Mesajı Okuyun
Old 05-03-2010, 10:36   #14
Av.Barış

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
5.Ceza Dairesi

Esas: 2005/18318
Karar: 2006/8649
Karar Tarihi: 11/7/2006

ÖZET: Rüşvet, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır. denilerek sadece nitelikli rüşvete yer verildiği, kamu görevlisinin yapması gereken bir işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlamasının rüşvet suçu kapsamından çıkarıldığı dikkate alınmalıdır.

(5237 S. K. m. 257) (765 S. K. m. 61, 212)

Dava: Uzman doktor olan ve aynı zamanda serbest muayenesi de bulunan sanığın, önceden hastanede yataklı tedavi görmesini sağladığı katılanın rahatsızlanarak tekrar özel muayenehanesine gelmesi üzerine böbreğinde bulunan taşı almak için bıçak parası ve narkozcuya verilmek üzere 300.000.000.TL talep ettiği, müştekinin maddi durumu iyi olmadığı Yeşil kartlı olduğunu söylemesi üzerine, sanığın parayı verdiği takdirde ameliyat yapacağını söylediği müştekinin rıza göstermeyip durumu yetkili bildirerek olayın ortaya çıkarılmasında;

Ameliyatla tedavi için para istemekten ibaret eylemde irtikabın ikna veya icbar unsurunun bulunmadığı,

Sanığın teklifi katılan tarafından kabul edilmediğinden eylemin 765 sayılı TCK. nun 212/1, 61.maddesine uyacağı, ancak 765 sayılı TCK. nun 212. maddesinin bir ve ikinci fıkralarında basit ve nitelikli rüşvet alma suçları ayrı ayrı düzenlenip yaptırım altına alındığı halde, 5237 sayılı TCK. nun rüşveti tanımlayan 252/3.maddesinde <rüşvet, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır> denilerek sadece nitelikli rüşvete yer verildiği, kamu görevlisinin yapması gereken bir işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlamasının rüşvet suçu kapsamından çıkarıldığı,

Sonuç: Sanığın eyleminin aynı yasanın 257/3.maddesinde düzenlenen <Görevinin Gereklerine Uygun Davranmak İçin Çıkar Sağlama Suçunu Oluşturup Oluşturmadığının İrdelenmesi> gerektiğinden kararın BOZULMASINA, 07.11.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi.(¤¤)








T.C. YARGITAY
Ceza Genel Kurulu

Esas: 2003/5-202
Karar: 2003/230
Karar Tarihi: 9/30/2003

ÖZET :Rüşvet alma suçlarının maddi unsurunu, "rüşvet alma veya bu yönde bir vaat veya taahhüt kabul etme" eylemleri oluşturmaktadır. Buna göre rüşvet alma suçu, seçimlik hareketli bir suçtur. Suçu oluşturan seçimlik hareketlerden "rüşvet alma"; rüşvete konu nesnenin verenin egemenlik alanından çıkarılıp failin veya onun öngördüğü üçüncü kişinin egemenlik ve nüfuz alanına sokulması ile tamamlanır. Seçimlik hareketlerden "rüşvet vaadinin veya taahhüdünün kabul edilmesi" ise, memurun kendisine yapılan teklifi olumlu karşılaması, buna rıza göstermesidir.

Öğretide ağırlıklı olan görüşe göre, basit veya nitelikli rüşvet alma suçunun oluşması için taraflar arasında bu hususta yapılmış bir anlaşmanın varlığının gerekli olduğudur.


(765 S. K. m. 211, 212, 240)

Dava: İrtikap suçundan sanık Metin 'nın, suç niteliğinin değiştiği kabul edilerek TCY.nın 212/1-4, 219/3, 219/4. maddeleri uyarınca 1 yıl 4 ay ağır hapis ve 250.000.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, memuriyetten müebbeten mahrumiyetine; sanık Yakup 'ın ise TCY.nın 240/1, 80. maddeleri uyarınca 1 yıl 2 ay hapis ve 70.000.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına ve 3 ay 15 gün memuriyetten yoksun bırakılmasına ilişkin İskenderun Ağır Ceza Mahkemesince 23.01.2001 gün ve 135-13 sayı ile verilen hükmün sanıklar vekilleri ile katılan SSK. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 03.04.2002 gün ve 167-2165 sayı ile;

"İrtikap suçu, memurun memuriyet görevini veya sıfatını kötüye kullanarak bir kimseyi kendisine veya başkalarına haksız olarak para vermeye, sair menfaatler temin ve vaadine icbar veya ikna etmesi veya kişinin yanılgısından yararlanarak yasal olmayan çıkar sağlamasıdır.

TCK.nun 212/1. maddesinde tanımlanan rüşvet alma suçu ise, 211. maddede gösterilen kimselerden birinin kanun ve nizam hükümlerine göre, yapmaya zorunlu olduğu şeyi yapmak, yapmamaya zorunlu olduğu şeyi yapmamak için belli bir konuda rüşvet verenle karşılıklı rızaya dayalı olarak rüşvet anlaşması sonunda yasa dışı çıkar sağlamasıdır.

Görevi kötüye kullanmak suçu ise; bir memurun yasa ve nizamlara aykırı şekilde görev yapması veya yasa ve nizamlara uygun şekilde yaptığı işten menfaat sağlamaya çalışmasıdır. Eylem, unsurları yasada belirtilen irtikap, rüşvet alma gibi suçları oluşturmadığı takdirde görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur.

Olayımıza gelince;

SSK'lı yakını olan hasta Keriman Salman'ın İskenderun SSK Hastanesinde genel cerrah olarak görev yapan sanık Doktor Metin 'nın özel muayenehanesine gidip muayene olduğu ve doktor tarafından ameliyat edilmek üzere SSK Hastanesine yatışı yapıldığı, 30.11.1999 tarihinde ameliyat olacağı için aynı hastanede anestezi uzmanı olarak görev yapan sanık doktor Yakup 'ın ameliyattan bir gün önce hastanedeki odasında hastayı muayene edip "ameliyat olmasında sakınca yoktur" şeklinde görüş bildirmesinden sonra, hasta yakınının kendiliğinden verdiği 15.000.000 lirayı alıp kabul ettiği; söz konusu hastanın 30.11.1999 tarihinde SSK Hastanesinde ameliyatının yapıldığı ve hastanın 2.11.1999 tarihinde taburcu edilmesinden bir iki gün sonra hasta yakını tanık Tekin Akdoğan tarafından özel muayenehanesinde 50.000.000 liranın Doktor Metin'e verildiği, doktorun bu parayı alıp kabul ettiği anlaşılmıştır.

Tüm dosya içeriğinden sanık Doktor Metin ile Keriman Salman isimli hastanın yakınları arasında ameliyat öncesinde rüşvet anlaşmasının yapıldığı hususunda tanıkların birbirleriyle ve kendi içinde çelişkili beyanları dışında delil bulunmadığı, irtikap suçunun cebir ve ikna unsurlarının yasa ve doktrinin kabul ettiği anlamda oluşmadığının anlaşılması karşısında;

Sanık Metin 'nın hastanın ameliyatını yapıp hasta taburcu edildikten sonra hasta yakını tarafından verilen 50.000.000 lirayı kabul edip alması şeklinde gelişen eyleminin genel memuriyet görevini kötüye kullanma ve söz konusu paranın miktarının azlığı karşısında TCK.nun 240/2. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

Sanık Yakup 'ın ise, hasta Keriman Salman'ın hastanede muayenesini yapıp görüşünü bildirdikten sonra hasta yakınının kendiliğinden verdiği 15.000.000 lirayı aldığı ancak, Satı Karaca isimli hastaya yönelik eylemleri sübuta ermediği anlaşılmakla, söz konusu para miktarının azlığı karşısında TCK.nun 240/2. maddesi uyarınca cezalandırılması yerine TCK'nun 240/1, 80. maddeleriyle hükme varılması,

Kabule göre de;

Sanık Metin hakkında TCK.nun 219/3. maddesi ile indirim yapılırken ağır para cezasının da indirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise 01.11.2002 gün ve 229-323 sayı ile; sanık Yakup hakkındaki bozma kararına uyarak gereğini yerine getirmiş, ancak sanık Metin hakkındaki bozma kararı yönünden ise;

"Sanıklar hakkında ihbarda bulunan kişinin hasta Keriman Salman ve yakınları müşteki Tekin Akdoğan ile tanıklar İnci Akdoğan ve Adil Salman olmayıp bu kişilerin tamamen dışında başka bir hasta yakını olan İbrahim Karaca'nın şikayeti üzerine tahkikat başlatılmış olup annesinin tedavisi ve ameliyatı yapılmış olan tanık İnci Akdoğan'ın sanıkların üzerine iftira atmasını gerektirecek hiçbir sebep yok iken idari tahkikat sırasında alınmış olan 03.02.2000 tarihli ifadesi ile yargılama sırasındaki tevil yollu beyanlarına göre sanık Metin 'nın "bu tür ameliyatlar için hastaların 100 milyon liradan 200 milyon liraya kadar para ödediklerini" beyanla "bana ödeyeceğiniz parayı ameliyattan sonrada ödeyebilirsiniz önce anestezi uzmanını görün" sözleri kamu kurumu niteliğindeki SSK hastanesinde yapacağı ameliyat için bıçak parası adı altında en az 100 milyon lira rüşvet talebi niteliğinde olup yine İnci Akdoğan'ın muhakkikteki ifadesine göre sanık tarafından daha fazlası talep edildiği halde kendilerince toplayabildikleri 50 milyon liranın gönderildiği ve sanık tarafından da alındığı zira bu paranın sanık tarafından alındığının Yüksek Yargıtay 5. Ceza Dairesince de kabul edildiği,

Müşteki Tekin Akdoğan ile tanık Adil Salman'ın tüm aşamalardaki benzerlik gösteren ifadeleri ve bu ifadelerle aynen uyumlu görünen tanık İnci'nin muhakkikteki ifadeleri karşısında, sanık Metin'in yapacağı ameliyat için en az 100 milyon lira isteyerek, "benim paramı sonra da verseniz olur önce anestezi uzmanını görün" demesi üzerine ameliyat öncesi annesi Keriman'ı anestezi uzmanı diğer sanık Yakup 'a muayene ettiren İnci Akdoğan'ın, kendisinde para talebi bulunmayan sanık Yakup 'a, diğer sanık Metin'in "önce onu görün" sözlerinden dolayı 15 milyon lira vermiş olmaları zira ameliyattan sonra da doğrudan sanık Metin'e 50 milyon lira paranın verilmiş olması gibi nedenler haksız para talep eden sanık Metin ile hasta yakını İnci Akdoğan arasında karşılıklı olarak edimlerin yerine getirilmesi yönünde rızalarının uyuştuğunu gösteren bir anlaşmanın bulunduğunu kanıtlamaktadır. Zira hasta yakını İnci, henüz ameliyat öncesinde sanık Metin'in isteği üzerine diğer sanığa da para vererek karşılıklı irade birliğinin sonucu üzerine düşen görevleri yerine getirmeye başlamıştır. Kaldı ki Borçlar Hukuku hükümlerine göre karşılıklı bir borç ilişkisinin varlığı için her zaman açık irade beyanı gerekmemektedir. Yapılan icaba davet ve karşı tarafında davetin gereklerini yerine getirmeye başlaması durumunda taraflar arasında irade birliği oluşmuş ve sözleşme yapılmış sayılır. Kamu kurumu niteliğindeki SSK hastanesinde yapılacak ameliyat için muayene ücreti dışında başkaca bir para verilmemesi gerektiğini objektif ölçülerde herkes bilebilecek durumda bulunduğundan taraflar arasındaki anlaşmanın rüşvet konusunda bir anlaşma olduğu kuşkusuzdur. Ayrıca Yüksek Yargıtay 5. Ceza Dairesinin pek çok kararlarında "bir işin yapılması ya da yapılmaması konusunda kendisinden para talep edilen müştekinin, buna karşı çıkarak şikayet edip sanığı yakalatması hallerinde sanığın eyleminin rüşvete eksik teşebbüs suçunu oluşturacağı benimsendiğine zira bu tür olaylarda müştekinin rüşvet konusunda hiçbir kabulü ve rızası bulunmadığı halde haksız para talep edenin eyleminin rüşvete eksik teşebbüs suçunu oluşturacağı" kabul edildiğine göre, bu tür eylemlerin daha ileri aşaması olan hiçbir şey söylenmemiş olsa bile şikayet etmeden istenen rüşvetin kısmen de olsa yerine getirilmiş olması yada olayımızda olduğu gibi yapılacak ameliyat öncesi talepleri yerine getirme yönünde gösterilen hareketler rüşvet anlaşmasının varlığını gösteren hareketlerden sayılmalıdır. Sanık Metin 'nın ameliyat öncesi bu iş için hasta yakınından para istemesi ve bu anlamda diğer sanık Yakup 'ı da görmelerini isteyerek sanık Yakup'un yanına gönderdiği hasta yakınlarının yine ameliyat öncesinde doktor sanık Metin'in isteği nedeniyle Yakup 'a para vermeleri ameliyat sonrası da sanık Metin'e 50 milyon lira vermiş olmaları nedeniyle sanık Metin ile hasta yakını arasında yapılacak ameliyat işinin para karşılığı yapılması konusunda bir rüşvet anlaşmasının bulunduğu kanaatine varılmıştır." gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

Bu kararın da o yer C.Savcısı, sanıklar vekilleri ile katılan SSK vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının sanık Metin yönünden "bozma" istekli 13.06.2003 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Ceza Yargılamaları Usulü Yasasında, Ceza Genel Kurulunda incelemenin duruşmalı yapılacağına ilişkin bir hüküm yer almadığından, sanık Metin vekillerinin temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteminin CYUY.nın 318. maddesi uyarınca reddine karar verildikten sonra dosya üzerinde yapılan incelemede;

SSK. İskenderun Hastanesinde Genel Cerrahi uzmanı olarak görev yapan sanık Metin'in, Keriman Salman adlı hastanın ameliyatını yapmak için para aldığından bahisle rüşvet suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanık Metin'in eyleminin hangi suç niteliğine uyduğunun belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.

Rüşvet alma suçları TCY'nın 212. maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin 1. ve 2. fıkralarında ; "Kanun ve nizam hükümlerine göre yapmak zorunda olduğu şeyi yapmak veya yapmamak zorunda olduğu şeyi yapmamak için rüşvet alan veya bir vaat veya taahhüt kabul eden kimseye ... cezası verilir.

Cürmün, yapılması gereken işin yapılmaması veya yapılmaması gereken işin yapılması için işlenmesi halinde faile ... cezası verilir" denilmektedir.

Maddenin birinci fıkrasında düzenlenen basit rüşvet alma suçunda fail, rüşvet almasına veya vaat ya da taahhüt kabul etmesine karşın görevinin gereğini yerine getirdiği için, bu halde memuriyet sıfatı, ikinci fıkrasında düzenlenen nitelikli rüşvet alma cürmünde ise, görevinin gerektirdiğinin aksine yapmaması gereken işi yapmak yahut yapması gereken işi yapmamak biçiminde davranış gösterdiği için memuriyet görevi kötüye kullanılmaktadır.

Rüşvet alma suçlarının maddi unsurunu, "rüşvet alma veya bu yönde bir vaat veya taahhüt kabul etme" eylemleri oluşturmaktadır. Buna göre rüşvet alma suçu, seçimlik hareketli bir suçtur. Suçu oluşturan seçimlik hareketlerden "rüşvet alma"; rüşvete konu nesnenin verenin egemenlik alanından çıkarılıp failin veya onun öngördüğü üçüncü kişinin egemenlik ve nüfuz alanına sokulması ile tamamlanır. Seçimlik hareketlerden "rüşvet vaadinin veya taahhüdünün kabul edilmesi" ise, memurun kendisine yapılan teklifi olumlu karşılaması, buna rıza göstermesidir.

Öğretide ağırlıklı olan görüşe göre, basit veya nitelikli rüşvet alma suçunun oluşması için taraflar arasında bu hususta yapılmış bir anlaşmanın varlığının gerekli olduğudur. ( Prof. Dr. Sahir Erman, Ceza Hukuku Özel Bölüm Kamu İdaresine Karşı İşlenen Suçlar, İst., 1992, sy. 96 - Prof. Dr. Mehmet Emin Artuk, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Gökcen, Arş. Gör. A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara, 1998, sy. 448 - Prof. Dr. Durmuş Tezcan, Yrd. Doç Dr. Mustafa Ruhan Erdem, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, İzmir, 2000, sy 182 - Prof. Dr. Faruk Erem, Prof. Dr. Nevzat Toroslu, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara, 1999, 7. bası, sy. 175 )

Ceza Genel Kurulunun 25.04.1983 gün ve 113-197 sayılı; 04.05.1987 gün ve 600-245 sayılı ve 13.11.2001 gün ve 242-245 sayılı kararlarında, öğretide ağırlıklı olarak savunulan görüş doğrultusunda vurgulandığı üzere, rüşvet alma suçunun oluşması için rüşvet anlaşmasının yapılmasının gereklidir. Bir rüşvet anlaşmasından söz edilebilmesi için belirli bir işin yapılması veya yapılmaması karşılığında, bu işi yapacak veya yapmayacak olan memura bir menfaatin sağlanması hususunda bu memurla ferdin rızaları arasında karşılıklı bir mutabakat bulunmalıdır. Bunun için de, memur tarafından ferde veya fert tarafından memura doğrudan veya dolaylı bir istek veya önerinin yapılması ve bunun da karşı tarafça kabul edilmesi gerekir. Böyle bir anlaşmanın varlığının kabulü için, anlaşmaya ilişkin rızalar serbest irade ürünü olmalı, başka deyişle, cebir, tehdit, hile ve sair nedenlerle fesada uğratılmamış bulunmalıdır.

Yasanın 240. maddesinde düzenlenen görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunda ise, genel anlamda bir düzenlemeye yer verilmiş olup madde bu haliyle tamamlayıcı bir hüküm taşımaktadır. Bu nedenle eylemin, öncelikle yasadaki herhangi bir suça uymaması gerekir. Çünkü yasada önemli görülen belirli tipteki görevi kötüye kullanma halleri için ayrıca düzenleme yapılmıştır. Ayrıca, bu suçun oluşabilmesi için fail, görev alanına giren bir işlemi yasal düzenlemelere aykırı biçimde yapmalıdır. Failin, kendi görev alanına girmeyen bir işlem yapması halinde artık eylem görevi kötüye kullanma suçunu değil, koşulları varsa bir başka suçu veya koşulları bulunmuyorsa disiplin suçu oluşturacaktır. Yerleşmiş yargısal kararlarda ve öğretide de aynı görüşe yer verilmektedir. ( ERMAN-ÖZEK, Ceza Hukuku Özel Bölüm, Kamu İdaresine Karşı İşlenen Suçlar, sh. 209 vd. ) Görevin ne olduğu ise, yasa tüzük, yönetmelikler ve genelgelere uygun olarak belirlenecektir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay ele alınıp incelendiğinde;

Yakınan Tekin Akdoğan, SSK. Müfettişince alınan ifadesinde, safra kesesinden rahatsız olan kayınvalidesi Keriman Salman'ı SSK. İskenderun hastanesi doktorlarından Necip Anıkan'a götürdüklerinde ameliyat edemeyeceğini söylemesi üzerine, Dr. Metin tarafından tedavi edildiğini, muayenehanesindeki muayene karşılığında 15 milyon lira ödenmiş olduğunu ve hastanın hastaneye yatırılarak ameliyat edilmesine karar verip, bu ameliyat için 100 milyon lira civarında bıçak parası istediğini, ayrıca anestezi uzmanına da 30 milyon lira verilmesi gerektiğini söylemiş olduğunu ve anestezi uzmanına 15 milyon lira verdiğini eşi İnci Akdoğan'ın kendisine anlattığını, hastanın ameliyat olup iki gün sonra taburcu olduğunu, ailece toplanıp Dr. Metin'e 50 milyon lira vermeyi kararlaştırdıklarını, eşinin bu parayı kendisine vermesi üzerine adı geçen doktorun muayenehanesine giderek kusura bakmamasını, ailenin durumu iyi olmadığından ancak bu kadar verebileceklerini söyleyip parayı verdiğinde Dr. Metin'in önemli olmadığını, belirterek, fiyatın önemi olsa pazarlık edeceğini söyleyip parayı aldığını belirtmiş, C.Savcılığında da benzer şekilde anlatımda bulunmuştur.

Duruşmada ise, önceki ifadelerinin doğru olduğunu, ancak yanlış anlama olabileceğini, eşinden öğrendiğine göre doktorların bıçak parası adı altında bir miktar para aldıklarını, normal bir prosedür gibi görerek eşinin olay günü sanık Dr. Metin'e kaç lira bıçak parası vereceklerini sorduğunu, sanığın da bu tür ameliyatları 100-150 milyon liraya yaptıklarını söylemiş olduğunu öğrendiğini, ayrıca eşinin 15 milyon lira da muayene ücreti ödemiş olduğunu bildiğini söylemiştir.

Sanık Metin , SSK. Müfettişi ve C.Savcısı tarafından alınan ifadelerinde benzer şekilde; SSK. İskenderun hastanesinde uzman doktor olarak görev yaptığını, Keriman Salman'ı hastalarından birisi olması nedeniyle tanıdığını, kötü bir safra kesesi rahatsızlığı olduğu için daha önce hastaneye yattığında genel durumu da kötü olduğu için diğer doktorlar tarafından taburcu edilmiş olduğunu, daha sonra adı geçen hastanın muayenehanesine geldiğinde bütün olanaklarını kullanarak tüm tetkiklerini yaptırdığını ve anestezi konsültasyonu için anestezi uzmanına gönderdiğini, bu anlattığı olayların hepsinin hastane içerisinde olduğunu, hastayı servise yatırarak çok ciddi bir şekilde safra kesesi ameliyatını yaptığını, hiçbir komplikasyon oluşmadan hastayı iki gün hastanede yatırdıktan sonra şifa ile taburcu ederek evine gönderdiğini, hasta ile arasında hiçbir şekilde para alışverişi olmadığını, Tekin Akdoğan adlı kişiyi tanımadığını, kimseyi para vermesi konusunda yönlendirmesi ve talebi olmadığını, iddiaların hiçbirisini kabul etmediğini beyan etmiştir.

Duruşmada, iddianamede belirtilen hiç kimseden para almadığını, Keriman Salman'ı başka bir doktordan çıktıktan sonra muayenehanesine getirdiklerini, 10 günlük bir tedavi uyguladığını, bu kişiden sadece 15 milyon lira muayene ücreti aldığını bunun dışında herhangi bir para istemediğini ve almadığını, hastaları ya da hasta yakınlarını anestezi uzmanı olan diğer sanığa para vermeleri için göndermediğini, genel cerrahide yapılan tetkiklerden sonra ameliyata karar verilmesi halinde mutlaka anestezi uzmanının da görüşünün alındığını, hastaları bu amaçla diğer sanığa gönderdiğini söylemiştir.

Tanık İnci Akdoğan, SSK. Müfettişince alınan ifadesinde, Antalya'da olduğu sırada annesinin SSK. İskenderun hastanesine yatırıldığını öğrenip İskenderun'a gittiğini, ancak annesinin ilgili Dr. Necip tarafından ameliyat yapılmadan taburcu edildiğini, yaptıkları araştırma sonucunda annelerini SSK. doktoru olması nedeniyle tercih ettikleri Dr. Metin 'nın muayenehanesine götürdüklerini, muayene sonucunda hastanede ameliyatı yapacağını söylediğini ve adı geçene 15 milyon lira muayene ücreti ödediğini, ayrıca Dr. Metin'in hastaların bu ameliyat için 100-200 milyon lira para ödediklerini ve anestezi uzmanını görmelerini, kendi ücretini ameliyattan sonra ödeyebileceklerini söylediğini, bunun üzerine 10 günlük bir ilaç tedavisinden sonra annesinin 26.11.1999 tarihinde hastaneye yatırıldığını, annesi hastaneye yattıktan sonra kardeşi Reşat Salman ile birlikte anestezi uzmanı Dr. Yakup'un hastanedeki odasına götürdüklerinde muayene edip ameliyat olabileceğini söylediğini, kendilerini Dr. Metin'in gönderdiğini söyleyip yeterli olacağı düşüncesiyle Dr. Yakup'a 15 milyon lira verdiğini, onun da herhangi bir şey söylemeden parayı aldığını, annesi ameliyat edilip taburcu olduktan sonra ailece Dr. Metin'e verilecek paranın miktarını konuştuklarını ve 50 milyon lira vermenin yeterli olacağını düşündüklerini, eşi Tekin Akdoğan'ın bu parayı Dr. Metin'in muayenehanesine giderek verdiğini belirtmiştir.

Duruşmada ise, annesini Dr. Metin'in muayenehanesine götürdüklerinde muayene ücretini ödediklerini, ayrıca sanığın bu tür ameliyatları dışarıda özel hastanede 100-200 milyon liraya yaptıklarını söylediğini, annesini anestezi uzmanı Dr.Yakup'un da görmesinin gerektiğini söylemesi üzerine onun da muayenehanesine gittiklerini ve ona da muayene ücreti ödediğini, Dr. Metin'in kendilerinden para istemediğini ancak, ameliyat sonrasında ailece Dr. Metin'e 50 milyon lira vermeyi kararlaştırdıklarını, bu parayı eşi Tekin Akdoğan'ın, sanığın muayenehanesine götürdüğünü, ancak ödeyip ödemediğini bilemediğini söylemiştir.

Tanık Adil Salman, SSK. müfettişince alınan ifadesinde, annesi Keriman Salman'ın safra kesesinden rahatsızlığı olduğunu, Dr. Metin tarafından tedavi ve ameliyat edildiğini, sanık Dr.Metin'in söylemesi üzerine annelerini ayrıca anestezi uzmanına muayene ettirdiklerini, Dr. Metin'in, kendisine verecekleri paradan çok anestezi uzmanına para vermelerini istediğini, bu muayeneyi Dr. Yakup'un hastanedeki odasında yaptıran kardeşi Reşat'ın 25 milyon lira verdiğini söylediğini, annesi taburcu olduğu gün Dr. Metin kendilerini muayenehaneye davet ettiğinden aynı gün eniştesinin muayenehaneye giderek ailece aralarında toplamış oldukları 50 milyon lirayı verdiğini, bu paranın miktarının sanık Dr.Metin tarafından ameliyattan önce belirlenerek tedavi için kardeşi İnci Akdoğan'dan istendiğini belirtmiş, duruşmada da benzer şekilde anlatımda bulunmuş ve sanıkların ifadelerini değiştirmeleri karşılığında aldıkları 65 milyon lirayı geri ödemeyi teklif ettiklerini kardeşi İnci'den öğrendiğini söylemiştir.

Tanık İnci ile bu tanığın anlatımları arasında doğan çelişkinin giderilebilmesi için duruşmada yüzleştirildiklerinde her iki tanık da ifadelerinde ısrar etmiş olup, tanık İnci, kardeşi Adil'in ifadesinin kabul etmediğini bildirmiştir. Ayrıca yakınan Tekin'den de sorulmuş, tanık Adil'in ifadesinin doğru olduğunu, duruşmayı beklerlerken eşi İnci Akdoğan'dan, ifadelerini değiştirmeleri karşılığında sanıkların almış oldukları 65 milyon lirayı iade etmeyi teklif ettiklerini öğrendiğini belirtmiştir.Ancak tanık İnci bu anlatımında doğru olmadığını söylemiş, önceki ifadesinde ısrar etmiştir.

Tanık Keriman Salman ise işlemlerin çocukları kızı İnci ve oğlu Adil tarafından yapıldığını, kendisinin bir şey bilmediğini beyan etmiştir.

Bütün bu anlatımlar bir arada ele alınıp, değerlendirildiğinde;

Yakınan Tekin ve tanık Adil'in anlatımları görgüye dayanmayıp, tanık İnci'den duyduklarını aktarmaktan ibaret, duyuma dayalı beyanlardır. Ancak bu anlatımlar hem birbirleriyle, hem de kendi içlerinde çelişkiler taşımakta, verildiği belirtilen paranın miktarı, verildiği yer ve veren kişinin kim olduğu hususlarında tutarlılık arz etmemektedir. Tanık İnci'nin anlatımları ise, görgüye dayalı olmakla beraber, paranın verilmesi konusunda sanıkla aralarında bir anlaşma sağlanması, paranın miktarı ve istenme nedenleri hususlarında aşamalarda tutarsız ve çelişkilidir. Yerel Mahkemece bu çelişkilerin giderilmesi için çaba harcanmış, ancak adı geçenlerin beyanlarında ısrar etmeleri nedeniyle çelişki giderilememiştir. Bu durumda, şüphenin sanık lehine değerlendirilmesine ilişkin evrensel ceza hukuku ilkesi de nazara alınarak, artık sanık doktor ile hasta yakınları arasında, yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı şekilde bir rüşvet anlaşması bulunduğundan, dolayısıyla rüşvet suçunun oluştuğundan söz etmeye olanak yoktur.

Bu itibarla sanığın sabit olan eyleminin, TCY.nın 240/2. maddesinde nitelendirilen görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçuna uyduğu gözetilmeden, rüşvet suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi isabetsiz olup, Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Kurul Üyesi ise, "Yerel Mahkemece sanık Metin'in eyleminin irdelenip rüşvet suçuna uyduğunun kabul edilmesi ve açıklanan direnme gerekçesi isabetli olduğundan direnme kararının onanmasına karar verilmelidir." görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, hakkında bozma kararına uyulan diğer sanık Yakup yönünden inceleme yapılmak üzere dosyanın Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 30.09.2003 günü tebliğnamedeki isteme uygun olarak oyçokluğuyla karar verildi.