Mesajı Okuyun
Old 01-03-2004, 03:45   #13
Gemici

 
Varsayılan

Haklı olmak ve hakkını elde edebilmek birbirinden ayrı şeylerdir. Kendimizi olarak haklı görmek, çoğu zaman hislerimizin ve algıladıklarımızın bize verdiği bir duygudan kaynaklanır. Bu duygunun objektif gerçeklerle uygun olması her zaman mümkün olmayabilir. Böyle bir duygunun nasıl oluştuğu aslında burada söz konusu değil, burada tartışılan haklı olduğunu zanneden bir kimsenin bu hakkı hangi yollardan elde edebileceği.

Haklı olduğu kanısında olan bir kimsenin bu hakkını elde edebilmesi için değişik yollar var. Bu yollar kukuk sisteminden hukuk sistemine değişik olabilir. İşin birde burada konumuz dışı olan hukuk dışı yönü var tabiiki.

Konu ile ilgili bütün diğer soruları bir yana bırakıp, Türk Hukuk Sisteminde hak nasıl alınır, Sayın Ayhan_Bostan ın sorusunu ele alıp öyle bir neticeye varmaya bakalım:

Olayımızı kısaca özetlersek, davacı aldığı çek in karşılığı olan parayı alabilmek için mahkemeye başvuruyor. Çek in karşılığını ödemesi gereken kimse, çek in kendisinden zorla alındığını öne sürerek çek karşılığı olan parayı ödemekten imtina ediyor. Çek davasını gören mahkeme, çek zorla alındı/yağma edildi iddiasını duyunca bu iddianın gerçek olup olmadığının tespitine kadar, çekin karşılığının ödenmesi konusundak davayı beklemeye alıyor. Mahkemenin bu tavrının doğru oluşundan, tartışmaya katılan hukukçularımızdan hiç birisinin bir kuşkusu veya karşı görüşü yok. Kafaları kurcalayan tek soru, çeki imza eden kimsenin, neden hemen değilde, belirli bir süre geçtikten sonra, çek benden zorla alındı iddiasını ortaya sürmesi. Belirtmemiz gerekirki bu kimseye hiç kimse neden bu hakkını hemen değilde üç veya dört ay sonra kullandın diye bir suçlamada bulunamaz. Zaman aşımı süresi içinde bu iddiayı ortaya atan kimse, çok çok inandırıcılığını kaybeder, ama savcılık onun öne sürdüğü bu iddiayı/ suç duyurusunu incelemek zorundadır. Ve karşı taraf bu iddianın doğru olup olmadığı tebit edilmedeiği sürece çekin karşılığı olan parayı alamaz, sonucu beklemek zorundadır. Gerektiğinde uğradığı zararın tazminini istemek hakkı baki tabiiki.

Aslında bu konudaki tartışmanın burada bitirilmesi gerekirdi, ama öyle olmadı. Neden bitirilmesi gerektiğinin gerekçesi ortada, çünkü bir hukuk sorusu sorulmuş ve hukuki bir cevap verilmiş. Ve verilen cevap bence hukuken tutarlı bir cevap.

Mesajlarda belirtilen diğer görüşler işin hukukuki yönü ile ilgili değil, daha çok Türk Hukuk Sisteminin işleyişi, toplumsal gerçeklerimiz ve devlet politikası ile ilgili.

Pekii işin hukuki yanı ile ilgili değil diye bu konuları tartışmıyacakmıyız? Eğer Türkiyenin bir Hukuk Devleti olması gerektiği görüşünü benimsiyorsak tartışmak zorundayız, ama başka platformda bence. Sorulan hukuki bir soruya hukuki cevabın yanında politik ve toplumsal düşüncelerimizi de içeren bir yanıt verirsek, üstünlüğünü savunduğumuz hukuku kendimiz biraz yaralamış oluruz bence.

Buna rağmen kafama takılan birkaç konuya değinmek istiyorum, hukukla direk bir ilgisi olmasa bile:

Alıntı:
bence sorun "türkiye'deki "sokaktaki adalet" ile "salondaki adalet" arasindaki makasin gittikçe açilmasidir. Yargimizda "standartsizlik" boyutu gittikçe büyümektedir.


Salon Adaletinden neyi kast ediyorsunuz anlıyamadım. Aynı şekilde sokak adaletinden. Şunu bildirmek istiyorum, sokak adaleti diye bir şey yoktur olamazda, sokakta sadece güçlünün kanunu/acıma duygusu/merhamet veya kışkırtılmış halkın şuursuz ve kırıp dökücü davranışı vardır. Yahutta herkesin sübjektif haklılığı vardırki, sonuç kaos tur. Aslında ne demek istediğinizi anlıyorum, ama yazdıklarınızın belirttiğim anlamda algılanması olasılığı çok büyük.

Alıntı:
Pek çok Anadolu il ve ilçesinde adliye ve nüfus idaresi ayni binadadir. Buna ragmen sanigin nüfus kaydinin gelmemesi sebebiyle durusmalar ertelenir durur.


Önemli olan mahkemenin veya karakolun birbirine ne kadar uzak veya yakın oluşu değil, belirli bir iletişim sisteminin kurulmuş olup olmayışı, bunun içinde belirli standartların oluştrurulup oluşturulmadığı.

Alıntı:
Adresini bile bilmedigi, tanimadigi bir kimsenin verdigi çeki kabul etmek ve sonra devlete dönerek :
- Dolandiriciyi bul; hem de simdi bul, demek haksizlik degil mi ?
- Çekin karsiligi çikmazsa ne olacak, diye düsünmemek basiretsizlik degil mi?

Ayrica, emniyet ve jandarma hakkindaki bilgilerinizi yeniden gözden geçirmenizi dilerim .


Sayın Bir Dost, belkide değil yüzde yüz haklısınız, birileri ile alış veriş yapanların diğerini tanıması ve güvenilir olup olmadığını araştırması gerekir. Bu aslında her iş adamının yapması gereken bir şey. Bunu yapmayan basiretsizdir demek bence biraz abartılmış bir görüş. Ticaret aslında risiko gerektiren bir uğraşıdır. İster tanıdğı birisi ile ister yabancı birisi ile olsun, ticaret yapan herkes bir rizikoya girer. Bir hukuk devletinde birbirileri ile ticaret yapanların, özellikle tüccarların, birazda adalete ve vatandaşlar arasındaki ilişkileri düzenliyen devlete ve o devletin gerektiğinde onu koruyacağına güvenmesi gerekir. Eğer devlet ve hukuk kişiye bu güvenceyi veremiyorsa ve herşeyi taraflara bırakıyorsa, taraflar kendi haklarını kendileri aramaya başlarki, o zaman hukuk kurallarının bağlayıcılğının bir anlamı kalmaz. Yahutta herkes sadece bildikleri ve tanıdıkları ile ticaret yapar, o zamanda dışa açılmayı başka devletlerle ticari ilişkilere girmeyi felan unutalım derim.


Saygılarımla