Mesajı Okuyun
Old 11-11-2019, 22:05   #3
Av. Suat

 
Varsayılan

Sayın Akçadağ ın verdiği linkdeki emsal karardan..

Olayda vekaletin iyi ifa edilmediği ortada..
Fakat zarar doğduktan ve bunu öğrendikten sonra hamil, zararın daha da artmaması için gereken önlemleri derhal almamış ise, yani emsal karardaki karşı oy yazısında bahsedilen girişimlerde bulunmamışsa zararın artması yönünden müterafık kusurdan bahsedilebilir.
Bu nedenle ne karardaki gibi bankanın tam sorumluluğuna ne de karşı oydaki gibi davanın tümden reddi yerine zararın paylaştırılması yoluna gidilebilir..

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas: 1992/11-765
Karar: 1993/79
Karar Tarihi: 24.02.1993

Dava: Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ... Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen ... gün ve ... sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine;

Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 3.6.1992 gün ve 3876-8161 sayılı ilamı:
(... Davacı G.Ş. lehdar bulunduğu bonoyu tahsil için davalı bankanın ... şubesine verdiği, 3.000.000 TL. meblağlı bononun davalı tarafından kaybedildiği hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davalı banka kaybolan bono için iptal kararı aldığı ve davacı verilen iptal kararına istinaden bono borçlusu hakkında icra takibine giriştiği, borçlu alacağa ve takibe itiraz etmediği ancak borçlunun 31.10.1988 vade tarihli bononun kaybından sonra işyerini devretmesi ve adına kayıtlı taşınmazı 16.12.1988 tarihinde satması nedeniyle alacağını tahsil etme imkanı kalmayınca davacının senedi zayi eden banka hakkında bu tazminat davasını açtığı anlaşılmıştır.

Bono tahsil için tahsil cirosuyla bankaya verildiğine göre davalı vekil hamil durumundadır. Vekil B.K.'nun 390/1-2 maddeleri uyarınca banka vekil edenine karşı vekaleti iyi bir şekilde ifa ile mükelleftir. Vekil ihmal ve dikkatsizliğinden doğan zararlardan sorumludur. Davacı TTK. 644. maddesine göre keşideciye gitmiş alacağını tahsil imkanı bulamamıştır. Bu durumda mahkemece davacının her zaman alacağını bono keşidecisinden tahsil edebileceği görüşüyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve onandığı anlaşılan hükmün bozulması gerekmiştir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 24.02.1993 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

KARŞIOY YAZISI
Davada mahalli mahkeme ile yüksek özel 11. Hukuk Dairesi arasındaki uyuşmazlık, tahsil cirosu ile davalı bankaya verilen bononun (emri muharrer senedin) kaybolması sebebi ile bono alacaklısı davacının zarara uğrayıp uğramadığı ve bu konuda illiyet rabıtasının bulunup bulunmadığına ilişkindir. Davacı, 3 milyon TL.lik bonosunu tahsil cirosu ile davalı bankaya vermiş banka 31.10.1988 vadeni senedin vadesinde ödenmesi için keşideciye (borçluya) ödeme ihbarnamesi göndermiş, keşideci borç muaccel olduğu halde vadesinde ödememiş, banka bu defa noterden protesto evrakını keşideciye göndermiş yine ödeme yapılmamıştır. Davalı Bankanın tahsil cirosu ile aldığı senet için yapacağı iş bitmiştir. Bu safhadan sonra alacaklının (senet hamilinin) bankaya uğrayarak senedini geri alması ve alacağını nasıl tahsil edeceğini kendisinin düşünmesi gerekirdi. Ne var ki, Alacaklı, borçlu 2.11.1988 tarihinde protesto edildiği halde, senedi bankadan geri istemek için 5.1.1989 tarihinde bankaya başvurduğunda senedin bulunamadığı ve kaybolduğunun bildirildiği görülmüştür. Senedin kaybolduğunu bildiren banka Ticaret Mahkemesi yetkisini haiz mahkemeye başvurarak TTK.nun 573 ve müteakip maddelerine göre hasımsız iptal davası açarak senedin iptaline dair karar alarak senet hamili alacaklıya vermiş, bu davada davacı borçlu aleyhine icra takibi yapmış icra takibi kesinleşmiş işyerine gidildiğinde, borçlunun işyerini terk ettiği evine gidildiğinde evinde bulunmadığı, borçlunun 16.12.1988 tarihinde de 437 parsel nolu taşınmazını oğluna devrettiği tespit edilmiştir. Yukarıda anlatılan durum gözönünde tutulduğunda, davalı banka bononun kaybedilmesi üzerine kendisine düşen görevi yerine getirmiş senet iptal davasını açmış ve neticelendirmiştir. Senet iptal davası görülürken borçluya mahkemece yapılan ihbara rağmen borçlu senet bedelini mahkemenin gösterdiği mahalle bloke etmemiştir. Senet alacaklısı ise, senedin kaybolduğu haberini alınca, elindeki protesto evrakı senet fotokopisi ihbarname ve bankadan senedin kaybolduğuna dair yazı ve senet iptali davası açıldığına dair belgeyi alarak borçlu hakkında icra takibi yapması veya mahkemede alacak davası açarak borçlunun bulunabilecek mallarına ihtiyati tedbir konulması yoluna gidebilirken ve bunu yasal engel de yokken bu vecibeleri yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Bundan başka alacaklının, senedi geri almak için bankaya başvurduğu tarihten önce, borçlunun taşınmazını oğluna sattığı anlaşıldığı halde alacaklının, borçlanma oğlu aleyhine İİK.nun 277 ve müteakip maddelerine göre, tasarrufun iptali davası açması gerekirken, bunu da yapmayarak, senedi bankanın kaybettiğini bahane ederek nasıl olsa banka parasal yönden güçlüdür diyerek dava açmasının M.K. 2. maddesinde yazılı hüsnüniyet kuralı ile bağdaşmadığı gibi zarar ile bankanın fiili arasında bir illiyet bağıda yoktur. Bu nedenle mahkemenin direnme gerekçeside yerinde olduğundan çoğunluk kararına karşıyım. Bu itibarla mahkeme kararının onanması kanaatindeyim.