Mesajı Okuyun
Old 12-02-2007, 00:26   #29
mutlakadalet

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan ALELADE BİR HUKUKÇU
Bana hukuku seçenlerin seçme sebepleriyle ülkedeki adalet çarkının işlemesi arasında bir bağlantı var gibi geliyor.

Alıntı:
Yazan Turan

Hiç katılmıyorum. Çok atipik ve mantık metodolojisine aykırı bir görüş.

Alıntı:
Yazan ALELADE BİR HUKUKÇU

Sayın Turan, yazımı neden atipik ve mantık metodolojisine aykırı bulduğunuzu biraz teferruatlı anlatır mısınız?

Tartışmanın gelmiş olduğu bu noktaya ilişkin olarak kendi görüşlerimi, bir benzetme aracılığı ile paylaşmak isterim:


Hukuku seçerken, bilinçli olarak bir seçim yapmadım. 17 yaşımda idim. Henüz toprak altında çıkarılmayı bekleyen bir demirdim. O zamanlar, toprağın altında, yeryüzüne çıkmaktan başka bir şey düşünemiyordum. Halbuki ilerde yanıp, pişecektim, şekillenecektim. Ama toprağın altı karanlıktır. Orada yalnızca aydınlığa çıkmayı düşünürsünüz. Neyse ki; aydınlığa çıkabildim. Ama yıllar yılı toprağın altında yaşadığımdan, yeni dünyama alışamamıştım. Derken, birileri geldi ve beni süründüğüm yerden kaldırdı. Bir yere gidiyorduk; ama nereye, neden gidiyorduk? Bilmiyordum. Yolculuk esnasında, kafamdaki soruları yavaş yavaş çözüyordum. Uzun bir yolculuktu bu. Öyle ki; bir taraftan sorularıma yanıt bulurken, diğer taraftan onlarca soruyu avucumda buluyordum. Velhasıl, yolculuğum bu şekilde geçti ve bir demir ocağının önüne attılar beni. Sonra, bana iki seçenek sundular:
Ya, bu ateşin içine gireceksin ve ateşin içerisinde olan şeyi çıkartacaksın ya da, mevcut şeklinle yaşamını sürdüreceksin. Ne yönde karar vermem gerektiği konusunda büyük bir açmazdaydım. Derken, yolculuk esnasında beni taşıyan demircilerin öğrettikleri aklıma geldi. Bana: “İleride büyük bir ateşle karşılaşacağımı, o ateşin içerisinde, herkesin, ona ulaşmak istedikleri bir şeyin olduğunu ve fakat kimsenin, o ateşin içine girmeye cesaret edemediğini söylemişlerdi. Ateşin içerisinde olan şeyin, bireysel menfaatlerime zarar vereceğini; ancak o şeyin, bireysel menfaatlerimden çok daha değerli olduklarını öğretmişlerdi.” Şimdi o ateşin başında idim. Ne yapmalıydım? Eğer ki; o ateşin içerisinde olan şey, menfaatlerimden çok daha değerli ise, ateşe girip, o şeyi almalıydım.
Tamam, o ateşe giriyorum.
Aman Allah’ım! Ateş çok sıcak. Hayır hayır! Henüz aklımı kaybetmedim. Derhal bu ateşin başından çekin beni.

Bir taraftan ateşten uzaklaşıyor bir taraftan da doğru mu yapıyorum diye düşünüyordum. Sonra, toprağın altında olduğum günleri hatırladım. O zamanlar ne güzeldi. Ne ateş vardı ne de ateşin içerisinde olan şeyi çıkartmak. Peki o zaman, yanımda binlerce demir yatarken, neden beni aydınlığa çıkarttılar? Neden o uzun yolculuğa katlandım? Yalnızca, menfaatlerimin gerçekleşmesi için miydi, tüm bunlar? Hayır hayır! Bunca şey, yalnızca, kendi menfaatlerimin gerçekleşmesi için olamaz. Peki ne için olabilir? Sanırım, o şeyin yanıtı da bu ateşin içerisinde gizli. O halde bu ateşin içerisine girmeliyim.

Kanımca, yerin altındaki bir demire, dış dünyadaki koşulları göstermeden, dış dünyayı tanıtmadan, direkt olarak yerin altından çıkarıp, ateşin başına getirseniz ve bu ateşin içerisine girmek isteyip istemediğini sorsanız, demirin vereceği yanıt çok büyük bir anlam ifade etmez; çünkü yerin altındaki demir, ateşin ne kadar sıcak olduğunu, o ateşin içerisinde ne denli zorluklarla karşılaşacağını, ateşe girdikten sonra ulaşacağı şeyin ne kadar değerli olduğunu bilemez.

Ben, yerin altında bir demirdim. Yerin altından çıkarttılar beni. Şu anda, karşılaşmamın kaçınılmaz olduğu ateşin yolundayım. O ateşle elbet bir gün karşılaşacağım. O güne kadar, ateşin koşullarını öğrenecek ve ateşin içindeki şeyin değerini anlamaya çalışacağım. Bunu, yerin altında iken yapamazdım.

Saygılarımla