Mesajı Okuyun
Old 26-02-2007, 15:09   #84
Hekimbaşı

 
Varsayılan

Sn.Katılımcılar,

Msg.17: "Failinin eş olması durumunda ,eylemin daha şirin bir sözcükle tanımlanması ,( hukuka aykırılığının ve mağdurdaki yıkıcılığının gizlenmesi,faili masum gösterme niyeti) için anlaşılabilir ,makul ve kadının insan hakları ile örtüşen hiç bir gerekçe bulunmamaktadır."

Bu ifade, sözcük kullanımını yargılayıcı, önyargılı bir tutumdur. Bir sözcüğü kullanmayı seçen birisini sadece o sözcüğü kullandığı için yargılamak insan hakları ve düşünceyi ifade özgürlüğü kavramlarının bütünüyle dışında kalır. Herhalde bazı hukukçular günlük tartışmalarında da niyet araştırması peşinde olmalılar ki, böyle bir tablo ortaya çıkıyor. Hayır, kabul edemem. Önce karşınızdakinin niyetini açığa çıkarmak için sorular sormanız ve ona göre bir yargıya varmanız gerekir. Acaba karşınızdaki şahıs 'daha şirin göstermek' amacıyla mı başka ifade biçimini önermiştir? Maksadı nedir, kabul edilebilir gerekçeleri var mıdır? Siz onu kendinizin varsaydığınız gerekçeyle yargılayabilir misiniz? Buna hakkınız var mıdır?

Msg.22: "Evlilik içinde görevler ve rol dağılımları vardır.. Ama tartıştığımız konu evlilik içinde -görev-HALİNE DÖRÜŞMEYE BAŞLARSA EĞER..,mekanik bir işkence başlar.."

Doğru, görevler ve rol dağılımları var. Ancak, evlilik laf ola beri gele kurulmuyor; bir amacı var. Evlendiği günden itibaren, diyelim bir yıl boyunca, eşiyle cinsel birleşmeyi reddeden kadını cinsel ilişkiye zorlamak zorunda kalan erkeğe ne diyeceğiz peki? Evlilik kurumu, aile kurulmasıyla ilgili bir kurumdur ve içerisinde çocuk sahibi olmak üzere veya tarafların ihtiyaçlarını gidermek üzere cinsel birleşmeyi de kapsar. Yani, taraflardan biri bunu sürekli reddediyorsa, evlilik kurumunu ve ailenin kuruluş amacını reddediyor demektir. Bir katılımcının belirttiği, ve haklı olarak yargıtayın da tescil ettiği üzere, bu bir boşanma gerekçesidir. Ancak, bu noktada yasaların nasıl sonuçlara yol açtıklarına bakmak gerekir. Kadına nafaka öde, onu yap, bunu yap ... erkek neden bunları yapsın ki? Daha baştan, evlilik kurumunun en önemli unsurlarından birini hiçe sayan karşı taraf lehine hükümlere neden razı gelsin? Önce karşı tarafı sözleşmenin hükümlerine uymaya davet edecektir, gerekirse baskıyla. Herhalde bunu noter kanalıyla yapmasını istemeyeceğiz. Olmazsa, mahkemeye gidebilir; ama hangi mahkeme 'eşim benimle birlikte olmuyor, evlilik kurumunun gereklerini yerine getirmekten imtina ediyor' savıyla erkeğe yükümlülük getirmeksizin koşulsuz ve lehine boşama kararı alabilecektir? Affedersiniz, jüri kurup, jüri önünde kadının bunu reddetmediğini mi kanıtlayacağız? Nereden bileceğiz? Bu konuyu erkeğin uydurması mı, kadının uydurması mı çıkmazından kurtarmanın yolu; cinsel şiddetin fiziksel kanıtlarını, var iseler, ileride açılacak davalarda kullanılmak üzere, kayda geçirmekten ibarettir. Gerisi fasa fiso; yani nesnel olmayan, hisler, duygular ve yargılar olur. Dava açılınca da herşey ortaya dökülür.

Msg.27: "Yazık ki, toplumun bir kesimi kocanın eşine tecavüzünü, zaten olması gereken haklarını alması olarak görüyor. Kadın da bu sorunu ne annesine ne babasına anlatamayacağını (değil ki karakola gidip şikâyet etmek) kocasına haklarını vermemekten dolayı suçlanacağını düşündüğü için; kendisini eksik, problemli bir kadın olarak görmeye ve bir çok tecavüzcü koca da sokakta elini kolunu sallayarak dolaşmakta ve tecavüzlerine devam etmektedir."

Bu görüşü yerinde buluyorum; evet, böyle insanlar var. Kadınlar da sözü edilen nedenlerle sözü edilen biçimde davranmakta ve sonuçta da evlilik içi cinsel şiddet kol gezmekte. Ne yapalım? Bunun çözümü her 'kocam bana tecavüz etti' diyeni ciddiye almak mıdır; bunu 'tecavüz' gibi abuk bir sözcükle dile getirerek olayı abartmak mıdır? Tecavüz, hakkınız olmayan birşeyden zorla yararlanmaya çalışmaktır. Evlilik kurumu ise; çocuk sahibi olmak amacıyla cinsel birleşmeyi hak olarak içinde barındırır; dolayısıyla, tecavüz tanımı bu kurum içerisinde farklı bir anlam, tanım ve değerlendirme gerektirir.

Bu çok ilginç bir görüş. Tecavüzün birçok çeşidini bir katılımcı sıralamış; dolayısıyla burada sözcüğü tek başına tecavüz olarak değil de 'cinsel tecavüz' olarak algılamak gerek. Evlilikte cinsel tecavüz olamaz; olsa olsa evlilik içi şiddet olabilir, bunun parçası veya bir biçimi olarak da cinsel şiddet. Ancak şiddetin de bir kanıtı olması gerekir, değil mi?

Öncelikle tanım yanlış, çünkü cinsel ilişki evlilik kurumunun, hangi koşullarda olacağı tartışılır olmakla birlikte, olmazsa olmaz bir parçası. Kadın; karşısındaki erkeği bu koşulları uygulama açısından kendi görüşüne uygun görmüyorsa, evlenmeyiversin bir zahmet. Yoksa; kadının kendi iradesi yok, o geri bir varlıktır mı diyelim, yasalarla bunu tescil mi edelim yani? Evlenmişse, işin içinde çocuk sahibi olma amacıyla cinsel ilişki bulunmasını da kabul ediyor demektir. Bu çerçevede, kurulacak ilişki bir yükümlülüktür. Bunu öyle ya da böyle, bir zaman yerine getirmek gerekecektir. Elbette, kendi istediği, uygun bulduğu zamanda. Ama; ya kadın sürekli olarak adet dönemlerinde cinsel ilişkiye izin veriyor, yumurtlama zamanlarında razı gelmiyorsa ne olacak? Erkek bunu ne yolla kanıtlayacak? Zor değil mi? Zaten işi slogan ve propogandalar çerçevesinde ele almak kolay, bilimsel çerçeveye indirgeyince zordur.

Bu ve benzeri, konumuz olmayan nedenlerle, yargının aile kurumu içine, özellikle de cinsel konularda, burnunu sokmasından yana değilim. Aile kurumu bir denge meselesidir ve her çiftin kendisi çözümlemelidir. Çözülmüyorsa, yargıya yansır ve yargı sadece yansıyan yönüyle ilgilenmelidir, başka yönleriyle değil. Yoksa Medeni Kanun denen şeyin binlerce sayfalık, her türlü tıbbi, psikolojik ve sosyolojik konuyu ele alır bir duruma gelmesi gerekir. Böyle olmasını isteyecek babayiğidi de görmek, tanımak isterim açıkçası.

Msg.29: "Ancak kadınlarımızın bu tarz problemlerde kocalarına tecavüz etti diyerekten dava açmaları yerine direkt boşanma davası açmalrını öneririrm ki bu hem etik, hem de daha kesin bir çözümdür. Çünkü eğer oturup anlaşarak bu konu çözümlenememişse demek ki eş seçimi yanlıştır ve bu şekilde çözümlenemeyen bir ilişki yıkılmaya mahkumdur...Eğer bir kadın kocam bana tecavüz etti diyebiliyosa ondan ya da diğer baskılardan korkmadan da ayrılalım diyebilir.Nitekim yargıtay eşe tecavüzü de zaten boşanma nedeni saymıştır. Ama bence böyle bir durumda öncelikle anlaşmalı ayrılmaya çalışılsın ki etik değerlerimiz yıpranmasın. Mecbur kalınırsa o zaman elbette bu yol kullanılmalıdır."

Bu görüşe büyük bir oranda katılıyorum; yukarıda söylediklerimden de belli zaten. Ancak, burada bir sakıncaya işaret etmeden de edemeyeceğim: bizim, yani TC nin çok büyük bir eğitimsizlik, bihaberlik sorunu var. Buna ilave olarak kadının ekonomik bağımsızlıktan yoksunluğu gibi bir durum da var. Yani; önerilen yaklaşım; eğitimli, maddi güvencesi olan kadınlar için geçerli; ama diğerleri için değil. Onlara ne yapacağız? Dul olarak ya ortada kalacak, ya baba evine dönüp aşağılanacak, ya da kendilerine yeni bir hayat, aile kurma çabaları arasında kim vurduya gidecekler. Yazık değil mi? Çözümümüzün, şiddet gördüklerine ilişkin kanıt bulunduğu takdirde onlara güvence sağlamasını düşünmemiz gerekmez mi?

Saygılarımla,