Mesajı Okuyun
Old 26-12-2010, 20:01   #2
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Kadının bir kez daha en temel insan hakkı olan yaşam hakkı ihlal edilmiştir.


4320 sayılı yasa ve kadının şiddetten korunması konusundaki yasal düzenleme ve uygulamalar taraf olduğumuz Uluslararası sözleşmelere aykırıdır ve kadının şiddetten korunmasında yetersizdir,etkisizdir.


Öncelikle 4320 sayılı Ailenin Korunmasına dair kanun metninde şiddetten korunacak kişiler belirlenirken kadının şiddetten korunması neredeyse evlilik şartına bağlanmış bulunmaktadır.Yasa metni incelendiğinde aralarında fiili veya hukuki bir sebeple ayrılık olsa dahi diğer eşin şiddetinden korunması ,son değişiklikle mümkün hale gelmesine karşılık ,evlilik akti kurulmamış berberliklerde veya boşanma sonrasında kadının bu yasa kapsamında korunması halen yasal metin düzenlemesine göre mümkün sayılmamakta,kadınlar ancak evlilik birliği içindeyken önemsenmekte,bu birliğin çeşitli sebeplerle ortadan kalkması ile kadının hayatı değersizleşmekte korunmaya değer bulunmamaktadır.


Yasanın taraf olduğumuz sözleşmeler ve insan hakları ilkeleri gözetilmeden uygulanması ile birçok yasa uygulayıcısının ve hatta Yargıtay'ın korunma talepleri konusunda olumsuz kararlar vermesine yol açmakta ve yasanın bu düzenlemesi daraltıcı yorumlanmakta bu durum ise kadınlar arasında medeni durumlarına göre ayrımcılığa yol açmakta ve aynı zamanda temel hakların korunmasında hükümetleri sorumluluk altına sokmaktadır.


Boşanmak veya evlenmemek yaşam hakkının güvenceye alınmasında ve şiddetten korunmaya engel değildir.

Başvurucunun korunma isteği karşısında devletin ve yargının eylemsiz kalması söz konusu olamaz. Uluslararası sözleşmelerin Anayasa mad 90/son gereğince doğrudan uygulanması emredici kuralı dikkate alındığında yasanın bu hali ile bile koruma evlilik dışında kadının korunması mümkündür.Burada, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcığın Önlenmesi Sözleşmesi'nin “CEDAW” 1. maddesi uyarınca CEDAW Komitesinin aile içi şiddetin kadınlara karşı bir ayrımcılık türü olduğunu tekrarladığını unutmamak gerekir. Öte yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini OPUZ kararı ile kolluğun ve yargının eylemsizliği ve etkisizliğinin yol açtığı ihlalleri ayrımcılık yasağının ihlali olarak değerlendirdiği unutulmamalıdır.



Belirtilen nedenlerle


1-Yasanın adı amaca uygun olarak düzeltilmeli ve bireylerin şiddetten korunması amaçlanmalıdır.


2-Kadınlerın medeni durumlarına bakılmaksızın her durumda şiddetten korunması ilkesi duraksamaya yer vermeyecek biçimde yasa metninde yer almalıdır.


3-Yasa uygulayıcılarının ve dahi Yargıtay ilgili dairesinin kadının insan hakları ve taraf olduğumuz temel sözleşme ilkeleri konusunda geleneksel ve insan haklarına aykırı tutumlarının değiştirilmesi için derhal etkili bir eğitimden geçirilmeldir.


4-Siyasi irade,kadının temel hakları yaşam hakkının ihlaline yol açan düzenleme ve uygulamara ilişkin kayıtsız ve etkisiz duruşundan vazgeçmeli "siddete karşı sıfır tolerans" ilkesini tüm yurttaşlara kararlı biçimde açıklamaladır.



5- Koruma kararlarının her an verilebilir olması için gerekli mekanizmalar kurulmalıdır.



6-Koruma kararlarının derhal verilmesi için gerekli ve etkili mekanizma kurulmalıdır.



7-Koruma kararlarının izlenmesinde kolluk gerekli denetimi sağlamalıdır.



9-Koruma kararlarının ihlalinde failin cezasının ertelemesi,paraya çevrilmesi veya hükmün açıklanmasının geri birakılması gibi eylemi etkisiz ve anlamsız kılan uygulamalar yasaklanmalıdır.



10-Kadın yurttaşlara yönelik şiddet ihtimalinde yargı başvuru olmasını beklemeden ihbar üzerine dahi harekete geçmeli ve kadın yurttaşların hayatının değerli olduğunu uygulama ile gösterilmelidir.



Tüm bu belirtilenlerin gerçekleşmesi için sorunun varlığının kabulü ve etkili sonuç için kararlı bir niyetin tüm sorumlularda olması gerekir