Mesajı Okuyun
Old 26-09-2011, 12:36   #35
Av.İlker DOLGUN

 
Karar Avukatların Üzeri Aranmalı mı?

21 Eylül 2011 tarihinde sabah gazetesinde Sevilay Yükselir imzası ile yayınlanan makaleyi ve devamında İstanbul Baromuzun 23.09.2011 tarihli cevabi yazısını paylaşıyor; takdir ve değerlendirmeyi kıymetli meslektaşlarıma bırakıyorum.
Alıntı:

Ne demek, "Avukatın üstü aranamaz?"

(http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/yuk...-ustu-aranamaz)

1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 58. maddesinin 1. fıkrasına göre, "Avukat yazıhaneleri ve konutları ancak mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak cumhuriyet savcısı denetiminde ve baro temsilcisinin katılımı ile aranabilir" dendiğini biliyordum ama bu maddenin devamında, "Ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri dışında avukatın üzeri kesinlikle aranamaz!" türünden bir abukluğun da yer aldığını bilmiyordum!
Açıldığı günden bu yana dün ilk kez ifade vermek için gittiğim Çağlayan Adliyesi'nde öğrendim bu durumu.
Öğrenince de tabii, "Nasıl yani?" oldum...
Elbette ki avukatlık mesleği son derece onurlu, şerefli, haysiyetli bir meslektir. Elbette ki toplum nezdinde onları farklı kılan birtakım özellikleri vardır.
Vardır ama bütün bu değerler neden bu mesleği tercih edenleri ayrıcalıklı kılsın ki?
Böyle saçma sapan bir ayrıcalık olur mu sevgili okurlarım?
Eğer içinizden, "Olur! Bal gibi de olur!" diyen birileri var ise o zaman onlara Danıştay saldırısını gerçekleştiren Alparslan Aslan'ı hatırlatmak isterim. Biliyorsunuz, o da avukattı!
Ve o kimliğini kullanarak girdi belinde gizlediği silahla Danıştay'a.
Lütfen Çağlayan Adliyesi'ni gözünüzün önüne getirin.
Türkiye'nin en kritik davalarına bakan, sürekli kelle koltukta görev yapan yüzlerce savcı ve hâkim o kocaaaa, uçsuz bucaksız binanın içinde görev yapıyor.
Dün gördüm. Başsavcı ve vekili hariç hiçbir savcının ve hâkimin odasının önünde bekleyen özel koruma yok! Hepsi Allah'a emanet bir şekilde görev yapıyor.
Ya o hâkim ya da savcılardan biri bir avukatın canını yakmışsa.
Ya kaybettiği dava dolayısıyla maddeten ve manen çökmüş, bunalıma girmiş, bu sebeple de intikam hırsı ile yanıp tutuşan avukat intikamının peşine düşmüşse?
Olamaz mı yani?
Yani illa siyasi olması gerekmez tehlike arz edecek avukatın Alparslan Aslan gibi falan!
Basit bir alacak- verecek, boşanma, miras ya da ne bileyim basit bir taciz davası bile böyle bir duruma yol açabilir.
Şimdi...
Hal böyleyken yani Türkiye gerçeği buyken, avukatlık mesleğini icra eden kişilerin ısrarla farklı muameleye tabi tutulmayı istemeleri filan biraz bencillik olmuyor mu?

[FSEK gereğince kısa alıntı yapıldı, makalenin tamamı ilgili gazetenin sayfasından okunabilir-THS Site Yönetimi]




MESLEKTAŞLARIMIZA VE KAMUOYUNA DUYURU

(http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=6140)

Basında yer alan bir köşe yazısında, avukata yönelik, bilgi ve ciddiyetten yoksun yaklaşımı kınıyoruz.
Geçtiğimiz günlerde bir köşe yazısında “Ne demek avukatın üstü aranamaz ?” başlıklı, bilgiden ve bütünlükten yoksun, varsayımlarla ve çelişkilerle dolu, bir yazı yayımlanmıştır.
Hatırlatmak isteriz ki avukat, en kutsal hak olan savunma hakkını yerine getiren ve TCK 6.maddeye göre yargı görevi yapan kişidir. Avukat ile ilgili bir takım “farklı” düzenlemeler bir ayrıcalık olmayıp, savunma hakkının korkusuzca ve keyfi engellemeler olmaksızın yerine getirilmesini sağlamak içindir. Bir başka ifadeyle bu “farklı” düzenleme de aslında avukatın bizatihi kendisi için değil, savunma hakkını kullanabilmesi için vatandaşa getirilen bir güvencedir. Yoksa avukatların kendilerini ayrıcalıklı hissetmek gibi bir düşüncesi ve talebi bulunmamaktadır. Nitekim benzer düzenleme hâkim ve savcılarla ilgili mevzuatta da yer almaktadır.
Hal böyleyken, hiçbir bilgiyi yansıtmayan, bu yasal düzenlemeyi “abukluk” gibi garip ve düzeysiz bir ifade tarzı ile niteleyen yazı, gerçekleri yansıtmadığı gibi, savunma hakkının ve onu temsil eden avukatın önemi hakkında hiçbir fikrin bulunmadığını da göstermektedir. Avukatların üstünün aranamayacağı ile ilgili düzenleme “abukluk” olarak nitelenirken; “bir hâkimin ya da savcının bir avukatın canını yakmış olması(!) “, “bir dava dolayısıyla maddeten ve manen çökmüş, bunalım girmiş, bu sebeple de intikam hırsı ile yanıp tutuşan bir avukatın intikam peşine düşmüş olması (!) “ gibi film senaryolarını yansıtan zorlama varsayımlara, Danıştay saldırısı gibi uç ve kötü bir örneğe dayanılması iyiniyet ve mantık kuralları ile bağdaşmamaktadır.
Hukuk ve fikir ürütmek ciddi bir iştir; bilgi ve entelektüel düzey gerektirir. Yazıdan öyle anlaşılmaktadır ki “keşmekeşlik”, anılan düzenlemede değil, bu yazıyı kaleme alan kişinin zihnindedir. Neyse ki ilgili kişi ve kurumlar, bu düzenlemenin “yasadan derhal çıkartılması” gibi ciddiyetsiz çağrılara kulak asmayacak kadar sağduyu sahibidirler.
Meslektaşlarımıza ve kamuoyuna saygı ile duyurulur.