Mesajı Okuyun
Old 17-12-2009, 20:17   #4
YALÇIN ÖNDER

 
Varsayılan DeĞİŞİklİk Teklİfİ Gereklİdİr.

Alıntı:
Yazan av.semire nergiz
Çoğunlukla da tevkil edilen avukat herhangi bir ücret almadan dava takip ediyor; bu durumda asil avukatın makbuz kesip kesmediğini sorgulamak ve ona göre hareket etmek çok da hoş olmaz gibi geliyor bana.Anladığım kadarıyla asil avukat makbuz kesmediyse tevkil edilen avukat mali açıdan risk almış oluyor.
Birde asgari ücret tarifesi altında makbuz kesilemeyeceğine göre tevkil edilen avukatın asil avukattan alacağı pay oranında makbuz kesmesi gerektiği yönündeki görüşünüz de asgari ücret tarifesi uygulaması karşısında nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Sayın Nergiz,

Hoş olsa da olmasa da, eğer varsa, asıl avukatın yetki belgesinin yanısıra, kestiği makbuzun bir örneğinin dosyada "muhafaza" edilmesinin ileri de karşılaşabileceği incelemede delil olabilmesi açısından önemli gördüğümden yazdım. Elbette yetki belgesi ile yaptığınız iş karşılığında hiç bir ücret almadığınızı kanıtlamak size düşücektir.

Öte yandan, tarifeye göre makbuz kesme olayı vergi hukuku açısından biraz daha tartışmalı bir konudur. Konu hakkında farklı yaklaşımlar ve farklı Danıştay Kararları vardır.

Ancak, 193 sayılı GVK'nun 67. maddesi serbest meslek kazancının tahsilat esasına bağlamıştır. Maddenin 2. fıkrası "Müşteri veya müvekkilinden, serbest meslek faaliyeti ile ilgili olmak üzere para ve ayın şeklinde alınan gider karşılıkları kazanca ilave edilir." hükmünde çok açık ve net bir düzenlemedir.

Fakat 3065 sayılı KDVK'nun 10. maddesi ise, hizmetin ifasına bağlanmıştır. Söz konusu maddenin 1. fıkrasının c bendi aynen "c) Kısım kısım mal teslimi veya hizmet yapılması mutad olan veya bu hususlarda mutabık kalınan hallerde, her bir kısmın teslimi veya bir kısım hizmetin yapılması,"

Sıkıntı her iki kanun maddesi arasındaki çelişkiden kaynaklanmaktadır.

Hizmetin (ifası) yapılması kavramından anlaşılması gereken henüz netleşmemiştir. Bu açıdan idare, tarifeli işlerde KDV matrahına esas olarak tarifeyi dikkate almaktadır.

Fakat KDV yönünden birbirine zıt iki ayrı VDDK kararı vardır.

Bu kararların tartışılması, değerlendirilmesi farklı bir çalışma konusudur.

Sonuç olarak her iki kanun yönünden de bence esas olan, paranın tahsil edilip edilmediği yönünde birleştiren yeni bir düzenleme yapılması gerekliliğidir.

Bunun gereğini de yerine getirmesi gerekenler, mesleki kuruluşların merkezi birlik yöneticileridir.

Söz konusu yöneticiler de hep birlikte bir araya gelerek, kanunda değişiklik teklifi hazırlayıp, hükümetlerin ve yasa koyucuların üzerine (her nedense) gitmemişlerdir.

Üyeler de sık sık cezalı tarhiyatlarla ve açtıkları davalarla zaman ve emek kaybetmek zorunda kalmışlardır.