Mesajı Okuyun
Old 28-03-2007, 13:07   #5
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Öncelikle yanıt veren tüm katılımcılara teşekkür ederim. Özellikle Sayın hidayet'in sunmuş olduğu karardaki bazı tespitler somut olaya denk düşmektedir.

Somut olayımızda, davacı dava öncesi bir temerrütten söz etmemektedir. Bu nedenle dava öncesi bir faiz alacağını rakam olarak telaffuz etmemektedir. Kararın ilgili bölümünü aktararak üzerine görüş belirtmek istiyorum.

Alıntı:
Buna karşılık, somut olayda olduğu gibi, bir para alacağının işlemiş faizi şeklinde doğan; ister davadan önce gerçekleşen temerrüt nedeniyle, temerrüt ve dava tarihleri arasındaki dönem için, miktarı açıkça bildirilip hüküm altına alınması istenilen ve mahkemece de o şekilde hüküm altına alınan bir faiz alacağı olsun; ister, davadan önceki dönemde işleyen tutarı hesaplanıp belirli bir miktar olarak dava konusu edilmeksizin, salt, asıl alacağın davadan önceki temerrüt tarihinden itibaren işleyen faiziyle birlikte hüküm altına alınması istemiyle açılan bir dava sonucunda isteme uygun olarak, miktarı tayin edilmeksizin, -örneğin, davadan önceki temerrüt tarihinden itibaren, asıl alacağın ödeneceği tarihe kadar işleyen miktarı- hüküm altına alınmış olsun; eğer, borçlunun yukarıda belirtilen şekilde faiz alacağına ve miktarına ilişkin açık kabulü yanında, bunun belirli bir tarihte ödeneceğine dair taahhüdü yok ise, ortada, alacaklı yönünden hala bir faiz alacağı mevcut olmaya devam edecektir. Borçlu yönünden de bu bir faiz borcudur; dolayısıyla, Borçlar Kanunu'nun 104/son maddesi kapsamında değerlendirilmesi zorunludur.

Aksinin kabulü, şu sakıncalı sonuca yol açacaktır:

Örneğin, borçlunun 1.2.2000 tarihinde temerrüde düştüğü 500.000.000 TL. tutarındaki para borcuna ilişkin olarak, alacaklı tarafından 1.2.2001 günü açılan ve temerrüt tarihi ile dava tarihi arasındaki dönemin temerrüt faizinin 150.000.000 TL. den ibaret bulunduğu davada;

-500.000.000 TL. asıl alacağın, ( miktar belirtilmeksizin ) 1.2.2000 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek temerrüt faiziyle birlikte tahsilinin istenilmesi ve davanın kabul ile sonuçlanması halinde, alacaklı bu ilama dayalı olarak yapacağı icra takibinde, Borçlar Kanunu'nun 104/son maddesi uyarınca, hüküm tarihinden sonraki dönem için faiz alacağına ayrıca faiz yürütülmesini isteyemeyecektir.

-Buna karşılık, aynı alacaklı, davasında, 1.2.2000 temerrüt tarihi ile 1.2.2001 dava tarihi arasındaki sürenin işlemiş faizini 150.000.000 TL. olarak hesaplayıp talep etmiş ve talebi aynen hüküm altına alınmış olursa, bu ilama dayanarak, işlemiş faiz alacağına ayrıca faiz isteminde bulunabilecektir.

Örneklerde açıktır ki, faiz alacağının kaynağı, doğum sebebi ve başlangıç tarihi aynıdır; her iki halde de, açıkça temerrüt faizi söz konusudur. Aralarındaki tek fark, davadan önce gerçekleşmiş olan temerrüt tarihi ile dava tarihi arasında geçen süreye ilişkin işlemiş faiz alacağının; birinde miktar belirtilmeksizin, diğerinde ise belirli bir miktar olarak bildirilmek suretiyle talep edilmiş ve bu taleplere uygun şekilde hüküm kurulmuş olmasıdır. Salt, faiz alacaklısının davayı açarken kullandığı tercihten kaynaklanan böylesi bir farklılıktan dolayı, hukuksal nitelikçe birbirinin bütünüyle aynısı olan faiz alacaklarının açıklanan ve birbirlerinden tamamen farklı olan sonuçlara yol açacak şekilde değerlendirmeye tabi tutulmaları, hukukça korunamaz.

Yargıtay benzer durumlarda iki şekilde talepte bulunulabilir demektedir.

1- Temerrüt tarihinden dava tarihine kadar işlemiş faizi hesaplayıp müddeabihe ekleyebiliriz.Böylece kararda yer alan faiz kalemine ,ilamlı takipte faiz yürütülebilecektir.

2- İşlemiş faizi ayrıca hesaplamadan ve müddeabihe katmadan isteyebiliriz. Ama temerrüt tarihinden dava tarihine kadar işleyecek faizi talep ettiğimizi belirtmeliyiz. Talep kabul edilirse faiz kalemine, ilamlı takipte yeniden faiz isteyemeyeceğiz.

İkinci haliyle pratikte ne fayda sağlanacaktır? Çünkü davadan önce bir temerrüt sözkonusu ise; zaten dava dilekçemizde "Temerrüt tarihi olan...tarihinden itibaren X faiziyle hüküm altına alınmasına" demiyor muyuz?

Bizim olayımızda iki farklılık bulunmaktadır.

Birincisi dava öncesi bir temerrütten söz edilmeksizin "dava tarihinden" faiz istenilmektedir.

İkincisi, Genel Kurul kararında "dava öncesi temerrütten dava tarihine kadar" oluşan faizin iki şekilde istenebileceği yer almaktadır. Somut olayda ise "karar tarihine kadar" faiz istenilmektedir. Davacının dilekçesindeki ifadeyi ilk mesajımda yazmıştım. Aynen "dava tarihinden, karar tarihine kadar yürütülmek üzere alacağımıza temerrüt faizi uygulanmak suretiyle alacağımızın tarafımıza ödenmesi için iş bu davayı açma zarureti hasıl olmuştur"denilmektedir.

Burada Sayın Demiroğlu'nun verdiği cevap en mantıklısı gibi görünmektedir. Ama dava tarihinden karar tarihine kadar hesaplanmış bir faiz alacağı olsaydı ve kararda "...YTL alacak ile ...YTL faizin davalıdan alınmasına" şeklinde bir hüküm olsaydı sorun çözülmüş olacaktı.Mahkemenin kararında ise," Davacının davasının kabulü ile...YTL'nin'nin dava tarihinden karar tarihine kadar işlemiş yasal faizi ile davalıdan alınarak..."şeklinde hüküm kurulmuştur.

Israrla "karar tarihine kadar faiz" ibaresinin gereksiz olduğunu söylüyorum. Diyelim ki davacı hataen böyle yazdı ve mahkeme de "taleple bağlılık" ilkesi gereği talebi kabul etti. Bu durum karar tarihinden sonra işleyecek faizden feragat edildiği anlamına gelebilir mi? Çok mu zorlama oldu?

Saygılarımla