Mesajı Okuyun
Old 12-11-2008, 15:46   #3
ahmetyılmaz

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas No
: 1999/6-302
Karar No
: 1999/313
Tarih
: 14.12.1999

SAHTECİLİK SUÇU
EYLEMİN GERÇEKLEŞMESİNDEN ÖNCEKİ MAĞDUR RIZASININ SUÇ KASDINI ORTADAN KALDIRACAĞI
ÖZET:
Gerek öğretide, gerekse yerleşmiş yargısal kararlarda özel belge ya da özel belge olmakla beraber yasal olarak resmi belgeye eşit sayılan belgelerde yapılan sahtecilikte, mağdurun rızasının, failin kasdını ortadan kaldıracağı, bu durumda failin zarar verme bilinci ile hareket etmediği kabul edilmektedir. Mağdurun rızasının, failin suç kasdını ortadan kaldırabilmesi için eylemin gerçekleşmesinden önce açıklanması gerekir. Sahtecilik yapıldıktan sonra rıza gösterilmesinin, icazet verilmesinin meydana gelen kastı ortadan kaldırması mümkün değildir. Somut olayda sanık, şikayetçi tarafından verilen bonodaki bedel üzerinde değişiklik yapmıştır. Şikayetçi daha sonra şikayetten vazgeçmiş ise de istikrarlı şekilde bonodaki değişikliğe rıza göstermediğini beyan etmiştir. Sanık, bilirkişi raporu ile sahteciliğin kendi el ürünü olduğu tespit edilinceye kadar inkara dayalı savunma yapmıştır. Son soruşturma aşamasında tanık göstererek, değişikliğin mağdurun rızası ile yapıldığını ileri sürmüştür. Bu aşamadan sonra tanık beyanına ve bu savunmaya itibar edilemez. Açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin sahtecilik nedeniyle mahkumiyet kararı vermesi doğrudur.
Sahtecilik suçundan sanık Yalçın'ın TCY.nın 347/1, 59 ve 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddeleri uyarınca 250.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına ve bu cezasının ertelenmesine ilişkin Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesince 17.06.1998 gün ve 271/52 sayı ile verilen kararın sanık vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 11.11.1999 gün ve 6444/6530 sayı ile hükmün onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay C. Başsavcılığı ise 29.11.1999 gün ve 108212 sayı ile; "Düzenlenen iddianamede, yapılan ilavelerin bono üzerinde çıplak gözle dahi fark edilmekte olduğundan bahisle suçun oluşup oluşmadığının takdirinin mahkemeye ait olacağı belirtilmiştir.

Müşteki Remzi hakkında, düzenlediği birçok bono ile ilgili olarak icra takibi yapılmıştır. Suça konu bono da takibi yapılan bonolar arasında bulunmaktadır. Ödeme emrinin tebliği üzerine müşteki icra müdürlüğüne verdiği 27.10.1997 tarihli dilekçede borcunu kabul etmiş ve ödeme taahhüdünde bulunmuştur. Bu dilekçe şikayet tarihinden sonraki bir tarihe rastlamakta ise de tüm dosya içeriği nazara alındığında kuşku doğurucu niteliktedir.

Müştekinin hazırlık aşamasında şikayetçi olduğunu bildirdiği ifadesi, daha sonra C. Savcılığına verdiği 03.11.1997 tarihli şikayetten vazgeçtiğini bildirdiği dilekçesinde, şikayet dilekçesine aykırı açıklamaları ile duruşmadaki beyanları istikrarlı olmayıp sürekli değişiklik göstermektedir.

Sanığın savunmaları ise başlangıçtan beri tutarlılık göstermektedir.

Yaptırılan bilirkişi incelemesinde bononun 70.000.000 (yetmiş milyon) lira olarak düzenlendiği, sonradan (1- yüz) rakam ve kelimesinin ilave edilerek 170.000.000 (yüzyetmiş milyon) şeklinde yükseltilmiş olduğu tespit edilmişse de bilirkişi raporu sanığın savunmaları ile çelişkili bulunmaktadır. Dosya içeriğinden bonoda sanığın bilgisi dahilinde düzeltme yapıldığı gerek müştekinin ve gerekse tanık Kabil'in ifadelerinden anlaşılmaktadır.

Dosyaya intikal eden delillerin mahkumiyet için yeterli olmadığı, bu itibarla sanığın beraatı yerine mahkumiyetine karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olmadığı kanaatine varılmıştır." görüşüyle itiraz yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.


CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık sanığa yüklenen sahtecilik suçunun sübuta erip ermediğine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğine göre;

Yakınan Remzi gerek 22.09.1997 günlü şikayet dilekçesinde, gerekse C. Savcılığındaki ifadesinde, konut yapı kooperatifi başkanı olarak, müteahhit olan sanığa bir adet 100 milyon lira, bir adet 70 milyon lira ve bir adet de 930 milyon liralık olmak üzere toplam üç adet bono verdiğini, sanığın bunları tahsile koyduğunu, ancak 01.11.1996 tanzim ve 06.06.1997 vade tarihli 70 milyon lira bedelli bononun, rakamla yazılan bölümün önüne (1) rakamı ve yazılı kısma (yüz) yazılmak suretiyle tahsile konarak kendisinden 100 milyon lira fazla para istendiğini, sanıktan şikayetçi olduğunu belirtmiştir. Ancak, C. Savcılığına verdiği 03.11.1997 günlü dilekçede söz konusu senedin kendisi tarafından verilmiş olup sanık hakkındaki şikayetinin tamamen hata sonucu yapıldığını anladığını, şikayetinden vazgeçtiğini bildirmiştir.

Duruşmada dinlendiğinde ise, suça konu bonodaki değişikliğin bilgisi dışında yapılmış olduğunu, fakat borç-alacak konusunda anlaşmaya vardıklarını, sonradan sanığa o kadar borcu bulunduğunu anlayıp, tahrifat yapıldıktan sonra muvafakat ettiğini, bu nedenle şikayetçi olmadığını söylemiştir.

Sanık Yalçın ise C. Savcılığında ve duruşmadaki ifadelerinde suça konu bononun yakınan tarafından düzenlenerek kendisine verildiğini, tahrifat yapmadığını savunmuştur. Ancak, son oturumdaki ek savunmasında, yakınana elden 70 milyon lira borç vermesi üzerine senet düzenlediklerini, yakınanın sonradan 100 milyon lira daha isteyerek senedin meblağını yükseltmesini, imzalayacağını söylemesi nedeniyle meblağ kısmını düzelttiğini, olay ilk defa başına geldiğinden değişikliği paraf ettirmediğini, söz konusu değişikliği kasıtlı olarak yapmadığını bildirmiştir.

Son soruşturma aşamasında dinlenilen savunma tanığı Kabil, sanığın ek savunmasını doğrulamış, senetteki değişikliğin yakınanın muvafakatı ile yapıldığını ve yakınanın bonoyu bu değişiklik yapıldıktan sonra imzaladığını söylemiştir.

Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesinde Grafoloji Uzmanı Muhittin 30.03.1998 günlü raporunda senette yapılan değişikliğin sanık Yalçın'ın elinden çıktığını, ilk bakışta dikkati çekip kolaylıkla anlaşılabilir herhangi bir sahtecilik belirtisi bulunmayıp kandırma yeteneği olduğunu bildirmiştir.

Dosya arasında bulunan Ankara 15. İcra Müdürlüğü'nün 1997/2344 sayılı takip dosyasına göre; alacaklının sanık Yalçın, borçlunun ise yakınan Remzi olduğu, 13.06.1997 tarihinde aralarında suça konu bononun da yer aldığı üç adet bono için takip talebinde bulunularak takibin kesinleşmesi üzerine 01.07.1997 tarihinde yakınanın evine hacze gidildiği, yakınanın ise 03.07.1997 havale tarihli dilekçe ile mal beyanında bulunup borcu ve imzayı kabul ettiği, keza 27.10.1997 havale tarihli dilekçe ile borcunu dört taksitte ödemek üzere ödeme taahhüdünde bulunduğu, bu taahhüdün 03.11.1997 günü alacaklı vekilince kabul edildiği anlaşılmaktadır.

Gerek öğretide, gerekse yerleşmiş yargısal kararlarda özel belge ya da özel belge olmakla beraber yasal olarak resmi belgeye eşit sayılan belgelerde yapılan sahtecilikte, mağdurun rızasının, failin kastını ortadan kaldıracağı, bu durumda failin zarar verme bilinci ile hareket etmediği kabul edilmektedir. Ancak, mağdurun rızasının, bu suç kastını ortadan kaldırabilmesi için eylemin gerçekleşmesinden önce açıklanması gereklidir. Sahtecilik yapıldıktan sonra rıza gösterilmesinin, icazet verilmesinin meydana gelmiş kastı ortadan kaldırması olanaksızdır.

Bu açıklamalar doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde;

Sanık, yakınana elden verdiği borçlar karşısında çeşitli zamanlarda bonolar düzenlemiş ve dosya kapsamı ile sabit olduğu üzere bu bonolardan 70 milyon lira bedelli olanı üzerinde değişiklik yaparak meblağı 170 milyon liraya çıkartmıştır. Yakınan, aşamalardaki ifadelerinde borçlu olduğunu kabul edip şikayetinden vazgeçmiş ise de istikrarlı bir şekilde suça konu bonodaki değişikliğin rızası ve bilgisi dışında yapıldığını belirtmiştir. Ankara 15. İcra Müdürlüğü'nün dosyasındaki bilgilere göre, yakınanın ödeme taahhüdünün alacaklı olan sanık vekilince kabulünün, yakınanın C. Savcılığına dilekçe vererek şikayetinden vazgeçtiğini bildirdiği 03.11.1997 günü yapılması karşısında ve bilirkişi raporu ile sahteciliğin sanığın elinin ürünü olduğu anlaşılana kadar inkara dayalı savunma yapılarak tanık gösterilmemesi nazara alındığında son soruşturma aşamasında dinlenen tanık Kabil'in beyanına ve sahtecilik yapılmadan önce yakınanın rızası bulunduğuna ilişen savunmaya itibar etmek olanaksızdır. O halde yakınanın borçlu olduğunu açıkça kabul etmesi gözetildiğinde sanığın, haklı ve yasal olduğu inancı ile gerçek bir olayın kanıtlanmasını sağlamak amacıyla hareket ettiği, sahtecilik eylemi nedeniyle hakkında TCY.nın 347. maddesinin uygulanmasının gerektiği açıktır. Bu nedenle Yerel Mahkemenin kabulü ve Özel Dairece hükmün onanması isabetli olduğu cihetle Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddi gerekir.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının (REDDİNE) , dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 14.12.1999 günü oybirliği ile karar verildi.