösterilmesi ve gerek bedeni, gerek ruh sağlığı açısından çocuk üzerinde olumsuz etki bırakılacak söz ve davranışlardan sakınılması gerekir. Olayımızda davalı annenin, babaya karşı gayet sert ve katı davranışlarda bulunduğu özellikle baba ile oğul'un görüşmelerinin engellenmeye çalıştığı gerçekleşmiştir. Bu halin ileride çocuk üzerinde olumsuz etki yapacağı da tartışmasızdır.

Bu yönün gözetilmemesi usul ve kanuna aykırıdır..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz eden : Davacı vekili.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/son fıkrası hükmü gereğince duşuşma isteğinin reddine karar verilip, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Dava, velayetin tevdiine ilişkindir.

Hemen belirtmek gerekir ki, Hukuk Genel Kurulu'nun 16.10.1991 gün ve 360-502 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere; velayet, çocukların bakım, koruma ve çeşitli yönlerden yetiştirilmelerini sağlamak amacıyla ana-babanın, çocukların, şahısları ve malları üzerinde haiz oldukları hak, yetki ve ödevlerdir. Çağdaş hukukta, velayet öncelikle görevdir. Ana-baba, velayet nedeniyle kendilerine yüklenen ödevleri yerine getirmekle yükümlüdürler. Velayet, çocuğun menfaatine kullanılması gereken bir yetkiler yumağıdır. Bu nedenle, velayetin kapsadığı yetkiler, kötüye kullanmaya karşı çok duyarlıdır (Prof. Dr. B. Köprülü-Prof. Dr. S. Kaneti, Aile Hukuku, 1986 baskı, sahife 248).

Yine MK.nun 149. maddesine göre, velayet hakkına tek başına sahip olan ana veya baba, bir başkası ile evlenirse, veya başka bir yere giderse, hakim re'sen veya ana ve babadan birinin talebi ile olayın gerektirdiği tedbirleri alır. Ancak, vurgulamak gerekir ki, kendisine velayet tevdi edilmiş eşin, evlenmiş bulunması veya yeni eşinin görevi nedeniyle başka bir yere gitmiş olması MK.nun 149. maddesi uygulanarak, velayetin kendisinden alınıp diğer tarafa tevdii için başlıbaşına yeterli bir neden değildir. Bu yeni oluşumların, çocuk için maddi ve manevi zararlar vereceğini gösteren çok ciddi belirtiler bulunmalıdır.

Somut olayda ise velayetin anadan alınıp davacı babaya tevdiini gerektirecek nitelik ve ağırlıkta bir oluşumun varlığı kanıtlanabilmiş değildir.

O halde, açıklanan ilkelere uygun bulunan yerel mahkeme kararı onanmalıdır.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 15.4.1992 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 1987/2-99
Karar: 1987/746
Karar Tarihi: 21.10.1987

ÖZET: Dava, hukuki mahiyeti itibariyle velayetin nez'i değil tevdii niteliğindedir. Dosyadaki delillerle çocuğun velayetinin babasına tevdiini getirir koşulların gerçekleştiği anlaşılmaktadır.

(743 S. K. m. 274)

Dava: Taraflar arasındaki velayetin nez'i davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy Dördüncü Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 11.4.1986 gün ve 1985/633 esas, 1986/345 karar sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi'nin 27.10.1986 gün ve 1986/8599-9340 sayılı ilamı ile; (..Davalı kadının, çocuğunu Bursa'da ailesinin yanında bırakıp kendisini İstanbul'da çalıştığı, ancak dava açıldıktan sonra işinden ayrılarak Bursa'ya gittiği gerçekleşmiştir. Her dava açıldığı tarihteki şartlara göre çözülür ve dava tarihinden önceki olaylar, durumlar gözetilerek hüküm verilir. Bu yön 28.11.1956 günlü ve 15/15 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğinden olduğu gibi genel hukuk teorisi de aynı doğrultudadır. Hal böyle olunca ananın, dava devam ederken Bursa'ya gitmiş olması davacı yararına doğan dava ve talep hakkını ortadan kaldıramaz.

Dosyadan ve özellikle başka delillerle dea teyit edildiği için delil gücü kazanan teyp bandındaki sözlerden, okul idare yetkililerinin anlatımlarından ve öteki delillerden anlaşıldığı gibi, davalı kadın; çocuğuna iyi örnek olmayacak ve genç dimağında ahlaki çöküntüye yol açacak bir yaşantı içinde olduğu, Türk toplumunun tasvip etmeyeceği bir hayat sürdüğü, sözgelimi tek başına erkeklerle kayağa gittiği, gazinoda masanın üstüne çıkarak oynayacak kadar hafif hareketler yaptığı, çocuğunu hiçe sayarak onun yanında başka erkeklerle ve çocuğun görmemesi gereken ilişkilere girdiği, ayrıca içki alışkanlığının bulunduğu anlaşılmıştır. Bütün bu sayılanlar karşısında velayetin baba tarafından kullanılması daha uygun olup o yolda karar verilmesi gerekirken, bu yön temyiz incelemesi sırasında gözden kaçmış olmakla, bu kere davacının karar düzeltme isteğinin kabulü ile onama kararının kaldırılması ve hükmün gösterilen sebeple bozulması gerekmiştir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz eden : Davacı vekili.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Dava, hukuki mahiyeti itibariyle velayetin nez'i değil tevdii niteliğindedir. Dosyadaki delillerle çocuğun velayetinin babasına tevdiini getirir koşulların gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle, mahkemece, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına bu nedenle uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 21.10.1987 gününde oybirliği ile karar verildi.
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************

T.C. YARGITAY
2.Hukuk Dairesi

Esas: 2002/4865
Karar: 2002/5658
Karar Tarihi: 30.04.2002

ÖZET: Taraflar boşanmış, müşterek çocuk A’nın velayeti anneye verilmiştir. Toplanan delillerden, davalının dört çocuklu evli bir kişi ile ilişkiye girip onunla yaşamaya başladığı, küçüğü de babaannenin yanına bıraktığı anlaşılmaktadır. Anne velayet görevini yerine getirmemiştir. Gerçekleşen bu durum karşısında velayetin babaya bırakılıp, anne ile uygun bir kişisel ilişki kurulması gerekir. Ayrıca evlenme akti olmadan yararına yoksulluk nafakası verilen tarafın bir başkası ile karı koca gibi yaşaması halinde yoksulluk nafakasının kaldırılacağını hükme bağlanmıştır. Boşanmadan sonra kadının evli bir erkekle ilişki kurup onunla yaşadığı sabittir. Yoksulluk nafakasının kaldırılması gerekir.


(743 S. K. m. 145)

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: 1-Taraflar 19.10.2000 günlü karar ile boşanmış, 4.12.1996 doğumlu müşterek çocuk Alper'in velayeti anneye verilmiştir. Toplanan delillerden, davalının dört çocuklu evli bir kişi ile ilişkiye girip onunla yaşamaya başladığı, küçüğü de babaannenin yanına bıraktığı anlaşılmaktadır. Anne velayet görevini yerine getirmemiştir. Gerçekleşen bu durum karşısında velayetin babaya bırakılıp, anne ile uygun bir kişisel ilişki kurulması gerekirken isteğin reddedilmesi isabetsizdir.

2- 743 sayılı Medeni Kanununun 145. maddesi bir evlenme akti olmadan yararına yoksulluk nafakası verilen tarafın bir başkası ile karı koca gibi yaşaması halinde yoksulluk nafakasının kaldırılacağını hükme bağlamıştır. Boşanmadan sonra kadının (davalının) evli bir erkekle ilişki kurup onunla yaşadığı sabittir. Yoksulluk nafakasının kaldırılması gerekirken bu isteğin reddedilmesi de usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırına geri verilmesine oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************