Mesajı Okuyun
Old 19-02-2007, 16:14   #12
Hekimbaşı

 
Varsayılan Bu bir rezalete dönüşmez mi?

Sn.Katılımcılar,

Hukuk mesleğinin etiğini tartışmak elbette bana düşmez. Bu nedenle konuya sadece felsefi açıdan yaklaşacak ve konunun hukuk etiğiyle ilişkisini tartışacağım. Konu epeydir de ellenmemiş, ama olsun, bence gerekli.

Genel olarak bilim, bilim adamlığı (bu arada; adam demek sadece erkekler değil elbette, ademoğlu, ademkızı, ademçocuğu demek oluyor) ile sanat arasındaki benzerlik ve ilişkiye dikkatinizi çekmek isterim.

Sanatçının toplumdaki yeri tarih boyunca üstte yer almıştır, bunun nedeni de herkesin yapamayacağı, düşünemeyeceği, ortaya koyamayacağı şeyleri ortaya koyma becerisi, yeteneği ve cesaretini göstermeleri olmuştur.

Bunun ifade edilerek anlaşılması ve tescil edilmesini sağlayanlar, toplumun entellektüelleri olmuştur. Aksi taktirde sanatçılar engizisyona sevkedilmişlerdir, tıpkı bilimle uğraşan bilimadamları gibi. O 'entellektüel' (veya alışılmadık ama bence Türkçe' si BİLGE) tanımının en yaygın taşıyıcıları hemen daima ve öncelikli olarak bilimadamları ve sanatçılar, sonra meslek sahipleri, sonra da iyi eğitilmişler olmuştur. Bunun nedeni söz konusu kişilerin; 'farklı' yı:
1. algılamak
2. değerlendirmek
3. takdir etmek
4. koruma gereğinin bilincinde olmak
açılarından daima toplumun genelinden daha ileride olmalarıdır. Özellikle (3) ve (4) hemen tamamen bilimadamları ve sanatçılara özgüdür.

Bu nedenle, yerleşik 'bilimadamı' ve 'sanatçı' tanımlarını kabul etmem mümkün değildir. Bana göre; her iki grup da bilineni sorgulamak ve sahip olunanın ötesindeki şeyleri denemek veya araştırmak girişiminde bulunan kişileri ifade etmektedir. Bir diğer deyişle, gerçek bilimadamları aynı zamanda sanatçıdırlar.

Dolayısıyla; yargıç, savcı ve avukat için geçerli olan kuralların, örneğin 'mahkemeye, yargıya saygı' nın, 'bilirkişi' için geçerli olacağını savunmak bana göre yanlıştır. Yargıç, savcı ve avukat kuralları belli olan bir uygulamanın parçasıdırlar, bilirkişi ise değildir; bilirkişi, o kuralların dışında kalan şeyler hakkında yorum yapma ve olayı mevcut kurallar çerçevesine oturtma durumundaki kişidir. Nasıl oturtmayı uygun görmüşse, o biçimde bir rapor verecektir.

Burada denebilecek şey olsa olsa şu olabilirdi: bilirkişi aşırı ve gereksiz yorumlarda bulunmuştur; bu nedenle konuya tarafsız yaklaşmadığı anlaşılmıştır; konunun yeni bir bilirkişi tarafından değerlendirilmesinde yarar OLABİLİR.

Yoksa, mahkemenin bilirkişi raporuna söyleyeceği başka birşey olamaz. Aksi taktirde, bilirkişi atanmasındaki kendi kusurunu belgelemiş olur. Bilmiyorum ama; eğer kendisi atamıyorsa; öylesi durumda da atayanları sorgulamış, ve 'böyle bilirkişiler atamayın' demiş olacaktır. Her iki durumda da, bence bu durum en kibar ifadesiyle 'rezalet' olur.

Saygılarımla,