Konu: İmarzedeler
Mesajı Okuyun
Old 23-03-2004, 14:31   #5
isfen

 
Mesaj

Değerli arkadaşlar,
hukuk tahsilimi Almanya’da yaptığımdan Türk Hukuku’na diğer meslektaşlarım gibi yakın olmasam bile, meseleye Avrupa Topluluk Hukuku ve dolaylı olarak Alman Hukuku açısından bir katkıda bulunmak istiyorum.
Almanya’da batan bir bankada (ortalama 50 000 Euro civarında) zarar gören mudiler, tasarruf mevduatlarının devlet tarafından tazmin edilmesi için dava açmışlardı. İlk merci mahkemeleri, tasarruf mevduatlarının korunmasına ilişkin 94/19/EC sayılı Direktif’e dayanarak mudilere Direktif’te belirtilen üst meblağı (20 000 Euro) devletten tazmin etme hakkını tanımıştı. Bu miktarın üzerine çıkan kısım için açılan sorumluluk davaları, Alman Bankalar Kanunu’nun (eski) madde 6 fıkra 4‘de de belirtildiği üzere, Alman Bankaları Denetleme Kurumu’nun görevini sadece kamunun yararına yerine getirdiği için, korunan bir şahsi menfaatin olmaması gerekçesiyle red edilmişti. Bu ilk derece ve istinaf mahkemeleri kararlarının temyizinde Alman Yargıtayı, adı geçen Direktif’in ilgili maddelerinin şahsi=mudileri koruyucu fonksiyonunun olup olmadığının tesbiti için Avrupa Topluluğu Adalet Divanı’na başvurdu. Bu başvuru daha neticelenmedi; ancak 25 Kasım 2003 tarihinde açıklanan ön mütalaaya göre, Direktif’in ilgili maddelerinin, yine aynı Direktif’te öngörülen tazminat dışında, mudileri koruyucu bir niteliği bulunmuyor. Böylelikle kanun tarafından açıkça belirtilen tazminatı aşan miktar için açılan sorumluluk davasında, davacı en azından Avrupa Topluluk Hukuku açısından kendisinin korunmasını öngören bir düzenlemeye dayanamıyor. Eğer Adalet Divanı bu ön mütalaaya uyursa – ki, genelde böyle oluyor – mudilerin talebi reddedilecek, zira belirtildiği üzere Alman Hukuku da, açılan sorumluluk davasında olmazsa olmaz konumundaki şahsı koruyucu bir normu içermiyor. Gerçi böyle bir düzenleme mülkiyet temel hakkı açısından sakincalı gözüküyor, ancak içtihatlar bu yönde.
Türk Hukuku’na bakıldığında kanımca aynı şey birebir karşımıza çıkmıyor. Dediğim gibi, bu konuyla uğraşan arkadaşlar benden daha iyi bilirler. Bir yandan Anayasa madde 40 fıkra 3‘de belirtildiği üzere devletin haksız bir fiilden dolayı sorumluluğu „kanuna göre“ belirlenir. Bu konuda geçerli olan kanunlar 5020 ve 5021 sayılı kanunlar ise; bunların, diğer sorumlulukların önüne geçen, nihai bir düzenleme olma ihtimalları yüksek. Böylelikle kanunda belirtilen miktar ve hesaplar dışında hak iddia etmek zor olabilir. Böyle bir düzenlemenin Anayasa’ya ne kadar uygun olup olmadığı tabii ki tartışılabilir, ancak bu bağlamda ilgili düzenlemelerde Kanun Koyucu’nun geniş bir takdir hakkının olduğu da unutulmamalı. Öte yandan Türk Bankalar Kanunu – Alman Bankalar Kanunu’nun aksine – madde 1‘de belirtildiği üzere tasarruf sahibin haklarını da koruyan bir amacı güdüyor. Buna, madde 3‘de de belirtildiği üzere denetleme de dahil. İmar Bankası’nda ortaya çıkan düzensizlikler bağlamında, Devletin denetleme vazifesini gören murakıpların – en azından medyadan takip ettiğimiz üzere – hatası ve ihmali olduğu yakın bir ihtimal olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle Devletin bir hizmet kusurunun varlığı kabul edilebilir ve böyle bir ihmalden dolayı sorumluluk davası düşünülebilir; ancak dediğim gibi, kanunen öngörülenin dışında böyle bir davanın ne derece usul ve esas yönünden başarılı olabileceği sorusu, bu konuyla daha yakından ilgilenen arkadaşlarımca daha iyi cevaplanabilir.
Saygılarımla
Osman İsfen