Mesajı Okuyun
Old 29-01-2008, 15:09   #6
Kadir COŞKUN

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi

Esas : 2000/3170
Karar : 2000/6471
Tarih : 06.07.2000

ÖZET : Fesihten dönme kararının, TTK.nun 549. maddesinde belirtilen gerekli toplantı ve karar nisabı ile alınmadığı anlaşılmasına göre, toplantı ve karar nisabı oluşmayan hallerde ise, ortaklar kurulunca alınan kararlar da yok hükmünde sayılacağından, bu tür kararların iptali davalarının da, belli sürelere tabi tutulması mümkün değildir.
(6762 s. TTK. m. 513, 516, 517, 536, 549)

KARAR METNİ :
559 {TÜRK TİCARET KANUNUNUN BAZI MADDELERİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME } (RG: 22326-27/06/1995)

(HGK. Kararı - 25.2.1987 tarih ve E. 1986/11 -211, K. 1987/120 s.)

Taraflar arasındaki davanın (Alaplı Asliye Hukuk Mahkemesi)nce görülerek verilen 28.9.1999 tarih ve 1998/193-1999/131 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi duruşmalı olarak davacılar vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için belirlenen 27.6.2000 günde davacılar avukatı ile davalılar avukatı gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve

yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacılar vekili, müvekkilleri ve davalıların ortağı oldukları D.... Petrol İşit. Ltd. Şti.nin ortaklar kurulunca oybirliği ile feshine karar verilip, tasfiye işlemine başlanıldığını, bu sırada davalıların müvekkillerinin muvafakatlerini almadan tasfiye kararını kaldırıp, Ticaret Sicili´ne usulsüz olarak tescili başardıklarını, tasfiye süresindeki şirketin başka amaç ile karar alamayacağını, gerekli şartlar olmadan ve nisapsız olarak karar alındığını ileri sürerek, şirketin sicilden terkinine, sadece tasfiye ile ilgili işlemleri yapabileceğinin tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekili, şirketin sermayesini yasa ile belirtilen miktara yükseltemediği için tasfiye sürecine girdiğini, ancak, 559 sayılı KHK.nın 2. maddesi ile tanınan ek süreden istifade edilerek müvekkillerince yasanın aradığı şartlar ve nisaplar dahilinde sermaye arttırımı yapılarak tasfiyeden dönüldüğünü savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia ve savunmaya, toplanan delillere nazaran, sermayesini yasa ile belirlenen sınır dahilinde yükseltemeyen şirketin tasfiye sürecine girdiği, ancak, bu arada 559 sayılı KHK ve 4366 sayılı Kanun gereğince sermaye arttırımına ilişkin tanınan ek süre nedeniyle ortakların sermaye arttırımı için toplantıya çağrılıp, 10.8.1998 ve 11.8.1998 tarihli üçte ikiyi aşan ortaklar kurulu kararı ile tasfiyeden dönülüp sermaye arttırımına karar verildiği, bu şekildeki alınan kararın gerek TTK.nun 513, 516, 517, 536. maddelerine ve gerekse anasözleşmenin sermaye arttırımını düzenleyen 12. maddesine uygun olduğu, öte yandan, ortaklar kurulu kararına karşı açılan davanın 3 aylık hak düşürücü sürede de açılmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere uyuşmazlık fesih kararı alarak tasfiyeye giren bir limited şirketin, bu aşamada alacağı yeni bir kararla fesih ve tasfiyenin kaldırılarak yeniden ticari hayatına (faaliyetlerine) devam edebilip edemeyeceği noktasında odaklanmaktadır.

Öncelikle tespit olunması gereken husus, davalı şirketin feshinin hangi gerekçeye dayandığıdır. Şirketin feshine ilişkin 4.3.1997 tarihli kararın gerekçesi, TTK.nun 549/2. fıkrası olarak gösterilmiştir. Bu gerekçe ise, şirket sermayesine ilişkin olmayıp, şirketin ortaklarının iradeleri ile şirket faaliyetine son vermekten ibarettir. Bu sebeple fesihten dönüş kararında yer alan (sermaye artırımına) dayalı gerekçe, önceki feshin gerekçesi olarak gösterilmesinin hukuki dayanağı olamaz.

Meri T. Ticaret Kanunu´nda ne Limited, ne de Anonim şirketlerde fesih kararı alındıktan sonra bu kararın kaldırılarak şirket tüzel kişiliğinin devam edebileceğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Doktrinde ise, konu tartışmalıdır. Yabancı ülkelerdeki doktrin görüşleri konuyu, tartışmalı gördükleri gibi İsviçre, Fransa ve Almanya Yüksek Mahkemeleri de farklı görüşlere sahip bulunmaktadırlar. Türk doktrininde ise, konuya önce Prof. Dr. H. Arslanlı değinmiş, daha sonra da Prof. Dr: Ü. Tekinalp açıklık getirmiş bulunmaktadır. Anılan bilim adamları, Türk Hukuku açısından mutlak ve amir niteliği taşımayan fesih sebepleri dışında kalan fesih hallerinde, şirket genel kuruluna önceki fesih kararını kaldırmak yetkisinin tanınması gerektiği görüşünü benimsemektedirler. (Bkz. Prof. Dr. H. Arslanlı, Anonim Şirketler III., Sh. 154 ved. Prof. Dr. Ü. T. Tekinalp, (Poroy/Çamoğlu) Ortaklıklar Hukuku, 2. Cilt, Sh. 152 vd.).

Gerçekten de emredici hükümlere aykırılık sebebiyle oluşan fesih halleri dışında, ortak çoğunluğunun iradesi ile oluşan şirket faaliyetine son verme kararının aynı koşullar çerçevesinde geri alınmasına olanak tanınması tüzel kişilik ve özellikle ticari amaçlı şirketler hukuku açısından aksine ve açıkça yasal bir engel olmadıkça olumlu olarak bakılması gerekir. Nitekim, Yargıtay HGK.nun 25.2.1987 gün ve Esas 1986/11-211 Karar, 1987/120 sayılı kararında anonim şirketin süresinin bitmesine rağmen fiilen ticari faaliyetine devam etmesi halinde şirket genel kurulunca şirketin devamına karar verilmesinin mümkün olduğu düşüncesi benimsenmiştir. Aynı ilkeler yine bir sermaye şirketi olan limited şirketler bakımından kabulü gerekir.

Bu genel açıklamalardan sonra dava konusu olaya dönüldüğünde, davalı limited şirket iradi olarak fesih kararı aldığına göre, tasfiye devam ederken ortaklar kurulunca fesih ve tasfiyenin kaldırılmasına olanak tanımak doğru bir yaklaşımdır ve mahkemenin ilke olarak bu görüşü benimsemesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Ne varki, dava konusu olayda bu kararın hangi çoğunlukla alınması gerektiği önem taşımaktadır. Zira yukarıda da değinildiği üzere fesih kararı TTK.nun 549/2. maddesine dayandırılmış ve fesih kararı da oybirliği ile alınmış bulunmaktadır. Fesih ve tasfiyenin kaldırılmasına ilişkin karar ise, 2/3 çoğunluğa dayalıdır. Limited şirketlerde, şirketin feshine karar alınabilmesi için TTK.nun 549. maddesinde, sözleşmede aksine hüküm olmadıkça 3/4 toplantı ve karar nisabı aranmıştır.

O halde, fesih kararının geri alınmasında da en az bu çoğunluk oranlarının aranması taraflar arasındaki menfaatler dengesine uygun düşer. Şirketin feshine ilişkin 4.3.1997 tarihli karar, asgari sermayenin tamamlanamadığı gerekçesine dayalı olmadığına göre, bu kararın kaldırılmasında da aynı oranlara tabi tutulması gerekir. Yukarıda da değinildiği gibi, fesihten dönme kararındaki geriye yönelik gerekçe hukuken sonuç doğuramaz. O halde, fesihten dönmeye ilişkin 10.8.1998 günlü ortaklar kurulunun toplantı ve karar nisaplarında 559 sayılı KHK.nın geçici 2. maddesinde getirilen düşük nisabların dikkate alınması mümkün olmadığı gibi, olağan anasözleşme değişikliklerinde uygulanması gereken TTK.nun 513. maddesinde öngörülen 2/3 nisabında bu olayda uygulama olanağı yoktur.

Yukarıda yapılan açıklamalar karşısında, fesihten dönme kararının gerekli toplantı ve karar nisabı ile alınmadığı ortaya çıkmaktadır. Toplantı ve karar nisabı oluşmayan hallerde ise ortaklar kurulunca alınan kararlar yok hükmünde sayıldıklarından bu tür kararların iptali davaları belli sürelere tabi tutulması da mümkün olmadığına göre, mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş ve kararın bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacılar yararına (BOZULMASINA), 100.000.000 lira duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 6.7.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak : YKD Ağustos 2004 Sayfa: 1226