Konu: Muvazaa
Mesajı Okuyun
Old 13-06-2022, 13:03   #11
eser_29

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Yücel Kocabaş
Sayın Demirel,

Taraf muvazaası, muris muvazaası, inançlı işlem, kanuna karşı hile , Nam-müstear kavramları çoğu kez birbiri ile içiçe
,birbirine benzeyen ve çoğu kez de birbirinden farklı kuralları içeren kavramlardır. Takdir edersiniz ki , hangi olaya hangi kuralın uygulanacağı ancak olayın ayrıntılarının bilinmesi ile mümkün olabilmektedir.

Bununla beraber , yanıtınızda bu kuralları bilinçli bir şekilde belirleyip bir temel çerçeve çizmenizden yararlanarak durumu yeniden gözden geçirdiğimde ;

Muris muvazaası , Bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışladığı taşınmazı resmi sözleşme ile satış gibi göstermek suretiyle devir ve temlik etmesi durumunu ifade etmektedir. Burada mirasçılar miras bırakanın halefi sıfatıyla değil kendi miras haklarına dayanarak hak aradıklarından 3. Kişi durumundadırlar. Muris muvazaası nedeniyle iptal ve tescil davaları taşınmazı devralan kişi , mirasçısı veya muvazaalı yahut kötüniyetli olarak taşınmazı devralan ikinci ve ondan sonraki el durumunda olan kişiler aleyhine açılır. Her türlü delille ispat edilebilir.

Sorudaki bilgilerden
ve sorunun amacından ilk bakışta muris muvazaası savına dayanıldığı izlenimi bende doğdu ve ona göre yanıtladım. Buradaki olasılıkta , miras bırakan (B)nin sağlığında mirasçılardan veya (D) dışındakilerden mal kaçırmak maksadı ile taşınmazı (K) ya bağışladığı halde tapuda satış gibi göstermesi ve (D) nin iktisabında kötüniyetli olduğunun veya satıcı ile arasında muvazaa her türlü kanıtla kanıtlanması gerekir.

Bununla beraber çeşitli senaryolara göre, inançlı işlem, taraf muvazaası, kanuna karşı hile, kesin hükümsüzlük durumlarını da inceleyebiliriz.

Taraf muvazaası , miras bırakanın mirasçılardan mal kaçırmak maksadı ile değil başka bir maksatla örneğin alacaklıdan mal kaçırma, kiracısını çıkarmak gibi maksatlarla taşınmazı devretmesi halinde söz konusu olabilir. Burada mirasçılar miras bırakanın halefi sıfatıyla hareket ettiklerinden taraf muvazaası hükümleri uygulanır. Yazılı belge aranır. Sorudaki verilere göre böyle bir durum söz konusu değildir.


İnançlı işlem , inananın bir hakkını belirli süre ve amaçla inanılana geçirmeyi , inanılanın da emir ve talimatlara göre kullanıp amaç gerçekleşince veya süre dolunca bu hakkı tekrar inanana veya inanan tarafından belirlenen kişiye devretmeyi yüklendiği sözleşmelerdir. İspatı için yazılı belge gerekir. Ayrıca inanılan tarafından taşınmaz 3. kişiye temlik edilmişse , 3. kişiye karşı ayni hak ileriye sürülemez. İptal davası açılamaz. Ne var ki inanılan ile 3. kişi arasında muvazaa varsa açılabilir. Bu durum muris muvazaası ile birlikte düşünebilecek ikinci olasılık olarak gözükmektedir.

Eğer miras bırakan (B) ile (K) arasında taşınmazın belirli süre sonunda veya ölüm halinde mirasçı (D) ye iadesi konusunda bir anlaşma varsa ortada inançlı işlem vardır . Yazılı belge ile ispat edilir.

Eğer miras bırakan (B) ile (K) arasında taşınmazın belirli süre sonunda kendisine iadesi konusunda yazılı bir anlaşma varsa ortada gene inançlı işlem vardır . Fakat taşınmaz 3.kişi durumundaki (D) ye satıldığından kural olarak (D) aleyhine tapu iptali davası açılamaz. Fakat (K) ile (D) arasında muvazaa varsa onun aleyhine iptal davası açılabilir. Buradaki muvazaa 3. Kişinin muvazaasıdır.

İnançlı işlemler ile kesin hükümsüzlük ( mutlak butlan) bir arada düşünülemez. Bir hakkın inançlı olarak devri hukuken geçerli bir işlemin bütün sonuçlarını ortaya çıkarır. İnanılan, inanç konusu eşyanın mülkiyetine tam olarak sahip olur. Aynen gerçek bir malik gibi. Oysa kesin hükümsüz işlem, evlenmenin iptali ve ölüme bağlı tasarrufların iptali ayrık tutulduğunda, hukuk düzeninde hiçbir sonuç doğurmaz. Olayda , kesin hükümsüzlüğü gerektirecek bir bilgi de yoktur.

Kanuna karşı hile, emredici hukuk kuralının yasakladığı bir sonuca bir başka hukuk kuralını kullanarak ulaşmaktır.Emredici hukuk kuralının aykırılığın yaptırımı kesin hükümsüzlük olduğu için kanuna karşı hilenin yaptırımı da kesin hükümsüzlüktür.

Kişinin sağlığında tasarruf yetkisi kapsamında yaptığı tasarruf işlemlerini yasaklayan bir emredici hukuk kuralı olmadığı için sorunun aktarıldığı biçimde kanuna karşı hile durumunun da bulunmadığı
ortaya çıkmaktadır...

Soruya dönersek, muris muvazaası nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davası nda her paydaşın kendi payı yönünden dava hakkı mevcut olup, tüm paylar yönünden iptali taşınmazın terekeye iadesi istenirse paydaş (A) nında katılımın sağlanması veya temsilci atanması gerekir. İnançlı işlem, kanuna karşı hile, taraf muvazaası , kesin hükümsüzlük gibi nedenlere dayanılır ise , burada miras bırakan adına külli halefiyet esasına göre dava açılacağından , olayda (C) tek başına dava açması imkanı bulunmamaktadır diye düşünüyorum.

Saygılarımla.

Yazılı belge ile kayıt altına alınmayan inançlı işlemde, "inanılan", 3.kişilere karşı olan borçları nedeniyle, alacaklılardan koruma/kaçırma adına taşınmazı devrettiği bir durumda, inanana devir gerçekleşmeden inananın vefatı halinde ve inanılanın taşınmazı, (İnananın kardeşi olup inanan ile inanılan arasında inançlı işlem olduğunu bilen/bilebilecek durumda olduğu düşünülen) "kötüniyetli" 3.kişiye devrinde, inananın mirasçıları ne türde dava açabilir?

Muriz muvazaasını, murisin, mirasçılara karşı muvazaa niyeti olmadığından açamaz kanaatindeyim.

Miras sebebiyle istihkak davası düşünülemez mi?