Mesajı Okuyun
Old 07-03-2005, 13:48   #8
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/3334
K. 2004/4527
T. 8.4.2004
• BOŞANMA DAVASI ( Davalı Eşin Azda Olsa Kusurunun Olması Daha Fazla Kusuru Olan Eşinde Açma Hakkı Olduğu )
• KUSURLU EŞ ( Boşanma Davası - Davalı Eşin Azda Olsa Kusuru Olması Halinde Daha Fazla Kusuru Olan Eşinde Açma Hakkı Olduğu )
• EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI ( Boşanma Davası Açan Eşin Tamamen Kusurlu Olması - Davalı Eşin Kusurunun Olmaması Nedeniyle Davanın Reddi Gereği )
• BOŞANMANIN EKİ ( Maddi Manevi Tazminat Ve Yoksulluk Nafakası Talepleri - Harca Tabi Olmadıkları )
• MADDİ MANEVİ TAZMİNAT VE YOKSULLUK NAFAKASI TALEPLERİ ( Boşanmanın Ferileri Olması Nedeniyle Dava Kesinleşinceye Kadar İstenebileceği - Harca Tabi Olmadıkları )
4722/m.1
743/m. 4,118,134,174
818/m. 42,44
4787/m. 4/1
4721/m.186,494
ÖZET : Boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusuru bulunan tarafın dahi dava açma hakkı vardır. Ancak boşanmaya karar verilebilmesi için az da olsa davalının kusurunun varlığı ve bunun saptanması kaçınılmazdır. Somut olayda, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki, davalının hiçbir kusuru yoktur. Bu durum karşısında boşanma davasının reddi gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : A-Harcı, kaydı bulunmayan koca vekilinin temyiz dilekçesinin incelenmesine yer olmadığına;

B-Kadın vekilinin temyizine gelince;

1-Kocanın davası yönünden,

4722 sayılı kanunun 1.maddesi hükmü de dikkate alındığında olaya 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin uygulanması gerekir.

a-Boşanmaya yolaçan olaylarda eşini bakire çıkmamakla suçlayıp onu kovan koca tam kusurludur.

Bilindiği gibi genel boşanma nedeniyle ilgili Medeni Kanunun 134.maddesinin eski şeklinde ( ifadesinde ) şiddetli geçimsizliğe ilişkin boşanma davası, ilke ( unsur ) olarak doğrudan kusura dayanmıyor görünse de ikinci fıkrası ile dava hakkını kusuru olmayan yada, daha az olan tarafa tanımak suretiyle kusuru gizli bir unsur haline getirmiştir. Nitekim ilk bakışta dava hakkına yönelik görünse de, söz konusu 134.maddenin eski biçiminde, kusura ilişkin hükmün böylesine "katı bir tarzda uygulanması şikayetlerin odak noktasını teşkil etmişti" ( 3444 sayılı kanunun Hükümet tasarısı 4. madde gerekçesi ) İşte bu ve benzer düşüncelerle 3444 sayılı kanun, Medeni Kanunun 134.maddesini değiştirirken, kusur unsurunun boşanmada yarattığı güçlüğü önemli ölçüde hafifletmiş; kusur yerine evlilik birliğinin onarılmaz bir biçimde sarsılmasına önem vermiş,özetle kusurlu eşe de dava açma hakkı tanımıştır.

Ne varki, bu değişikliği tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemiyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir.

Öyle ise Medeni Kanunun 134.maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz yada az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşan maya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır.

Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tesbiti dahi tek başına boşanma kararı verebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çoçuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır. ( M.K.134/2 )

Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne varki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Ancak kocanın davası yönünden karşı temyiz bulunmadığından bu konuda hataya işaret edilmekle yetinilmiştir.

2-Kadının kendi davası yönünden;

a-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre sair temyiz itirazları yersizdir.

b-Boşanmaya neden olan olaylarda koca tam kusurlu, kadın kusursuzdur.

Türk Medeni Kanununun 174/1. maddesi mevcut veya beklenen bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kusursuz yada daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceğini, 186. maddesi, evi birlikte seçeceklerini, birliğin giderlerine güçleri oranlarında emek ve mal varlıkları ile katılacaklarını öngörmüştür. Toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda maddi tazminat isteyen eşin diğerinden daha ziyade kusurlu olmadığı anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu bu eş, en azından diğerinin maddi desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi ( MK.Md,4 BK.Md.42 ve 44 ) dikkate alınarak kadın yararına uygun miktarda maddi tazminat verilmelidir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.

c-Davalı-davacı kadın tarafından açılan ve birleştirilen dava kabul edildiğine göre kadının yaptığı masrafların tamamının davacı-davalı kocadan alınması gerekir. Bu yön dikkate alınmadan boşanmanın eki niteliğindeki taleplerin kısmen kabul edildiğinden bahisle yazılı şekilde ret ve kabule göre oranlama yapılarak hüküm kurulması doğru değildir.

d-Boşanma davası içinde vaki ve boşanmanın feri niteliğinde olan Türk Medeni Kanununun 175. maddesinde ifade edilen yoksulluk nafakası, aynı Kanunun 174. maddesinde yazılı maddi manevi tazminat istekleri harca tabii değildir. İsteğin karar verilinceye kadar davanın her safhasında yazılı veya sözlü olarak yapılması yeterlidir.

Yine bu taleplerin kabulü veya reddi halinde yararına hüküm verilen yada karşı taraf lehine vekalet ücretine de hükmedilemez.

Şu halde tazminat ve nafaka üzerinden nisbi harç alınması doğru olmadığı gibi, ret edilen maddi tazminat nedeniyle koca lehine vekalet ücreti takdiri de hatalıdır.

3- 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4/1 maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kitabından ( MK. md. 118-494 ) kaynaklanan bütün davaların Aile Mahkemesinde bakılacağını, geçici l. maddesi de; sonuçlanmamış davaların yetkili ve görevli aile mahkemesine devredileceğini hükme bağlamıştır. Karar bozulmakla sonuçlanmamış hale gelmiştir. Bu açıklama karşısında işin görev yönünün de düşünülmesi zorunludur.

SONUÇ : Koca vekilinin temyiz dilekçesinin A bendinde açıklandığı üzere incelenmesine yer olmadığına, hükmün B/2-b,c,d bentlerinde belirtilen nedenlerle kadın yararına BOZULMASINA, davalı-davacı kadının diğer temyiz itirazlarının ise B/2-a bendinde açıklanan nedenlerle ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 08.04.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.