Mesajı Okuyun
Old 25-05-2010, 15:42   #3
Av.Özgür KARABULUT

 
Varsayılan

Merhabalar;

Eski ama güzel bir karar:

Alıntı:
T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 1980/3-1347
Karar: 1982/73
Karar Tarihi: 03.02.1982

Dava: Taraflar arasındaki <istirdat> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir __ Sulh Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 17.10.1979 gün ve 1979/225-1311 sayılı kararın incelenmesi, davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 3.12.1979 gün ve 6725 - 6851 sayılı ilamıyla,

<... Dava, borcu olmadığı halde ödeme yapan davacının, ödediği parayı geri alması için İcra İflas Kanunu’nun 72. maddesinin 8. fıkrasına dayanarak açtığı istirdat davasına ilişkindir.
Davalının yaptığı takip, hiçbir belgeye dayanmadığı halde, itiraz edilmeksizin icra takibi kesinleşmiş ve davacı tarafından para, icra dosyasına ödenmiştir.

Davacının, yalnız paranın verilmesi lazım gelmediğini ispata mecbur olduğu dikkate alınarak delilleri toplanmalı ve davalının savunması da incelenerek sonucuna göre karar verilmelidir...> gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz eden: Davacı vekili

Karar: Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, gereği görüşüldü:

Dosyadaki kanıtlara ve tarafların iddia ve savunmalarına göre:

Alacaklı durumundaki davalı şirket, 1978/128 sayılı icra dosyasıyla borçlu aleyhine ilamsız icra kovuşturması açmış ve kovuşturma, itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir. Borçlu H.T. vekili, 8.2.1979 günü icra memurluğuna başvurarak, icra tutanağına <... istirdat talebi hakkımız baki kalmak şartıyla borcu ödeyeceğim...> meşruhatını yazmış ve bilahare da takip konusu borcu ödenmiştir.

İşte, davacı borçlu, süresi içinde (13.2.1979 tarihinde) açmış olduğu işbu <İstirdat Davası> ile, ödemek zorunda kaldığı paranın geri alınmasını istemiştir.

Yerel mahkeme, <... davacı borçlu adına çıkarılmış olan ödeme emrinin, Tebligat Kanunu’na uygun şekilde tebliğ edilmek istenmesine rağmen, davacının bunu tebellüğden kaçındığı ve böylece takibin kesinleştiği...> gerekçesiyle davacının geri alma (istirdat) davasını reddetmiş; davacının temyizi üzerine, ret kararı özel dairece (yukarıya metni aynen alınan ilamla) bozulmuş, mahkeme bu kez,<... Geri alma davalarında ispat külfetinin davacı borçluda olduğundan; ancak davacının ve davalının 18.7.1979 günlü 4. oturumda başkaca hiçbir delil ibraz ve ikame etmeyeceklerini bildirdiklerinden ve özellikle davacının davalı alacaklı şirkete and dahi teklif etmediğinden; bu bakımdan özel dairenin davacının delillerinin toplanması yolundaki bozma nedeninin doğru olmadığından...> bahisle, eski kararında direnmiştir.

Yukarıda özetle değinilen maddi olgulara ve özellikle 2.3.1979 günlü cevap dilekçesi münderecatı ile davalı alacaklı şirket vekilinin 18.7.1979 günlü oturumda vaki imzalı beyanına göre; icra kovuşturmasının, yani alacağın belgeye bağlı olmadığı; davacı borçlunun ödeme emrine itiraz etmemesi nedeniyle icra kovuşturmasının kesinleştiği ve böylece borçlunun takip konusu parayı ödediği; öte yandan, geri alma davası sırasında tarafların, herhangi bir delil ibraz ve ikame etmek istemedikleri açıkça anlaşılmaktadır. Esasen bu konuda herhangi bir uyuşmazlık da yoktur.

Görüldüğü gibi, mahkeme ile özel daire arasındaki uyuşmazlık, bu tür davalarda ispat yükünün taraflardan kime ait olduğu yönünde düğümlenmiştir. Hal böyle olunca, geri alma (istirdat) davalarının hukuksal yapısı üzerinde kısaca durulmasında yarar görülmüştür.

Bilindiği gibi; geri alma davası, icra hukukunun bir kavramı olmasına rağmen, uyuşmazlığı maddi hukuk yönünden çözümleyen bir yoldur (davadır) (Baki Kuru-İcra ve İflas Hukuku; Cilt I- İcra Hukuku, Ankara 1965, sayfa 179), (Nurkut İnan - İstirdat Davalarında İspat Yükü; Batider 1969 - Cilt V, Sayı 1- Sayfa 89). Bir <eda davası> olan bu dava, nitelikçe sebepsiz <iktisap davası>na benzemektedir. Ne var ki, burada borçlu, BK/madde 62’de öngörülen ilke hilafına, <kendini borçlu sanarak hataen ödeme yaptığını ispatla yükümlü değildir>. Bunun nedeni, ödemenin icra zoru ile yapılmış olmasıdır. Geri alma davasının amacı, davacının ödeme emrine itiraz etmemesi ya da edip de itirazın kaldırılmış olması sebebiyle aleyhine kesinleşen icra kovuşturması dolayısıyla, cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kaldığı ve fakat gerçekte borçlu olmadığı bir paranın geri alınmasını sağlamaktır. Çünkü, ödeme emrine zamanında itiraz edilmemesi ya da edilip de itirazın kaldırılması üzerine ödeme emrinde yazılı miktarın ödenmesiyle taraflar arasındaki uyuşmazlık, sadece icra hukuku yönünden sonuçlanır. Maddi hukuk yönünden ise uyuşmazlık kesin olarak sona ermiş olmaz. Görülüyor ki, maddi hukuk yönünden bir <eda davası> niteliğindeki bu davanın konusu, öncelikle ödeme emrindeki alacağın, aslında var olmadığı ya da hukuken borçluyu ilzam eder nitelikte bulunmadığı yönlerinin ispatı ile ilgilidir. şu halde, borçlu Postacıoğlu’nun da belirttiği gibi, <alacaklıya karşı hiçbir surette borçlanmadığını bu davada ileri sürebileceği gibi, borçlanmış olsa bile, bunun butlan sebeplerinden biri ile sakatlanmış (malul) olduğunu veya borcun ifa edildiğini ve binaenaleyh hukuken mülzem olmadığı bir parayı ödemiş olduğunu dermeyan edecektir...> (İ. Postacıoğlu - İcra Hukuku Esasları - İstanbul 1958 - Sayfa 194 vd). Genel kural bu olmakla beraber, Yargıtay uygulamalarında, ispat yükü bakımından bir ayırım yapıldığı gözlenmektedir. Gerçekten, Yargıtay özel dairelerinin uygulamalarında, <...İİK’nin 72. maddesinin son fıkrasındaki (davacı yalnız, paranın verilmesi lazım gelmediğini ispata mecburdur) hükmü, BK’nın 62. maddesiyle münasebeti olmadığını, yani verilen şeyin geri alınabilmesi için hataen verildiğini ispat zarureti bulunmadığını belirtmek maksadına matuftur. İcra takibi, alacağı teyit eder hiçbir belgeye istinat ettirilmeden yapılmış, itiraz etmemekle kesinleşmiş olduğu takdirde, borçluyu, borcu olmadığını ispata zorlamak, hakkaniyet kuralları ve mantık ile teklif edilemez. Böyle bir durumda, alacaklı alacağını, müspet bilumum delillerini ibraz etmeye, borçlu da bunlara yönelttiği iddia ve itiraz sebeplerini ve paranın ödenmesi lazım gelmediğini ispat etmeye mecburdur...> demek suretiyle, açık bir şekilde, belgesiz olarak yapılan ilamsız icra kovuşturmalarına itiraz edilmemesi nedeniyle kesinleşmesi sonucunda, takip konusu borç ödendikten sonra açılan geri alma davalarında ispat yükünün davalı durumundaki alacaklıda olacağı vurgulanmış bulunmaktadır (İİD, 20.4.1965 gün ve E.4572, K. 4865; İİD, 27.10.1964 gün ve E. 11464, K. 12023; 4. HD, 10.10.1968 gün ve E. 10631, K. 7150; 4. HD, 23.6.1966 gün ve E. 5605, K. 7082; 4. Hukuk D., 9.2.1973 gün ve E. 6096, K. 1189; TD, 26.4.1968 gün ve E. 2787, K. 2423).

Temyiz incelemesine konu bu davada da icra kovuşturması bir belgeye dayanmamaktadır. O halde, davalı alacaklı şirket, evvelemirde davacı borçludan alacaklı olduğunu ispatlamakla yükümlüdür. Yargıtay’ın bu uygulaması, bazı bilim adamlarınca da paylaşılmaktadır, (Postacıoğlu, age. - 196 : 3. basım, İstanbul 1973, sayfa 233) (İnan - agm - 90 vd.) (Aksi görüş için bakınız. Kuru age. - 183 ve orada anılan eserler ile Bilge Umar/Ejder Yalmaz - İspat Yükü - İstanbul 1980 - Sayfa 133, dipnot 183’de anılan yazarlar). O halde, bu davada öncelikle alacaklı alacağının varlığını ispat etmek ve bu yön gerçekleştiği, yani alacağın varlığı sabit olduğu takdirde de davacı borçlu, paranın ödenmesi lazım gelmediğini ispat eylemek zorundadır. Somut olayda, davalı alacaklı şirket tarafından yapılan icra kovuşturmasının bir belgeye dayanmadığı ihtilafsızdır. Öte yandan, davalı alacaklı (yukarıda da açıklandığı gibi) bu yönü imzalı ikrarı ile kabul etmiş ve üstelik hiçbir delil ibraz etmeyeceğini, 18.7.1979 günlü oturumda bildirmiştir. O halde, bu davada davalı alacaklı şirket, icra kovuşturmasına konu ettiği alacağını ispatlayamamış olmaktadır. Hal böyle olunca, davacı borçlunun (itiraz etmemek suretiyle kesinleşen icra kovuşturması üzerine) ödediği paranın aslında ödenmemesi gereken bir para olduğu, dolayısıyla sabit olmuş bulunmaktadır. Bu nedenlerle, davacı borçlu tarafından açılmış olan geri alma davasının kabulüne karar verilmek üzere hükmün özel dairece bozulması gerekirken, <... Davacının ödediği paranın verilmesi lazım gelmediğini ispata mecbur olduğundan söz edilerek davacının delillerinin toplanması...> gerekçesiyle bozma sevk edilmesi gereksiz görülmüştür.

O halde, direnme kararı, yukarıda yazılı nedenlerle bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen sebeplerden dolayı, HUMK’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 03.02.1982 gününde oybirliği ile karar verildi.