Mesajı Okuyun
Old 10-01-2008, 17:42   #23
Av. Ö.Erol Yavuz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan YALÇIN ÖNDER
Aktardığınız Yargıtay Kararına göre (ki bence farklı kararlar da çıkması mümkün olabilir veya var olabilir.)

Sayın Yalçın Önder, değişik karar var zaten, Hukuk Genel Kurulunun aşağıdaki kararı, konuya başka bir bakış açısı getiriyor. Sizin vermiş olduğunuz örnekten daha değişik bir biçimde çözümlemişler. Teknik olarak, sizin yönteminizin, yani brüt kira parasına KDV dahil olmak üzere fatura kesilmesinin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Gerekçelerim de bir başka yazıya.

Saygılarımla.

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 2002/19-712
Karar: 2002/660
Karar Tarihi: 02.10.2002

ÖZET : Somut olayda, davacı kiracının, icra takibine ve görülmekte olan davaya konu 1998 ve 1999 yıllarında ödemesi gereken net kira bedelini doğru hesaplayıp davalıya ödediği, 1999 yılında yine doğru şekilde davalıya KDV ödemesi de yaptığı, ancak, 1998 yılında davalıya ödemesi gereken KDV tutarını ödemeyip, yanlışlıkla vergi dairesine yukarıda açıklanan şekilde davalı adına para yatırdığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, takibe ve davaya konu dönemlerin net kira bedellerinde davacının herhangi bir eksik ödemesi bulunmamaktadır. Eksik ödeme, sadece 1998 yılına ilişkin KDV tutarı olan 1.345.680.000 TL.den ibarettir.

Davacı vekili, ödemesi gereken bu KDV tutarından daha fazlasının davacı tarafından yanılma sonucu davalı adına vergi dairesine yatırıldığını, davalının bu parayı geri alma hakkına sahip bulunduğunu ileri sürmüş; davalı vekili ise, yasal düzenleme karşısında, bunun davalı tarafından geri istenilmesinin mümkün olmadığını, ilgili vergi dairesine bu yolda yapılan başvurunun da reddedildiğini savunmuş, ancak, böyle bir başvuruda bulunulduğuna ve bunun reddedildiğine ilişkin olarak herhangi bir belge sunmamıştır. Mahkemece de, bu paranın iadesinin hangi tarafça istenilebileceği konusunda herhangi bir araştırma yapılmamış, ilgili vergi dairesine yazı yazılmamış; 20.9.2000 tarihli bilirkişi raporundaki değerlendirme esas alınmak suretiyle, paranın davacı kiracı tarafından geri istenilmesi gerektiği benimsenmiştir. Oysa, anılan bilirkişi raporunda bu konuda yapılan açıklamalar ve varılan sonuç kendi içerisinde çelişkilidir. Zira, anılan bilirkişi raporunda, önce, stopaj suretiyle kesilen verginin sorumlu tarafından ilgili vergi dairesinden talep edilmesi gerektiği belirtilmiş, somut olayda sorumlunun davacı kiracı olduğu açıklanmış, daha sonra ise, bu açıklamayla çelişen bir biçimde, paranın iadesinin davalı kiralayan tarafından istenilmesi gerektiği bildirilmiştir. Açıklanan bu durum karşısında, davacı kiracının, takibe ve davaya konu yılların net kira bedelleri yönünden eksik ödemesinin bulunmadığı,ancak, 1998 yılında ödemesi gereken KDV'yi davalıya ödemediği sabittir. Davadaki iddia, bu eksikliğin, vergi dairesine yanlışlıkla yatırılan paranın davalı tarafından geri alınması suretiyle karşılanabileceği şeklindedir. O halde, mahkemece yapılması gereken iş, ilgili vergi dairesinden bu durumun sorulması, davalı adına yanlışlıkla yatırılan bu paranın hangi tarafça istenilmesi durumunda geri verileceğinin sağlıklı bir şekilde tespiti; sonuçta, eğer davalı kiralayanın geri istemesi gerektiği saptanırsa, KDV alacağını bu, paradan karşılaması mümkün olacağından, davacının davalıya hiçbir borcu bulunmadığı için davanın kabulüne; davacı kiracının geri istemesi gerektiği ortaya çıkıyorsa, icra takibindeki, bu miktara ilişkin asıl alacak ve bunun işlemiş faizine ilişkin talebin haklı olduğunun, dolayısıyla bu kaleme ilişkin menfi tespit isteminin yerinde bulunmadığının benimsenmesi, davanın bu çerçevede kısmen kabulüne karar verilmesidir. Eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.

(2004 S. K. m. 72)

Dava: Taraflar arasındaki "menfi tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 9. Ticaret Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 23.11.2000 gün ve 2000/276-566 sayılı kararın incelenmesi taraflar vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin'10.12.2001 gün ve 2001/4188-8202 sayılı ilamı ile ( ...Davacı vekili, müvekkili bankanın 1/4/1997 tarihli kira sözleşmesine istinaden davalının kiracısı olduğunu, kira bedellerinin düzenli olarak ödenmesine rağmen davalı şirketin müvekkili aleyhine takip yaptığını, ödeme emrinin hukuk servisine geç intikal etmiş olması sebebiyle takibin kesinleştiğini belirterek takip nedeniyle müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine ve % 40 tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacının kira bedellerini eksik ödediğini müvekkilinin kurumlar vergisine tabi bir vergi mükellefi olup gayrimenkul sermaye iradından dolayı stopaj ve fon payı kesilmemesi gerektiğini, davacının sehven ödediğini kabul ettiği stopaj vergisini, yasal düzenlemelere göre, ancak kendisinin iadesini isteyebileceğini, davanın haksız ve dayanıksız olduğunu bildirerek davanın reddine ve % 40 tazminata karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne davacının yapılan takip nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, taraflar arasındaki ihtilafın kira sözleşmesinin yorumundan kaynaklanması sebebiyle davacının tazminat isteminin reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık kira artışının hangi bedel üzerinden yapılması gerektiği ve davacının davalı adına 1998 kira dönemi için vergi dairesine kira bedelinin %20'si stopaj ve bunun %10'nu SSDF olarak yatırdığı toplam 2.530.338.461.TL'nın vergi dairesinden iadesini davacının mı yoksa davalı malikin mi talep edeceği, geri ödemenin hangisine yapılabileceği hususlarında toplanmaktadır. Hükme dayanak yapılan bilirkişi, raporunda stopaj suretiyle yatırılan bu verginin düzeltilmesini ve iadesini ancak davalı şirketin talep edebileceği belirtilmiş ise de, bu rapora davalı şirket vekili itirazında ve yargılama sırasındaki savunmalarında vergi dairesinin müracaatlarını, iadenin ancak vergiyi yatıran davacıya yapılacağını bildirerek reddettiğini, bu verginin iadesini temin bakımından davacı bankadan vekaletname istenmiş ise de, bankanın vermediğini bu hususun vergi dairesinden sorulmasını savunmuştur.

Bu durumda mahkemece herşeyden önce kira artışlarının içerisinde %20 stopaj gelir ve SSDF bulunan brüt kira bedeli üzerinden mi yoksa bunları içermeyen net kira bedeli üzerinden İTO-TEFE değişim oranlarında zam yapılacağı hususunu karar yerinde tartışarak ve yatırılmış olan stopaj vergisinin kime iade edilebileceğini ilgili vergi dairesinden sorduktan sonra davalı alacağı var ise ne miktar olduğunun alınacak uzman bilirkişi, raporu ile saptanması ve varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesi gerekir iken eksik incelemeyle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Dava,borçsuzluğun tespiti istemine ilişkindir.

Davacı kiracı vekili, davacının,dava dışı önceki malikle düzenlenen 1.4.1997 başlangıç tarihli ve beş yıl süreli kira sözleşmesi uyarınca, sonradan davalı tarafından satın alınan taşınmazda kiracı, olduğunu; kira bedellerinin sözleşmeye uygun şekilde ve düzenli olarak ödenmesine rağmen, davalının davacı hakkında eksik ödendiğini ileri sürdüğü kira paralarının ve işlemiş faizin tahsili istemiyle icra takibi yaptığını, gerçekte eksik ödeme bulunmadığını, dolayısıyla takibe konu borcun mevcut olmadığını ileri sürerek, borçsuzluğun tespitine karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, davacı kiracının kira bedellerini eksik ödediğini, 1998 yılında yanlışlıkla davalı adına vergi dairesine yatırılan paranın da ancak davacı tarafından geri istenebileceğini savunarak davanın reddini istemiştir.

Davacı kiracı ile, dava dışı önceki malik S.S. Ankara Demir İşleri Küçük Sanat Kooperatifi arasında düzenlenen, 1.4.1997 başlangıç tarihli ve beş yıl süreli kira sözleşmesiyle, anılan kooperatife ait taşınmazın davacıya kiralandığı; birinci yıl kira bedelinin önceki malike ödendiği; davalı anonim şirketin kiralananı 30.12.1997 tarihinde satın aldığı ve böylece yeni malik sıfatıyla kiralayan durumuna geldiği, ikinci ve sonraki yıllarda kira ödemelerinin davalıya yapıldığı toplanan delillerden anlaşılmaktadır.

Bu yönlerden taraflar arasında bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır.

Özel Daire bozma kararında da vurgulandığı üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlık iki noktada toplanmaktadır. Bunlardan ilki, beş yıllık kira süresinin ikinci ve sonraki yıllarına ait kira bedellerinin belirlenmesinde, bir önceki yılın net kira bedelinin mi, yoksa brüt miktarın mı esas alınması gerektiği; ikincisi ise, 1998 yılında davalı adına yanlışlıkla vergi dairesine yatırılan paranın iadesinin hangi tarafça İstenilmesi gerektiği noktasındadır.

Önceki malik ile davacı arasında düzenlenmiş kira sözleşmesinin hususi şartlar bölümünde yer alan 4. maddede, kira bedelinin birinci yılda aylık net 400.000.000 TL. olacağı, sonraki yılların kira bedelinin ise, İTO, TEFE oranı üzerinden yapılacak artışa göre belirleneceği hükme bağlanmıştır. Sözleşmenin bu hükmü üzerinde ve sonraki yıllarda uygulanacak İTO, TEFE oranları konusunda da, taraflar arasında uyuşmazlık yoktur.

Kira sözleşmesinin söz konusu hükmüne göre, birinci yılda ( 1.4.1997-31.3.1998 tarihleri arasındaki süre için ) davacı kiracı, kiralayana net aylık 400.000.000 TL. kira bedeli ödeyecektir. Sözleşmenin bu maddesinde kiralayana ödenecek miktarın açıkça "net" olarak kararlaştırılmış olması, bu ödeme tutarı üzerinden ( önceki malikin bir kooperatif olarak gelir vergisine tabi bulunması nedeniyle ) vergi dairesine ödenmesi gereken gelir vergisi ile onun üzerinden bulunacak %10 oranındaki SSDF'nin kiracı tarafından ödeneceğinin hüküm altına alındığını göstermektedir. Nitekim, dava konusu olmayan o dönemde, davacı kiracı, önceki malik kiralayana aylık 400.000.000 TL. üzerinden yıllık 4.800.000.000 TL. kira bedeli ödemiş, vergi dairesine de, 1.230.769.231 TL. gelir vergisi ile bunun %10'u oranında 123.076.923 TL. SSDF ( toplam 1.353.846.154 TL ) yatırmıştır. Böylece birinci kira yılında davacı kiracının, net kira bedeli, vergi ve SSDF olarak yaptığı ödemelerin toplamı, 6.153.846.154 TL.dir.

Bu noktada, gözden kaçırılmaması gereken husus şudur: Davacı kiracı, bu ödemeleri yaparken, önce, yıllık 4.800.000.000 TL. tutarındaki çekişmesiz yıllık net kira bedelinin, kendisince ödenmesi gereken gelir vergisi ve SSDF ile birlikte ulaşacağı toplam ( brüt ) tutarı ( 6.153.846.154 TL. olarak ) belirlemiş, eş söyleyişle, hangi brüt miktar üzerinden %20 oranında gelir vergisi ve onun %10'u oranında SSDF ödediği takdirde kiralayana yıllık 4.800.000.000 TL. net ödeme yapabileceğini bizzat hesaplamış; bunu doğru bir şekilde 6.153.846.154 TL olarak bulmuş; gerek kiralayana net kira bedelini ve gerekse vergi dairesine anılan vergi ile fon tutarlarını buna göre ödemiştir. Başka bir ifadeyle, yerel mahkeme kararında ve ona esas oluşturan bilirkişi raporunda açıklananın tersine, yıllık net kira bedeli 4.800.000.000 TL. üzerinden %20 oranında gelir vergisi, onun da %10'u oranında SSDF hesaplanıp, ödenmiş değildir. O halde, yapılması gereken ilk saptama, davacı kiracının, daha sözleşmenin birinci yılında, öncelikle, sorumlu olduğu brüt kira bedelini bizzat belirlemek ve o miktar üzerinden bulduğu net kira bedelini kiralayana; gelir vergisi ile SSDF tutarını da vergi dairesine ödemek yolunu seçtiğidir.

Hemen belirtilmelidir ki, davacı kiracı tarafından benimsenen bu yol, hem kira sözleşmesinin kira bedeline ve bunun ödenmesine ilişkin 4. maddesi hükmüne, hem de, önceki malikin kooperatif olması ve gelir vergisine tabi bulunması nedeniyle, yasal düzenlemeye uygundur.

Ne var ki, kiralananın mülkiyetini ikinci kira yılının başlamasından önce devralan davalı anonim şirket olarak, önceki malikten farklı olarak, gelir vergisine değil, kurumlar vergisine tabi bulunduğundan, artık davacı kiracının, ikinci ve sonraki yıllarda, 1997 yılında yaptığı gibi, önce sorumlu olduğu brüt kira miktarını belirleyip, onun üzerinden vergi dairesine gelir vergisi ve SSDF yatırması, net miktarı ise kiralayana ödemesi gerekmemektedir. Söz konusu yıllarda kiracının yapması gereken, kiralayanın hukuki statüsünde ortaya çıkan bu farklılığa uygun olarak, bir önceki yılın net kira bedeline, sözleşmedeki artış hükmü uyarınca İTO, TEFE oranını uygulamak suretiyle hesaplayacağı net kira bedelini ve onun KDV'sinin toplamını, doğrudan davalıya ödemektir.

Oysa, davacı kiracının, ikinci yılda ( 1.4.1998-31.3.1999 döneminde ) böyle yapmayıp, önceki yılın-net kira parası olan 4.800.000.000 TL. ye İTO, TEFE oranını ( %86.9 ) uygulamak suretiyle bulduğu tutarı ( 8.971.200.000 TL ) davalı kiralayana ödediği, ancak yanılma sonucu vergi dairesine de davalı adına stopaj ve SSDF olarak toplam 2.530.338.461.TL yatırdığı çekişmesizdir.

Başka bir ifadeyle, davacı kiracı, 1.4.1998 tarihinde başlayan ikinci kira yılında, davalı kiralayana 8.971.200.000 TL net kira bedeli, 1.345.680.000 TL de bunun %15'i oranında KDV olmak üzere toplam 10.316.8SO.OOO TL. ödemesi gerekirken, sadece anılan net kira tutarını ödemiş; yanılma sonucu da davalı adına, ödemekle yükümlü olduğu KDV miktarından daha fazla olarak, 2.530.338.461 TL yatırmıştır.

1.4.1999 tarihinde başlayan üçüncü kira yılında ise, davacı kiracının, bir önceki yılın net kira bedeline yine İTO, TEFE oranını ( 39.4 ) uygulayarak bulduğu 12.505.852,800 TL. net kira bedelini ve ayrıca bunun %15'i oranında 1.875.977.920 TL KDV olmak üzere toplam 14.381.730.720 TL yi davalıya ödemiş olduğu anlaşılmaktadır.

Bu açıklamalara göre davacı kiracının, icra takibine ve görülmekte olan davaya konu 1998 ve 1999 yıllarında ödemesi gereken net kira bedelini doğru hesaplayıp davalıya ödediği, 1999 yılında yine doğru şekilde davalıya KDV ödemesi de yaptığı, ancak, 1998 yılında davalıya ödemesi gereken KDV tutarını ödemeyip, yanlışlıkla vergi dairesine yukarıda açıklanan şekilde davalı adına para yatırdığı anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca, takibe ve davaya konu dönemlerin net kira bedellerinde davacının herhangi bir eksik ödemesi bulunmamaktadır. Eksik ödeme, sadece 1998 yılına ilişkin KDV tutarı olan 1.345.680.000 TL.den ibarettir.

Davacı vekili, ödemesi gereken bu KDV tutarından daha fazlasının davacı tarafından yanılma sonucu davalı adına vergi dairesine yatırıldığını, davalının bu parayı geri alma hakkına sahip bulunduğunu ileri sürmüş; davalı vekili ise, yasal düzenleme karşısında, bunun davalı tarafından geri istenilmesinin mümkün olmadığını, ilgili vergi dairesine bu yolda yapılan başvurunun da reddedildiğini savunmuş, ancak, böyle bir başvuruda bulunulduğuna ve bunun reddedildiğine ilişkin olarak herhangi bir belge sunmamıştır. Mahkemece de, bu paranın iadesinin hangi tarafça istenilebileceği konusunda herhangi bir araştırma yapılmamış, ilgili vergi dairesine yazı yazılmamış; 20.9.2000 tarihli bilirkişi raporundaki değerlendirme esas alınmak suretiyle, paranın davacı kiracı tarafından geri istenilmesi gerektiği benimsenmiştir. Oysa, anılan bilirkişi raporunda bu konuda yapılan açıklamalar ve varılan sonuç kendi içerisinde çelişkilidir. Zira, anılan bilirkişi raporunda, önce, stopaj suretiyle kesilen verginin sorumlu tarafından ilgili vergi dairesinden talep edilmesi gerektiği belirtilmiş, somut olayda sorumlunun davacı kiracı olduğu açıklanmış, daha sonra ise, bu açıklamayla çelişen bir biçimde, paranın iadesinin davalı kiralayan tarafından istenilmesi gerektiği bildirilmiştir. Açıklanan bu durum karşısında, davacı kiracının, takibe ve davaya konu yılların net kira bedelleri yönünden eksik ödemesinin bulunmadığı,ancak, 1998 yılında ödemesi gereken KDV'yi davalıya ödemediği sabittir. Davadaki iddia, bu eksikliğin, vergi dairesine yanlışlıkla yatırılan paranın davalı tarafından geri alınması suretiyle karşılanabileceği şeklindedir. O halde, mahkemece yapılması gereken iş, ilgili vergi dairesinden bu durumun sorulması, davalı adına yanlışlıkla yatırılan bu paranın hangi tarafça istenilmesi durumunda geri verileceğinin sağlıklı bir şekilde tespiti; sonuçta, eğer davalı kiralayanın geri istemesi gerektiği saptanırsa, KDV alacağını bu, paradan karşılaması mümkün olacağından, davacının davalıya hiçbir borcu bulunmadığı için davanın kabulüne; davacı kiracının geri istemesi gerektiği ortaya çıkıyorsa, icra takibindeki, bu miktara ilişkin asıl alacak ve bunun işlemiş faizine ilişkin talebin haklı olduğunun, dolayısıyla bu kaleme ilişkin menfi tespit isteminin yerinde bulunmadığının benimsenmesi, davanın bu çerçevede kısmen kabulüne karar verilmesidir.

Eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 2.10.2002 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************