Mesajı Okuyun
Old 25-09-2006, 08:34   #23
gerunsal

 
Varsayılan

Sayın ahmetsacit;

Öncelikle sizinde dile getirdiğiniz gibi erkler arasındaki ayrım bir işbölümünden ibarettir. Özellikle yasama ve yürütme erkleri arasındaki ayrımın hassasiyeti burada önem taşımaktadır. Şahsınızın dile getirdiği gibi bu iki erkin bir biri üzerinde denetleme ve karşılıklı sorumluluk kuralları olmazsa olmaz hususlardır. Anayasanın öngördüğü iki başlı yürütme ve yasama organı anayasadaki hükümler göz önüne alındığında bahsettiğiniz yönetim modeline uymaktadır - bir husus hariç- Yasama organının yürütme organı üzerindeki denetim hakkı tamamen bakidir. Ancak Anayasa erklerin birlikteliğinden ayrımına doğru bir yol izlediği için yürütme erkinin daha da güçlendirilmesinde yarar görmüştür. Bu güçlendirme ise esas olarak sadece yürütmenin bir kanadı üzerinde toplanmıştır. Yürütmenin kabine kanadı tamamen -başta gensoru ve güven oylamaları olmak üzere- yasama organın denetimi altına alınmış ve her şeyden önce kabine yasama organına karşı siyasi sorumlulukla donatılmıştır. Bunun yanı sıra yürütmenin diğer kanadı olan ve söz konusu sistemin özünde tamamen sembolik anlam taşıyan cumhurbaşkanın sorumsuzluğu kabul edilmekle birlikte getirilen sistemde cumhurbaşkanının sorumluluğu hele hele siyasi sorumluluğunun kabulünün imkanı yoktur. Yasama organı tarafından göreve getirilen tekrar seçilme hakkı tanınmayan ve görev süresi Anayasaca sabit bir cumhurbaşkanına siyasi sorumluluk yüklemek ne kadar gerçekçiliği ifade eder? Bu haliyle aslolan cumhurbaşkanın sorumsuzluğu konusu değil model sisteme göre abartılmış yetkileridir. Kabul edilen sistem erklerin yumuşak ayrılığına dayanan ve iki başlı bir yürütmeyi öngören parlamenter rejim ise bu durumda yapılması gereken öncelikle cumhurbaşkanın sorumsuzluğunu tartışmak yerine kendisine anayasa tanınmış yetkilerin çokluğunu tartışmaktır. Söz konusu yetkiler normal ölçütlere indirildiğinde diğer bir değişle cumhurbaşkanlığı makamı sistemin özünde olduğu gibi sembolik bir makam olduğunda kendisine tanınan ve görevinden kaynaklanan yargı bağışıklığının da bir sorun olması imkansız hale gelecektir.

Cevabi yazınızda Anayasa'nın 2. maddesinin Anayasa'nın diğer hükümleri ile çelişki halinde olduğunu vurgulamışsınız. Aslında bu konu da sizle hemfikiriz. AY md 159 AY md. 2 ile elbette çelişki oluşturmaktadır. Ancak buradaki çelişki söz konusu hükümde yer alan kurul kararlarına tanınan yargı bağışıklığı değil söz konusu kurulun baştan sona oluşum tarzında yatmaktadır. Başta Adalet Bakanın başkanlığında ve Adalet Bakanlığı binasında toplanıp karar alan Adalet Bakanlığı Müsteşarının doğal üyesi olduğu ve hakim ile savcı gibi yargılamanın birbirinden tamamen ayrı olması gereken iki temsilcisini aynı kurum altında toplayan bir oluşum hukuk devletinin açık ihlalidir. Böylesine bir kurumun verdiği hangi kararın hukukiliğinden bahsetmek yerinde olur ki? Bu kurum baştan düzenlendiğinde tamamen hakimler tarafından kendi aralarında seçim yoluyla toplandıklarında verilen kararın tekrar başka bir hakim tarafından tetkikine gerek duyulacak mıdır?

İlk yazımda belirttiğim üzere asıl hukuk devleti ilkesine aykırılık anayasaca kurum ya da kurullara tanınmış olan yargı bağışıklığı değil bu kurum veya kurulların oluşumları ya da taşıdıkları gereğinden fazla yetki de kendini göstermektedir. Bu haliyle mevcut kurumlar ya da kurullar ile bahse konu yetkileri baki kaldığı sürece gerek anayasanın tamamının gerek belli başlı birkaç hükmünün değiştirilerek hukuk devletine geçerlilik tanınacağı savı mesnetsiz kalmaktadır.