Mesajı Okuyun
Old 16-10-2006, 12:56   #26
ege

 
Varsayılan

Alıntı:
'Robinson Crusoe', Robinson kadar onun kölesi Cuma'yı hayal etmenin kitabıdır. 'Don Kişot'da, kitapların dünyasında yaşayan şövalye kadar, Sanço Panço'yu, onun uşağını hayal etmenin romanıdır. Tolstoy'un en parlak romanı 'Anna Karenina'yı, mutlu bir evlilik yapmış bir erkeğin, mutsuz bir evlilik yapıp onu yıkan bir kadını hayal etmesinin romanı olarak okumaktan hoşlanırım. Tolstoy'a, mutsuz kadını Madame Bovary'yi hayal etmeye çalışan ve hiç evlenmemiş bir başka erkek yazar, Flaubert örnek olmuştu. Modern romanın ilk büyük alegorik klasiği, Melville'in 'Moby Dick'i, beyaz balina aracılığıyla o zamanın Amerika'sının korkularını, yani kendisine benzemeyenleri hayal etmenin kitabıdır. Bugün Amerika'nın güneyini, biz edebiyatseverler bir zamanlar Faulkner'ın siyahları hayal etmesinden ayrı düşünemiyoruz. Aynı şekilde bütün Almanya'ya seslenmek isteyen, ama dolaylı dolaysız, açık ya da üstü örtülü olarak Türkleri ya da onlarla ilgili bir huzursuzluğu hayal etmeyen bir Alman romancısının eserinin eksik kalacağını hissediyoruz. Ya da, bugün Kürtleri, azınlıkları, konuşulamayan tarihin karanlık noktalarını hayal etmeyen bir Türk romancısının da eserinin eksik kalacağını hissediyorum ben bugün.

..
Sanıldığı gibi, romancının siyaseti, romancının kendini siyasi davalara adamasıyla, cemaatlere, partilere, gruplara katılmasıyla ilgili bir şey değildir hiç. Romancının siyaseti, romancının hayal gücünden kaynaklanır, roman yazarının kendini bir başkasının yerine koyma gücüdür. Bu güç onu yalnızca hiç seslendirilmemiş insani gerçekleri keşfeden kişi değil, sesi çıkmayanların, öfkesi duyulmayanların, bastırılmış sözün, dile getirilmemiş olanın sözcüsü durumuna da getirir. Romancının, benim gençliğimde hissettiğim gibi, siyasetle ilgilenmeye fazla niyeti de olmayabilir, ya da bambaşkadır niyetleri... Gelmiş geçmiş en büyük siyasal roman olan 'Cinler'i, bugün Dostoyevski'nin istediği gibi, Rus Batılılaşmacıları ve nihilistlerine karşı yazılmış bir polemik romanı olarak değil, Slav ruhu, Rus gerçeği hakkında bize büyük bir sır ifşa eden bir kitap olarak okuyoruz. Ancak roman yazarak keşfedilebilecek bir sırdır bu.
...

En son seçimde Türkiye ve Türkler karşıtı bir siyaset izleyen bazı politikacıların kullandığı üslubu Batı ve Avrupa ile kavga meraklısı bazı Türk siyasetçilerinin üslubu kadar tehlikeli buluyorum. Türk devletini demokrasi eksikliği ya da mesela ekonominin durumu gibi konularda eleştirmek başka bir şey, bütün bir Türk kültürünü, ya da Almanya'da, Almanlardan çok daha yoksul ve zor bir hayat süren bütün Türk kökenlileri aşağılamak başka bir şey.
Türkler de, kendileri hakkında söylenen bu kötü sözleri, kapıyı çalan ve içeri alınmak isteyen birisinin kırılganlığıyla dinliyor. Avrupa'da Türklere karşı bir milliyetçiliğin körüklenmesi, ne yazık ki Türkiye'de de Avrupa karşıtı kaba bir milliyetçiliği kışkırtmaya yarıyor. Avrupa Birliği'ne inananlar sorunun barış ile milliyetçilik arasında olduğunu bir an önce görmeli. Bu ikisi arasında, hepimiz seçimimizi yapacağız. Ya barış ya milliyetçilik. Avrupa Birliği'nin kalbinde barış düşüncesinin yattığını düşünüyorum ve bugünkü Türkiye'nin Avrupa'ya sunduğu barış imkânının geri çevrilemeyeceğine inanıyorum. Sorun romancının hayal gücüyle, kitap yakanların milliyetçiliği arasında bir seçim yapma işi haline geldi.
...
Bana kalırsa hayat ancak bir çerçeveye sığarsa bizi mutlu edebilen olağanüstü karışık, tuhaf ve anlaşılması zor bir şey. Çoğu zaman mutluluğumuzun ve mutsuzluğumuzun nedeni yaşadığımız hayattan çok, ona verdiğimiz anlam. Bütün hayatımı bu anlamı araştırmaya verdim. Günümüzün karışık, zor, hızlı dünyasında, gürültü ve patırtının içinde, hayatın şaşırtıcı kıvrımları arasında bir başlangıç, bir merkez, bir son bulabilmek demek bu... Ve bence ancak romanlarla yapılabilecek bir şey...

'Kar' adlı romanımı yazıp yayımladıktan sonra, bana biraz benzeyen kahramanım Ka'nın gezindiği Frankfurt sokaklarına her çıkışımda, sanki onun hayaletiyle karşılaştığımı ve şehrin bana göre özel bir anlamını ve merkezini bulmuş olduğumu hissettim. Mallarme'nin "Dünyadaki her şey bir kitabın içine girmek için vardır" sözü bence sonuna kadar doğrudur. Dünyadaki her şeyi içine en iyi alan kitaplar ise bence hiç şüphesiz romanlardır. İnsan oğlunun en büyük yeteneğini, hayal gücünü, başkalarını anlama yeteneğini yüzyıllardan sonra hâlâ en iyi romanlar dile getiriyor. Bu büyük ödülün bana büyük roman sanatına otuz yıldır sadakatle hizmet ettiğim için verildiğini düşünüyor, hepinize içtenlikle teşekkür ediyorum.






http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=167843

(bir yıl önce Alman Yayıncılar birliği tarafından verilen barış ödülü konuşması)