Mesajı Okuyun
Old 03-02-2006, 10:14   #33
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

KARŞIOY GEREKÇESİ
Türk Medeni Yasası'nın 153. maddesinin 14.5.1997 günlü, 4248 sayılı
Yasa ile değiştirilen ilk fıkrasına göre "Kadın, evlenmekle
kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra
nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuru ile kocasının soyadı önünde
önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın
bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir." fıkranın sınırlama
kararı uyarınca incelenen "Kadın evlenmekle kocasının soyadını alır"
biçimindeki ilk tümcesinde, kadının evlenmekle, hiç bir seçim hakkı
olmaksızın, kocasının soyadını alacağı öngörülmektedir. Buna
karşın "evlenme" kocanın soyadında bir değişikliğe yol açmamaktadır.
Anayasa'nın 10. maddesinde, "herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet,
siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir" denilerek "kanun önünde
eşitlik" tanımlanmıştır. Anayasamızda, Alman Anayasası'nın 3.
maddesinde olduğu gibi "kadın ve erkek eşit haklara sahiptir"
biçiminde somut bir kural yer almamakta ise de 10. maddedeki genel
eşitlik tanımının bu ilkeyi de kapsadığında duraksanamaz. Bu
bağlamda genel eşitlik ilkesinin somut bir uygulaması olarak farklı
cinslerin eşit haklara sahip olması ilkesi, kadın ve erkeğin
cinsiyetine bakılmaksızın aynı hukuksal statüye bağlı tutulmasını ve
bunun sonucu olarak da hak ve özgürlüklerle sorumluluklar bakımından
tam bir eşitlik sağlanmasını zorunlu kılmaktadır.
İnsanın, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme,
onurlu bir yaşam sürdürme konusundaki haklarını, kişiliğe bağlı
dokunulmaz, devredilmez vazgeçilmez temel hak ve özgürlükler
listesinin başına yerleştiren ve bunların yaşama geçirilmesi için
gerekli ortamı ve koşulları sağlamayı amaç edinen çağdaş hukuk
anlayışının ürünü olan uluslararası belgeler arasında yer alan 1985
yılında katıldığımız "Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesinde, genel eşitlik ilkesinin somut bir
göstergesi olan "farklı cinslerin eşit haklara sahip olması
ilkesinin esas alındığı görülmektedir. Bu doğrultuda Sözleşmenin
başlangıcında, "Kadınlara karşı ayrımcılığın, hak eşitliği ve insan
şeref ve haysiyetine saygı ilkelerini ihlâl ettiği" belirtildikten
sonra 1. maddede, kadınların medeni durumlarına bakılmaksızın hak ve
özgürlükler konusunda cinsiyete bağlı olarak yapılan herhangi bir
ayırım, yoksunluk ve kısıtlamanın "kadınlara karşı ayırım" olarak
değerlendirileceği; 2. maddenin (g) bendinde taraf devletlerin,
kadınlara karşı ayrımcılık oluşturan yasa, yönetmelik, adet ve
uygulamaları, değiştirmek ve kaldırmak için yasal düzenlemelerle
birlikte gerekli uygun önlemleri almayı üstlendikleri; 5. maddenin
(a) bendinde, her iki cinsten birinin aşağılığı veya üstünlüğü
fikrine veya kadın ile erkeğin kalıplaşmış rollerine dayalı ön
yargıların, geleneksel ve diğer bütün uygulamaların ortadan
kaldırılmasını sağlamak amacıyla kadın ve erkeklerin sosyal ve
kültürel davranış kalıplarını değiştirmek için taraf devletlerin tüm
uygun önlemleri alacakları ve 16. maddenin (c) bendinde de evlilik
süresince ve evliliğin son bulmasında aynı hak ve sorumluluklar
sağlayacakları belirtilmiştir.
Cinsiyete dayalı ayırımları yasaklayan Sözleşme kurallarının "farklı
cinslerin eşit haklara sahip olması" ilkesinin uluslararası alana
taşınarak ortak idealler haline dönüştürülmesi, bu ilkenin ulusal
düzenlemelere yansıtılmasında itici bir güç oluşturması bakımından
büyük önem taşımaktadır.
Anayasa'nın Başlangıcı ile 174. maddesinde dile getirilen çağdaş
uygarlık düzeyine ulaşma amacı bu uygarlığın hukuk alanına yansıması
olan hak ve özgürlüklerle ilgili uluslararası belgelerin, Anayasa
kurallarıyla birlikte değerlendirilmesini gerektirmektedir.
Bu anlayış içinde bakıldığında, yalnız kadın yönünden zorlama
getirdiği anlaşılan "Kadın evlenmekle kocasının soyadını alır."
biçimindeki itiraz konusu kural, evlilik birliği içinde hak ve
yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumda bulunan taraflardan
kocayı kadın karşısında üstün duruma getirmektedir. Bu eşitsizliği
kamu düzeni kamu yararı gibi soyut kavramlarla açıklamak da olanaklı
değildir. Çünkü bu tür gerekçelerin, ancak kamu düzenini bozan ya da
kamusal yararı zedeleyen somut olayların varlığı halinde geçerli
olabileceği açıktır. Evlenen kadının soyadı üzerindeki kişilik
hakkının kimi olasılıklara veya varsayımlara dayanılarak
sınırlandırılmasının demokratik toplum düzeninin gerekleriyle
bağdaştığı ileri sürülemez. Bu nedenle itiraz konusu kural
Anayasa'nın 13. md.si ile de uyum içinde değildir.
1976 tarihli Alman Evlilik ve Aile Hukuku Yasası'ndaki eşlerin ortak
bir soyadı kullanacağı, aile soyadı olarak karının ya da kocanın
soyadının seçilebileceği, eğer eşler bir karara varamazlarsa,
kocanın soyadının ailenin soyadı olarak kabul edileceğine ilişkin
kuralı inceleyen Alman Anayasa Mahkemesi 5.3.1991 günlü kararıyla
kocanın soyadının ikincil aile adı olarak seçilmesini Anayasa'ya
aykırı bulmuştur. İptal kararının gerekçesinde şu görüşlere yer
verilmiştir: "... bir ilişkinin geleneksel yapısı, eşitsizliği haklı
kılamaz. Eğer mevcut toplumsal gerçeklik veri olarak ele alınırsa,
anayasal bir emir olan farklı cinslerin eşit haklara sahip olmaları
ilkesinin gerçekleştirilmesi işlevini kaybedecektir. Bu ilkeye sıkı
sıkıya bağlı kalınmalıdır. Esas olarak bu kadınların ayrımcılığa
uğradığı yerlerde geçerlik kazanmaktadır. Çünkü Anayasa'nın 3.
maddesinin ikinci fıkrası böylesi ayırımcılığı önleme amacına hizmet
etmektedir. Doğumla kazanılan ad, kişinin bireyselliğinin ve
kimliğinin ifadesidir. Bu nedenle birey hukuk düzeninin adına saygı
göstermesini ve bunun korunmasını talep edebilir. Bir isim
değişikliği, çok önemli nedenler olmadıkça talep edilemez. (Ece
Göztepe, Anayasal Eşitlik İlkesi Açısından Evlilikte Kadının Soyadı,
AÜHFD. C. 45, S.17) Avrupa İnsan Hakları Divanı da, 1994 yılında
verdiği İsviçre hakkında mahkûmiyetle sonuçlanan bir kararında,
ismin kişinin kimliği anlamına geldiğini, buna yapılan müdahalenin,
ailenin özel yaşamına müdahale sayıldığını bu nedenle eşitlik
ilkesine aykırı olduğunu belirtmiştir.
Aile soyadının seçimini, evlilik birliğinin eşit haklara sahip
bireyleri olan eşlerin özgür iradesine bırakmayarak bu konuda kocaya
mutlak bir üstünlük sağlayan kural, yalnız eşitlik ilkesine değil,
kadının soyadı üzerindeki kişilik haklarını sınırlaması, bu yolla
onun maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına bir
müdahale niteliği taşıması nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesine de
aykırılık oluşturmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Anayasa'nın 10., 13. ve 17. maddelerine aykırı
olan itiraz konusu kuralın iptali gerektiği kanısıyla çoğunluk
görüşüne katılmıyoruz.
Başkan
Mustafa BUMİN Üye
Yalçın ACARGÜN Üye
Fulya KANTARCIOĞLU