Mesajı Okuyun
Old 11-03-2009, 00:29   #38
Nermet

 
Varsayılan

Değerli Arkadaşlar: Soru, unutulmuş, kavramlar karıştırılmış; konunun çözümü, yapılan açıklamalarla ve örneklerle içinden çıkılmaz hale gelmiştir.

Alıntı:
Yazan HUKUKDOKTORU
Aşırı dozda hap içerek intihara teşebbüs eden hasta, kaldırıldığı acilde ısrarla ve bilinçli bir şekilde tedavi olmayı red eder. Ne yapılmalıdır?
Bu konuyu açtığınız için teşekkürler.

Sorun anladığım kadarıyla şudur: Kişinin vücut dokunulmazlığı vardır. Hasta hakları vardır. Tıbbi müdahalede vücut dokunulmazlığının ihlalidir. Dokunursan müessir fiil işlemiş olursun. Müdahale etmezsen suç işlemiş olursun. Ne yapılmalıdır?

Bu arada intihar etmek ayrı buna teşebbüs etmek ayrı kavramlardır. Yasa, Anayasa, Uluslararası Anlaşmalar yaşama hakkını sert çekirdek hak, vücut dokunulmazlığını ise; yine istisnai durumlar hariç, tam olarak kabul etmiştir. Ancak genel kural bir insanın vücuduna onun rızası olmadan dokunulamayacağıdır.

Yukarıdaki soruya; olan ve bizim tasavvur ettiğimiz, olması gereken hukuk sistemi açısından cevap vermek istiyorum.

Türk hukukuna göre kişinin vücut dokunulmazlığı vardır, ancak bu mutlak değildir. Yasal cebri müdahaleler, savaş hali vb durumlar ile hayati olan ve telafisi mümkün olmayan durumlarda bu kural işlemez. Tıbbi müdahale sırasında, hastanın hakları, müdahalenin reddine imkan verebilir. Bu durumda kişiye, bilincini kaybedene kadar hiçbir şey yapılamaz. Hatta kişinin akli dengesi bozuk dahi olabilir. Bu durumun bir doktor raporuyla ve hakim kararıyla tespit edilmesi bile, kişinin rızasıyla olur. Resen tespit için kişinin suç işlemiş olması gerekir. Şöyleki:
Hareketlerinden şüphe ederek bir kimseye zorla tıbbi müdahale yapmak, ilk bakışta normal gelebilir. Ancak müdahale ile yaralama suçu, işlenmiştir. Eğer bu şüphe sonucunda kişinin sağlıklı olduğu anlaşılırsa, şikayetçi olan kişinin “iyiliği için” yapılan bu müdahalenin akıbeti ne olmalıdır?

Şikayete bağlı bir suç oluşmuştur, cezalandırılmalıdır.

Soruya uyarlarsak: ilaç etkisini gösterene, hasta şoka girene, ya da tepki veremez hale gelene kadar, kimse ona dokunamaz, tıbbi müdahale yapamaz. Tıbbi müdahale konusunda karar verme yetkisi bu durumda yakınlarına da geçmez. Hasta yakınlarına verilen yetkiler de vardır, ancak somut olayda bu söz konusu değildir.

Hasta bilinçli şekilde karar veremediği anda, hekim derhal harekete geçmeli, müdahalesini yapmalı ve bu fiilinden sorumlu tutulmamalıdır. Geç kalınmış, kişi ölmüş olabilir. Ama hastaya dokunulmaya başlanacak an, <Türk Hukuk Sisteminde > onun bilinçsiz olduğu anda başlar. Tıpkı ölüm orucuna yatanlarda olduğu gibi.

Bir şekilde sorumlu tutulan hekim iki şekilde savunulabilir:

1-Kişilerin, yaşama hakkını istediği zaman sonlandırmalarının suç olmasa da; buna göz yumanların suç işleyeceklerini ve bu nedenle, pasif ötenazi gerçekleştirmiş değil, ihmali şekilde adam öldürme suçunun işlemiş olacağını belirterek.

Hukukumuz ötenaziye muvafakat etmemekte, yasaklamakta ve müeyyideye tabi tutmaktadır. Fakat başka ülkeler ötenaziyi kabul etmiş, suç olmaktan çıkarmış ve kurallarla içeriğini düzenlemiştir. İntiharla ötenazi sonuçları benzediği için birbirine karıştırılmamalıdır. İntiharın bir kriz anında yapılıyor olmasının çokluğu, intiharı bilinçli bir şekilde düşünenlerin; aklından ve psikolojisinden şüphe edilmesine neden olmuştur.

2-Meşru müdafaa içinde bulunduğunu belirterek.

Çünkü bizim hukuk sistemimizde kişi kendisine karşı da korunmaktadır. Kişi yaşama hakkını üzerinde tasarrufta bulunabilecek kadar özgür değildir. İntihara kalkışıp bileklerini kesen, ya da ipte sallanmaya başlayan bir insana derhal müdahale yapıldığında; 2. savunma noktasına başvurulabilir.

Benim tasavvur ettiğim olması gereken hukuka göre; Kimse yaşama hakkını sonuna kadar kullanmak zorunda değildir. Hukuk bizden önce de vardı ve bize yaşama hakkı verdi. Şimdi, bizimle birlikte devam ediyor, yaşama ve ölme hakkını da veriyor.

Dünya düzenini ıslah etmek isteyen metafizik akımlar intiharı yasaklamıştır. Ancak pozitif hukukta intihar etmek yasak ve suç değildir. İntihara teşebbüs aşamasında kalan bir fiil cezasızdır. Ancak yardım ve teşvik edenlerin durumu malumunuzdur. İntihara neden olanlar ise yine suçsuzdur. Yaşama hakkı mutlaktır deyip, ölüm kararı veren yine birçok ülke vardır.

“Ölümde yaşamın bir parçasıdır”. Ölme hakkını içine alan yaşama hakkı, kişinin sağlam ve tam iradesiyle; ne zamana kadar, ne şekilde yaşayacağı hakkını da verir.

İntihar ya da ötenaziyi reddeden hukuk sistemleri; idealleri, vatanı, sevdiği vb. için ölüme karar vermiş birinin fiilini anlamlı kılan gerekçeleri kabul ediyor. Hukuk sistemleri toplumun temayülüne göre şekil alıyor. Ama kişi kendi için ölemiyor. Kimin için yaşamak zorunda peki? Ne için? Bugün ölmeye değer dediğimiz şeylerin hangisi insandan önce vardı?Öüm bile insandan sonradır. Bu nedenle insan iradesinden önemli birşey yoktur.

Demek ki boşuna(!) ölmek, bozuk bir psikolojinin sonucu; geçerli(!) bir nedenle ölmek, kutsal, anlamlı ve haklı, değilmiş?

Neden yaşamak zorundayım? Neden ne zaman öleceğime karar veremiyorum? Kim karar veriyor, hangi gerekçenin kabul edileceğine? Kabul etmek nedir?

Bu sorulara manevi duygularla cevap veriyorsanız, elbette anlayamazsınız. Bana göre yaşam denen karmaşa, değerini bilmenizi istediğim ölümün cehennemidir. "Cehennemde yaşadığım için, cennet hakkımdır." diyen insanlardan üstün olmanız, sadece sayısal niteliktedir.

Yaşama hakkını mutlak kabul edip, kişinin kendi hayatına son vererek yaşamasını ona çok gören, ona "TUTUNAMAYAN" yaftasını yapıştıran Türk toplum düzeninin hukuk sistemi daha dün; dünyanın bazı ülkeleri hala bugün, kişinin yaşayıp yaşamayacağına karar veriyor(du).

Ölmediğin sürece yaşamış sayılmazsın. Ölüm yaşamın anlamıdır. Öleceğin için yaşar, karar verir, suç işlemez, belki de kandırılırsın.

Dinler ve ideolojiler kendilerini besleyen insan hayatını kana kana içerken, sonradan dünyaya monte edilmiş ayrımları bahane ederek savaşlar çıkarıp, insan öldürmeyi kahramanlık sayarken, ölmek-öldürmek normal; kişinin kendisini öldürmesi yasak, günah, çılgınlık! Öyle mi?

Bana göre medeniyet ve özgürlük, insanların devlet karşısındaki haklarının artmasıyla doğru ve devletin kişi üzerindeki hegemonyasının azalmasıyla ters orantılıdır. Dünya da tek bir muhalefet var, oda DEVLETtir. Tek iktidar vardır oda: DOĞA.

Ötenazi kimi devletler tarafından, belirli şartları taşıyan kişilere verilmiştir. Hatta kanunlarını iktibas ettiğimiz devletlerdir, bunlar. Bu bile bir gelişmedir. İntiharın adı ötenaziyle meşrulaştırılacağından, bu yönde bir düzenleme yapılmamaktadır. Ve intihar bilinçli bir iradeden kaynaklanıyorsa(ötenazi olacağından), asla saçma değildir. Kimin saçmaladığına kim karar veriyor?

İntiharı kabul edeni, kendi sisteminizi oluşturmuş olan, toplumun kaideleriyle yargılıyorsunuz.

İntiharı düşünenlere, ya da hak olarak sayanlara, hiçbir araştırma yapmadan, mesnetsiz şekilde “psikolojik sorunları olan” yaftası yapıştıran insanların bu düşüncesi; kendilerine dikte edilen ve başkalarının bu konudaki düşüncelerini sorgulamadan reddeden manevi dünyalarının katmerli tabularından kaynaklanmaktadır.Yani dini vecibelerden. Ölmeye karar vermek normal, ölmek bir haktır.

Yaşam, kendi ölümümüze kendi irademizin karar verebilmesidir.

Saygılarımla…