Mesajı Okuyun
Old 18-12-2014, 11:47   #81
Av.Evran KIRMIZI

 
Varsayılan

Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu

Esas : 2013/10-1660
Karar : 2014/556
Tarih : 30.04.2014



Özet:



Taraflar arasındaki "menfi tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sakarya İş Mahkemesi'nce davanın yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle reddine dair verilen 25.09.2012 gün ve 2012/665 E. 2012/963 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, YARGITAY 10. Hukuk Dairesi'nin 22.01.2013 gün ve 2012/21903 E. 2013/646 K. sayılı ilamı ile;

"…Hakkında verilen boşanma kararı 1994 yılında kesinleşen davacıya, 1986 yılında yaşamını yitiren 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu kapsamındaki iştirakçi babası üzerinden hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla, anılan Kanun hükümlerine göre bağlanan yetim (ölüm) aylığının, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığının belirlendiği gerekçesiyle davalı Kurumca gerçekleştirilen işlemle 01.11.2008 günü itibarıyla kesilerek, anılan tarihten itibaren yersiz ödendiği ileri sürülen aylıklar yönünden borç tahakkuku işlemi tesis edildiği anlaşılmaktadır.

Davanın yasal dayanağı niteliğinde olan ve 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun "Gelir ve aylık bağlanmayacak haller" başlığını taşıyan 56 ncı maddesinin ikinci (son) fıkrasında, "Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır." düzenlemesine yer verilmiş olup, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda yer almamakla birlikte ilk kez 5510 s. Kanunla getirilen bu hükmün Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istemiyle yapılan başvurunun, Anayasa Mahkemesi'nin 15.12.2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 28.04.2011 gün ve 2009/86 Esas - 2011/70 Karar sayılı kararıyla reddedildiği, dolayısıyla iptal edilmeyen fıkranın yürürlükte olduğu belirgindir.

Şu durumda; 5510 s. Kanunun "Uyuşmazlıkların çözüm yeri" başlıklı 101 inci maddesinde, bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan durumlarda, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceğinin belirtilmiş olması, 5510 s. Kanunun 56 ncı maddesinin ikinci fıkrasına koşut/benzer herhangi bir düzenlemenin 5434 s. Kanunda yer almaması, taraflar arasındaki çekişmenin 5510 s. Kanun hükümlerinin uygulanmasından kaynaklandığının belirgin olması karşısında, bu tür davalarda adli yargı ve giderek iş mahkemelerinin görevli olduğu açıktır. Danıştay da istikrar kazanmış uygulamalarında, aynı gerekçelerle iş mahkemelerinin görevli olduğuna karar vermektedir( Danıştay 11. Daire, 2011/ 1216-4598, 2011/ 6745 - 3427).

Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmak suretiyle, davanın esas yönünden incelemesine geçilerek, ayrıntıları bozma ilamında açıklandığı üzere tüm kanıtlar toplandıktan sonra yapılacak irdelemeyle elde edilecek sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, mahkemece yanılgılı değerlendirmeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup BOZMA nedenidir.

O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…"

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, kurum işleminin iptaliyle kesilen ölüm aylığının devamı ve menfi tespit istemlerine ilişkindir.

Mahkemece, "5434 sayılı Yasaya tabi olanlar yönünden, 5434 s. kanuna tabi oldukları müddetçe bu yasa hükümleri uygulanacağından, almakta oldukları dul ve yetim aylıklarının ödenmesine devam edileceği, davacıya bağlanan davaya konu aylığın kesilmesi işlemi 5434 sayılı yasa hükümlerine tabi olduğundan uyuşmazlıkların çözümünde 5510 sayılı yasa hükümleri uygulanamayacağından İş Mahkemesinin görevli olmadığı, davanın idari yargıda açılması gerektiği" gerekçesiyle "davanın yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle reddine" dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur. Yerel mahkemece, önceki gerekçeler tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme hükmü, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlık; yargı yoluna ilişkin olup, eldeki davada adli yargı mercilerinin mi yoksa idari yargı mercilerinin mi görevli olduğu, noktasında toplanmaktadır.

Davanın yasal dayanağı 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 56 ncı maddesinin ikinci fıkrasıdır.

5510 s. Kanun'un "Gelir ve aylık bağlanmayacak haller" başlıklı 56 ncı maddesinde;

"…Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96'ncı madde hükümlerine göre geri alınır…" düzenlemesi yer almaktadır.

01.10.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan ve sosyal güvenlik mevzuatının temelini teşkil eden; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunuyla 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu'nda yer almayan dava konusu düzenleme ilk kez, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda yer almıştır.

Düzenlemeyle ölen sigortalının kız çocuğu veya dul eşi yönünden, boşanılan eşle boşanma sonrasında fiilen birlikte olma durumunda, ölüm aylığının kesilmesi ve ödenmiş aylıkların geri alınması öngörülmektedir. Buna göre, daha önce sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, boşanılan eşle fiilen birlikte yaşama olgusu, gelir veya aylık kesme nedeni ve bağlama engeli olarak benimsenmiştir.

Bilindiği üzere, 5510 s. Kanun'un 56/2 nci maddesinin Anayasası'nın 2, 5, 10, 11, 12, 17, 20, 35, 60 ve 138 inci maddelerine aykırılığı iddiasıyla maddenin iptali talebiyle başvurular yapılmış ise de, Anayasa Mahkemesi bu başvurular üzerine yaptığı değerlendirme sonucunda 28.04.2011 gün 2009/86-70 sayılı kararında, hükmün Anayasa'nın 2, 10, 60 ve 65 inci maddelerine aykırı olmadığı; 5, 11, 12, 17, 20, 35 ve 138 inci maddeleriyle ilgisinin olmadığı belirtilerek, başvuruların reddine karar vermiştir.

Yeri gelmişken, maddenin zaman bakımından uygulanması yönünden 5510 s. Kanun'un Geçici 1 ve 4 üncü maddelerinin değerlendirilmesinde de zorunluluk bulunmaktadır.

5510 s. Kanun'un "Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin bazı geçiş hükümleri" başlıklı Geçici 1 inci maddesi;

"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunuyla 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4'üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ve bu Kanunla mülga 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4'üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4'üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında kabul edilir.

17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 s. kanunlara göre bağlanan veya hak kazanan; aylık, gelir ve diğer ödenekler ile 8/2/2006 tarihli ve 5454 s. Kanunun 1'inci maddesine göre ödenmekte olan ek ödemenin verilmesine devam edilir. Bu gelir ve aylıkların durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümleri uygulanır…

Bu Kanunun 4'üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerine göre sigortalı sayılanlara ve bunların hak sahiplerine bağlanmış olan aylık ve gelirler, 55'inci maddenin ikinci fıkrasına göre artırılır…"

şeklinde düzenleme içermektedir.

5510 s. Kanun'un "5434 s. Kanuna ilişkin geçiş hükümleri" başlıklı Geçici 4 üncü maddesinde ise:

"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 8/6/1949 tarihli ve 5434 s. Kanuna göre; aylık, tazminat, harp malullüğü zammı, diğer ödemeler ve yardımlar ile 8/2/2006 tarihli ve 5454 s. Kanunun 1'inci maddesine göre ek ödeme verilmekte olanlara, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 s. Kanunda kendileri için belirtilmiş olan şartları haiz oldukları müddetçe bunların ödenmesine devam olunur. Ancak, 5 ila 10 yıl arasında fiili hizmet süresi olan iştirakçilerden dolayı dul ve yetim aylığı almakta olanların, aylık ve diğer ödemeleri, bu Kanunun 32 nci, 34'üncü ve 37'nci maddelerindeki şartları haiz oldukları müddetçe devam edilir.

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce iştirakçiliği sona erenlerden tahsis talebinde bulunacaklar ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 s. Kanun hükümlerine göre tahsis talebinde bulunanlardan işlemleri devam edenler hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 s. Kanun hükümlerine göre işlem yapılır…

Bu Kanunda aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde; iştirakçi iken, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla bu Kanunun 4'üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına alınanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 s. Kanun hükümlerine tabi olarak çalışmış olup bu Kanunun 4'üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine tabi olarak yeniden çalışmaya başlayanlarla bunların dul ve yetimleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 s. Kanun hükümlerine göre işlem yapılır.

Bu madde kapsamına girenlerin aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ilgi devamı, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlarla emeklilik ikramiyeleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 s. Kanun hükümlerine göre işlem yapılır ve bu maddenin uygulanmasında mülga 2829 s. Kanun hükümleri ayrıca dikkate alınır. (Ek cümle: 16/6/2010-5997/10 md.) Ancak, Polis Akademisinde öğrenim görmekte olan öğrencilerin yetim aylıkları bu öğrenimleri süresince kesilmeksizin ödenmeye devam edilir..." düzenlemelerine yer verilmiştir.

Anılan geçici maddelerle kanun koyucu tarafından, 5510 s. Kanun'un yürürlüğü öncesinde sosyal güvenlik kanunları uygulanmak suretiyle hak sahiplerine bağlanan gelir veya aylığın, durum değişikliği sebebine bağlı olarak kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, yine anılan hükümlerinin esas alınması gerektiğinin benimsendiği anlaşılmaktadır. Söz konusu kanunlarda, boşanılan eşle fiili olarak birlikte yaşama olgusu, gelirin veya aylığın bağlanması engeli veya kesilmesi nedeni olarak öngörülmediğinden, 56 ncı maddenin zaman bakımından uygulanması hususu da çözüme kavuşturulmalıdır.

Bilindiği üzere, kanunların geriye yürümesi veya yürümemesi konusunda mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur. Ancak, toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta, kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide kanunların geriye yürümemesi esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek özel hukuk ve gerekse kamu hukuku alanında, kural olarak her kanun, hukuk güvenliğinin de gereği olarak ancak, yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır, o tarihten önceki zamana rastlayan olaylara ve ilişkilere uygulanmaz.

Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralının istisnalarından birini de kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin kurallar oluşturmaktadır. Beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar yönünden de kanunların geriye yürümesi söz konusudur (Necip Bilge, Hukuk Başlangıcı, 14. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2000, sh: 193-194; A.Şeref Gözübüyük, Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, 18. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2003, sh: 73) (HGK'nun 13.10.2004 gün ve 2004/10-528 E., 2004/533 K.; 11.04.2012 gün ve 2012/10-149 E., 2012/241 K. sayılı ilamları).

Bu kapsamda, uyuşmazlığın kaynağı düzenlemenin zaman bakımından uygulanması bakımından yine 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "Dürüst davranma" başlıklı 2 nci maddesinde yer alan ve maddenin düzenleniş amacı olan dürüstlük kuralı çerçevesinde çözüme gidilmelidir.

4721 sayılı TMK'nun anılan 2 nci maddesi uyarınca:

"Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.

Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz."

Anılan madde uyarınca, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumayacağı gibi, hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı ilkesi de birlikte gözetilmek suretiyle, 5510 s. Kanun'un 56 ncı maddesi açısından 01.10.2008 tarihinden önce hakkın kazanıldığı durumlarda, anılan yasal düzenleme öncesinde, ilgililer her ne amaçla boşanmış olursa olsun, fiili birlikteliklerini 5510 s. Kanun'la getirilen yeni düzenleme sonrasında da sürdürdüklerinin veya sözkonusu düzenlemeden itibaren anılan tür ve nitelikte bir beraberliğe başladıklarının kanıtlanması durumunda, başka bir anlatımla fiili olarak birlikte yaşama olgusunun saptandığı durumlarda, anılan 2 nci madde kapsamında hakkın kötüye kullanımının varlığı kabul edilerek ilgililere gelir veya aylık tahsisi yapılmaması, bağlanan gelir veya aylığın kesilmesi gerekmektedir.

Yeri gelmişken, 5510 s. Kanun'un "Uyuşmazlıkların çözüm yeri" başlıklı 101 inci maddesi üzerinde de durulmalıdır.

Anılan madde: "Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür." hükmünü içermekte olup bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklarda iş mahkemeleri görevli bulunmaktadır.

Somut uyuşmazlığın incelenmesinde; davacıya, boşanma kararının verildiği 04.05.1994 tarihinden sonra, 01.06.1994 tarihi itibariyle 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu kapsamındaki iştirakçi babasından ölüm aylığı bağlandığı, Kurum yoklama memurlarının davacıya ait adreste yaptıkları tespit üzerine düzenledikleri rapor doğrultusunda, davacının boşandığı eşi ile birlikte yaşadığı gerekçesiyle 5510 s. Kanun'un 56/son maddesi gereğince bağlanan ölüm aylığının 01.11.2008 tarihi itibariyle kesildiği anlaşılmaktadır.

Buna göre; uyuşmazlık konusu ölüm aylığının iptali işlemi 5510 s. Kanun'un yürürlük tarihinden sonra gerçekleşmiş olduğundan, anılan Kanun'un Geçici 1 ve 4 üncü maddelerinin yukarıda belirtilen nedenlerle somut uyuşmazlıkta uygulanması gerektiğini kabul etmek mümkün değildir.

Öte yandan, iptali istenen işlem, 5510 s. Kanun'un 56/son maddesi gereğince yapılmış olduğundan aynı Kanun'un 101 inci maddesi gereğince uyuşmazlığın çözümünde iş mahkemeleri görevli bulunmaktadır.

Nitekim aynı ilke Hukuk Genel Kurulu'nun 12.03.2014 gün ve 2013/10-775 E. 2014/271 K ile 24.04.2013 gün ve 2012/21-1404 E., 2013/578 K. sayılı ilamlarında da aynı şekilde kabul edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nda yapılan görüşmeler sırasında; "5510 s. Kanun'un yürürlüğe girmesinden önce memur olarak çalışmakta olanlar, daha önce olduğu üzere 5434 s. Kanun hükümlerine tabi olacakları, bu durumda; 5510 s. Kanun'un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileriyle emekli sıfatıyla 5434 s. Kanun'a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilen işlem ve yapacağı muamelelerin "idari işlem" ve "idari eylem" niteliğini korumaya devam edeceği, dolayısıyla, bu idari işlemler hakkında hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davalarının; somut uyuşmazlıkta 5754 s. Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihte emekli kamu personeli iken vefat eden babasından dolayı kendisine yetim aylığı bağlanan ve boşandığı eşiyle beraber yaşadığının tespit edildiğinden bahisle yetim aylığının kesilmesine ve ödenen aylığın iadesine ilişkin davalı idare işleminin iptali istemiyle davacı tarafından açılan davanın, idari yargı yerinde görülmesi gerektiği" dile getirilmiş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle çoğunluk tarafından benimsenmemiştir.

Bu durumda, mahkemece işin esasına girilerek, birlikte yaşama olgusu yöntemince araştırılmak suretiyle, Kurum işleminin, 5510 s. Kanunun 56/son maddesine uygun olup olmadığının tespiti gerekmektedir.

O halde, yerel mahkemece aynı yönlere işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak, işin esasına girilmek gerekirken görevsizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.


S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 s. Kanun'un 30. maddesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici Madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 8/son maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 30.04.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Dava, Emekli Sandığı iştirakçisi iken vefat eden babasından dolayı yetim aylığı alan davacının, boşandığı eşi ile beraber yaşadığının tespit edildiğinden bahisle 5510 sayılı yasanın 56/son maddesi uyarınca yetim aylığının kesilmesine ilişkin kurum işleminin iptaliyle kesilen yetim aylığının devamı ve borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.

Yerel mahkemece, uyuşmazlığın çözümlenmesinin idari yargının görev alanına girdiği gerekçesiyle Yargı Yolu Yönünden davanın reddine karar verilmiş,

Kararın davacı vekilince temyizi üzerine Yüksek Özel Dairenin "Uyuşmazlığın 5510 Sayılı Yasanın 56/ son maddesinden kaynaklandığı, 5510 Sayılı Yasanın 101 inci maddesi uyarınca İş Mahkemesinin görevli olduğu" gerekçesiyle yerel mahkeme kararı bozulmuş,

YEREL MAHKEMECE yazılı gerekçeyle direnme kararı verilmesi üzerine sayın çoğunluk görüşü doğrultusunda, özel dairenin bozma ilamındaki gerekçeler benimsenmek suretiyle direnme kararı bozulmuştur. Sayın çoğunluğun bozma gerekçesine katılamıyorum.

Uyuşmazlığın yasal dayanağı 5510 sayılı yasanın 56/ son maddesi, 31.05.2066 gün ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda ilk kez düzenlenmiş olup, 5510 Sayılı Yasa, 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı yasalar kapsamındaki kişileri, geçici maddelerle korunan haklar dışında Sosyal Güvenlik ve Sağlık Hizmetleri yönünden yeni bir sisteme tabi kılmış, 5 farklı rejimi tek bir Sosyal Güvenlik sistemi altında toplamıştır.

5510 Sayılı Yasanın iptali amacıyla açılan davada Anayasa Mahkemesi 15.12.2006 gün ve 2006/111 - 112 sayılı kararıyla kanunun birçok maddesiyle birlikte, bu kanunun yürürlük tarihinden önce 5434 s. kanuna tabi olarak görev yapmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerini diğer sigortalılarla aynı sistemi tabi kılan hükümlerin iptaline karar vermiştir.

Daha sonra kabul edilen 17.04.2008 gün ve 5754 s. kanunla 5510 sayılı yasada yeni düzenlemeler yapılmış olup, 5434 Sayılı Kanuna İlişkin Geçiş Hükümleri başlıklı geçici 4/5 inci maddesinde " bu madde kapsamına girenlerin aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ilgi devamı, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlarla emeklilik ikramiyeleri hakkında bu kanunla yürürlükten kaldırılan hükümlerde dahil 5434 s. kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı" düzenlenmiştir.

5510 sayılı yasanın geçici 4/5 inci maddesine göre, 5754 sayılı yasanın yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, evvelce olduğu gibi 5434 sayılı yasa hükümlerine tabi olacaklar, bunların emeklileri bakımından da aynı kanun hükümleri uygulanmaya devam edecektir.
5754 s. kanunun yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile, emekli sıfatıyla 5434 s. kanuna göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlarla diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumu'nun tesis edeceği işlemler idari işlem niteliğini korumaya devam edecek, çıkan uyuşmazlıklarda da idari yargı görevli olacaktır.

İş Mahkemelerinin 5521 sayılı yasayla kurulmuş istisnai nitelikte özel mahkemeler oluşu, uyuşmazlığın yasal dayanağı olan 56/ son maddenin yer aldığı 31.05.2006 günlü 5510 sayılı yasanın birçok maddeleriyle birlikte 5434 sayılı yasaya tabi olarak görev yapmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerini diğer sigortalılarla aynı sisteme tabi tutan hükümlerin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi, 17.04.2008 tarihli 5754 sayılı yasayla 5510 sayılı yasaya eklenen geçici 4 üncü maddeyle yasanın yürürlüğünden önce 5534 sayılı yasaya tabi olanlar yönünden aynı kanun hükümlerinin uygulanmasına devam edileceğinin düzenlenmesi karşısında uyuşmazlığın çözümü idari yargının görev alanına girmektedir.

Sayın çoğunluğu, uyuşmazlığın yasal dayanağı 56/son maddenin 5510 sayılı yasada düzenlenmesi nedeniyle adli yargıyı görevli kabul eden görüşüne, 56/son maddesindeki hususların düzenlendiği 5510 sayılı yasa dışında başka bir Sosyal Güvenlik mevzuatının bulunmaması, 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı yasalarla oluşturulan Sosyal Güvenlik Kurumlarının ilga edilmiş olması karşısında, katılmak mümkün değildir.

Diğer taraftan 5510 sayılı yasanın geçici 4 üncü maddesine göre 5434 sayılı yasadan kaynaklanan aylıktan kesilmesi nedenlerine karşı açılacak davalarda idari yargıyı görevli kabul ederken, 5510 sayılı yasanın 56/son maddesinden kaynaklanan davalarda ise adli yargıyı görevli kabul etmek, aynı hukuki statüde ve emeklilik rejimine tabi bulunan kişileri, idari işlem gerekçesine göre farklı yargı kollarında yargılamak gibi kabul edilemez bir sonuç ortaya çıkmaktadır.

Açıklanan nedenlerle 31.05.2006 gün 5510 sayılı yasanın 56/son maddesinin yürürlüğünden sonra yürürlüğe giren 17.04.2008 gün 5754 sayılı yasayla 5510 sayılı yasaya eklenen geçici 4 üncü madde hükümleri uyarınca uyuşmazlığın çözümü idari yargının görev alanına girdiğinden Direnme kararının Onanması yerine yazılı şekilde Bozulmasına ilişkin sayın çoğunluk görüşüne karşıyım.