Mesajı Okuyun
Old 12-04-2005, 11:34   #1
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan Tekzip-manevi Tazminat-insan Hakları

Saygıdeğer Meslektaşlarım,

Cevap ve düzeltme hakkı konusunda değerli görüşlerinize ihtiyaç duymaktayım.

Basın Kanunu'nun 13. Maddesinde düzenlenmiş olan "tekzip -cevap ve düzeltme" kurumu malumlarınızdır. Buna göre

"
Alıntı:
Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın.... yayımlamak zorundadır"


Metin süresi içerisinde yayımlanmazsa sulh ceza hakimi duruşma yapmaksızın vereceği kararla yayımın yapılmasına karar verebilir. Bu karara karşı asliye cezada acele itiraz yoluna gidilebilir, ve bu merciin kararı "kesin" dir.

Tereddüt konusu hususlar şunlardır:

1 . 5187 Sayılı yasada hakimin tekzip metni hususunda yapacağı inceleme hakkında bir bilgi verilmemektedir. Yalnızca cevap ve düzeltmenin "suç unsuru taşımaması ve üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmaması" kriterinden bahsedilmiştir. Oysa ki 5680 Sayılı yasada :
Alıntı:
"Sulh ceza hâkimi iki gün içinde, cevap veya düzeltmeyi; suç mahiyetinde olup olmadığı, yayın ile ilgisi bulunup bulunmadığı, Kanunda yazılı şekil ve şartları taşıyıp taşımadığı ve mevkuteye yapılan başvurunun yayından itibaren iki ay içinde yapılıp yapılmadığı cihetlerinden inceleyerek, cevap veya düzeltmenin yayınlanmamasına veya aynen ya da uygun göreceği değişiklikleri yaparak yayınlanmasına karar verir"


şeklinde bir düzenleme bulunmaktaydı ve kanımca daha yerinde bir düzenleme sayılırdı. Keza hakim yapacağı bu incelemede tekzip metnini "değiştirme" hakkına da sahipti.

Somut olayda objektif olarak bakıldığında açıkça hakaret içeren ve bu anlamda içeriğinde suç unsuru bulunan bir tekzip yazısı sulh ceza hakimince onaylanmıştır. Bunun üzerine yapılan itirazın da reddedilmesi sonucunda tekzip metni yayımlanmıştır. Velakin tekzip metninin yeni bir tekzipe mahal bırakmaması, suç unsuru içermemesi ve 3. kişilerin menfaatlerine zarar vermemesi gerekir. Olayda bu şartlara uyulmamıştır. Biz buna karşı manevi tazminat davası açmak istiyoruz.
Merak ettiğim husus daha önce bu tür bir dava açan veya benzer bir davaya şahit olan meslektaşım var mıdır?
Karşı taraf (davalı) savunmasını tekzip metninin yargı merciince onaylanmış olması esasına dayandırabilir mi?
Manevi tazminat için bir miktar para yanında mahkeme kararının bir özetinin aynı gazetede masrafları davalı yanca karşılanacak şekilde yayımlanmasına hükmedilebilir mi ve bu durumda yayaımlanma masrafları önce davacı tarafından karşılanıp sonra sonra karşı yandan mı alınacak yoksa tam tersi mi olacaktır?

2 . Olayın temel İnsan Haklarının ihlal boyutu olduğunu düşünmekteyim. Zira evrensel insan hakları bildirisinin 12 .maddesine göre "Hiç kimse .... şeref ve şöhretine karşı saldırılara maruz bırakılamaz. Herkesin bu karışma ve saldırılara karşı kanun ile korunmaya hakkı vardır." Yine Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 17. maddesinde "Hiç kimsenin .....adına ve şerefine yasadışı saldırıda bulunulamaz" denmiştir.

Olasılıklara göre düşündüğümüzde, tekzipi hakettiğini ve kişisel haklarına basın yoluyla saldırı olduğunu düşünen bir kişi tekzip hakkını kullandığını iddia ederek yazıyı yazan kişiye ve aynı zamanda 3. kişilere hakarette bulunabilecek, dahası bu hakaret ve suç unsuru taşıyan ibareler "şekli" bir yargısal incelemeden geçerek neredeyse yargı bir vasıta olarak kullanılıp gerçekleştirilebilecektir. Oysa ki hiç kimse hakkını kötüye kullanamaz ve bir temel hakkın kullanılması hiçbir şekilde bir diğerine zarar verebilmek için araç teşkil edemez. Bana göre, her ne kadar sözkonusu eylemde yargı karar vermiş ve mağdur taraf "itiraz" hakkını kullanmış sa da bu süreç “etkili” ve “gerçekçi” değildir. Sulh ceza hakiminin yapmış olduğu inceleme duruşmasızdır ve esasa inilmemektedir. Karara bir yüksek mahkemede yapılan itiraz da pratikte efektif değildir. Netice de etkili olmayan bir yargı süreci sonucunda kötüniyeli kişiler bu mevzuat zaafından yararlanabilmekte, kişilerin insani saygınlığına, ticari itibarına ve şerefine haksız saldırıda bulunulabilmektedir.

Sorum bu durumda AİHS bağlamında bir başvuru yapılsa sizce başvurunun kabul edilebilirlik olasılığı var mıdır? Bilindiği gibi AHİS kapsamında hukuki himayeden yararlanabilmek için bahsi geçen sözleşme ve sözleşmeye ek protokollerin açıkça korumakta olduğu bir “temel hak” kın idare tarafından ihlal edilmesi gerekmektedir. Yaptığım incelemede AHİS’in “kişilerin şeref ve haysiyeti” ni – daha önce yazmış olduğum diğer uluslararası sözleşmelerdeki açık düzenlemelere karşı – koruyan bir madde veya protokole rastlayamadım. Hatta bir “kabul edilemezlik” kararında (Kaplan v. Turkiye) özel hayatı koruyan 8. maddenin özellikle şeref ve haysiyeti koruma altına almadığı vurgulanmaktadır.Adil yargılanma ve ifade özgürlüğü hakları da belki akla gelebilir ama bunların da tam olarak “bir anlamda devlet eliyle eksik ve yetersiz inceleme sonucu kötüniyetli bir kişinin bir diğerine basın yoluyla haksız saldırısına mahal vermek” ve sonuçta “şeref ve haysiyete haksız saldırı yapılmaması ve etkin korunma hakkının ihalilene sebebiyet vermiş olmak” durumunu tam olarak karşılamadığını düşünmekteyim

Yanıtlarınızı bekliyorum