Mesajı Okuyun
Old 08-11-2007, 11:18   #61
av.semire nergiz

 
Varsayılan

Yerimde birisi oturuyor. Kahverengi gözlü, sarı saçlı
genç bir kız.. Türkçe “bir karışıklık mı oldu” diye
soruyorum. İngilizce cevap veriyor. “Koltuğum bu değil
ama çok uzun bir yolum var İstanbul’dan sonra..
Sakıncası yoksa burada oturmaya devam edebilir miyim?”
Öylesine zarif ki, etkileniyorum ve yerimi ona
bırakıyorum. Battaniyesine sarılıyor, dudaklarında
donmuş bir gülümseme ile şekerleme yapıyor.

Yemek servisi başlıyor, kız başını kaldırıyor. Hostese
sorduğunu sanıyorum, ama yanılmışım. Benimle
konuşuyor;

“İstanbul’dan sonra daha altı saat bekleyeceğim
alanda.. Diğer uçağa binmek için, çok uzun bir
süre...”

“Alanda beklemek yerine, Yeşilköy’e gidip sahilde bir
yerde oturabilirsiniz.” diyorum. “Hayır,” diyor. Türk
erkekleri çok korkutucu, Alanda beklemek daha
güvenli..

Türkiye’yi biliyor musunuz ki korkuyorsunuz?” diye
soruyorum.

“Burada üç yıl kaldım, otel yöneticiliği okuyordum, o
kadar taciz edildim ki İsviçre’de bir okula transfer
oldum. Çünkü sizin ülkenizde erkekler sarışın bir
kadın gördüklerinde onun fahişe olduğundan eminler ve
para ile elde edemezlerse baskı ile taciz ediyorlar.
Sarışın bir yabancı kadın olmak sizin ülkenizde
özellikle Karadeniz’de bir kâbus! Nataşa diye bir
şehir bile kurdular biliyorsunuz. ”

“Saçmala” diye geçiriyorum içimden. Kahpelik yalan
dolan tutmaz Karadeniz’de. . En fazla karılarını biraz
hırpalar bizim kaytan bıyıklı kağıt kaplanlarımız. .
Kesinlikle çan sesi filan duyulmaz oralarda ve bizim
erkekler gâvur kızlarıyla olmazlar. Muhkem
milliyetçidirler ve ari Türk kızlarına düşkündürler.
Türkoğlu Türk yaşarlar.

Kız ürkerek devam etti. “Kuzenim dört yıl önce bir
Trabzonlu ile evlendi. Tabii adamın başka karısı da
olduğunu evlendikten sonra öğrendi. Karısı adamdan
dayak yiyerek kabul etti bu evliliği.. Kuzenim bir yıl
sonra zorla Müslüman yapıldı. Müslüman olmazsa
çocuğunu göstermeyecekti adam. O da sanki Müslüman’mış
gibi yapıp, kapalı giyinmeye, başını örtmeye başladı.

Fakat hiç alışmadığı bu hayat ona cehennem gibi geldi.
Dayanamayıp, kendi ülkemize değil Belarus’a kaçtı.
Adam onu buldu geri getirdi. Şimdi Trabzon da bir evde
kapalı yaşıyor. Adam hem onu bırakmıyor hem ağır
şiddet uyguluyor.”

“Polise neden gitmiyor,” dedim. Kız saflığıma
inanamayıp yüzüme baktı. “Galiba kendi ülkenizi hiç
tanımıyorsunuz? “Kuzenim ilk evden kaçtığında polise
sığınmıştı. Polis ona, “Adam seni fahişelikten
kurtarıyor, nikâhına alıyor. Daha ne istiyorsun.
Hayatında tertemiz bir sayfa açmış. “ diye evine geri
yolladı. Hangi polise sığınsın. Polisler de erkek
değil mi? Erkeklerinizle polisleriniz arasında fark
olduğunu mu sanıyorsunuz?” diye sordu.

İleri gittiğini düşünüp, ansızın sustu. Gözleri
kaygıyla büyümüştü. “Kuzeninizi görebiliyor musunuz?”
Diye sordum. “Kocası yasakladı, iki yıldır hiç
görmedik. Rusya’ya da gelmiyor. Telefon yasak. Öyle
yaşıyor. Kendi seçiminin kurbanı oldu. Elimizden bir
şey gelmiyor. Ama bizim aileden hiçbir kız artık
Türkiye’de bir şehre gelmiyorlar, gelirlerse de
yanlarında mutlaka erkek arkadaşları, kuzenleri,
kendilerini koruyacak bir erkek yakınları oluyor.”

Uçak bir süre havada trafik yoğunluğunun geçmesini
bekledikten sonra sarsıntısız bir iniş yaptı.
Kemerlerimizi açarken, yol arkadaşıma “Rus musunuz? “
“Hayır, dedi. “Kazak’ım ve Müslüman’ım.”

Şaşkınlıkla sordum. “O halde kuzeniniz neden din
değiştirdi?”“Kazak Müslümanlığı Karadeniz
Müslümanlığına yetmedi, ondan.”

Söylediklerinden pişman olmuş gibi uçağın daracık
koridorundan hız adımlarla yürüdü gitti.

Kaynak.www.gazetem.net.
Ayşe Önal