Mesajı Okuyun
Old 21-07-2010, 16:52   #7
Av.Nur Hayat BURAN

 
Varsayılan

TALİH UYAR'DAN....

B-İCRANIN İADESİ: I-İlam hükmü yerine getirildikten -yani, ilam uygulandıktan- sonra, hüküm Yargıtayca bozulur ve borçlunun “h i ç” ya da “i l a m d a y a z ı l ı o l d u ğ u k a d a r” borcu olmadığı k e s i n b i r i l a m l a gerçekleşirse, ayrıca mahkeme kararına gerek kalmaksızın, icra; tamamen (borçlunun hiç borcu olmadığının gerçekleşmesi halinde) ya da kısmen (borçlunun ilamda yazılı olduğu kadar borcu olmadığının gerçekleşmesi halin-de) eski haline getirilir (iade olunur).

Burada dikkat edilecek husus, hükmün Yargıtayca bozulması halinde icra hemen iade edilecek değildir. İcranın iadesi için, hükmü veren mahkemenin, Yargıtayın bozma kararına u y a r a k “borçlunun (davalının) hiç veya o kadar borcu olmadığına” karar vermesi ve bu kararın k e s i n l e ş m e s i gerekir.

Mahkeme, Yargıtayın ‘bozma kararı’na uymaz ve ‘eski kararında ı s r a r ederse’ icranın iadesi sözkonusu olmaz. Bu durumda -yukarıda belirttiğimiz gibi, ısrar kararı kesin-leşinceye kadar- icranın durdurulması gerekir.

Yargıtay, takip dayanağı ilamı “görev” yönünden bozmuş ve bu karar kesinleşerek, mahkeme “görevsizlik” kararı verip davayı reddetmiş ve bu red kararı kesinleşmişse, borçlu İİK. mad. 40/II hükmünden yaralanarak, bozulan ilam gereğince ödediklerinin kendisine iade-sini sağlayabilir mi? Kanımızca, bunda kuşkuya düşmemek gerekir. bu konuda; “g ö r e v - s i z l i k k a r a r ı, borçlunun borçlu olmadığını göstermez. Bu nedenle, borçludan tahsil edilen paranın borçluya iadesi talebi kabul edilemez. Borçlunun ödediği paranın borçluya ia-de edilebilmesi için, görevli mahkemeden böyle bir borcun olmadığına karar verilmiş olması ve bunun da kesinleşmiş bulunması gerekir” şeklindeki görüş hatalıdır. Davalının borçlulu-ğunu saptayan hüküm Yargıtayca “görev” yönünden bozulup da bu karar kesinleşince, davalı-nın “b o r ç l u” sıfatı da ortadan kalkar. Davacı (alacaklı), “görevsizlik kararı”nın kesinleşme-sinden sonra, görevli mahkemeye başvurmazsa, davalı (borçlu) ne yapacaktır? Bu durumda, davalının (borçlunun) “geri alma (istirdat) davası” açmasını önermek kanımızca İİK. mad. 40/II hükmüne aykırı olur. Gerçekten, böyle bir öneri hem İİK. mad. 40/II’nin açık buyruğuna hem de pratik gereksinmelere ters düşer. “İlamların icrası” her icra dairesinden istenebilece-ğinden (İİK. 34), alacaklının görevsiz mahkemeden aldığı bir ilamı kendi ikametgahının bu-lunduğu yerde takip konusu yapması halinde, takip konusu borç borçludan alındıktan sonra, ilamın görev noktasından bozulması ve bu kararın kesinleşmesinden sonra, borçlunun –ödedi-ği parayı geri alabilmek için- “alacaklının ikametgahına kadar giderek- orada, davacı-alacaklı hakkında İİK. mad. 72’ye göre “geri alma (istirdat) davası” açmaya zorlanması hiç de adil bir çözüm şekli olmaz. Ayrıca, borçlunun açacağı böyle bir dava Yargıtayın “açılmasında hukuki yarar bulunmayan davaların reddedilmesi gerektiği” biçimindeki görüşüne ters düşeceği için, Yargıtayın bu tür davalara ilişkin kararlara bakmakla görevli Dairesince reddedilecektir.

Bütün bu nedenlerle, Yargıtay İcra ve İflas Dairesinin -yukarıdaki- hatalı gerekçeye dayanan icra mahkemesinin kararını onayan içtihadındaki görüşe katılmıyor, buna karşın yine aynı Dairenin daha önceki içtihadındaki görüşünün doğru olduğuna inanıyoruz…

Nitekim, doktrinde de, “Yargıtayın, hukuk mahkemesi hükmünü g ö r e v yönün-den bozması halinde, icra işlemleri olduğu yerde durur (İİK. mad. 40/I). Hukuk mahkemesi-nin bu bozma kararı gereğince g ö r e v s i z l i k kararı vermesi üzerine de, icra eski haline iade olunur (İİK. mad. 40/II)” denilmektedir.

Ayrıca belirtelim ki, yüksek mahkeme “takip dayanağı ilamın bozulmasından sonra davanın takip edilmemesi nedeniyle mahkemece ‘davanın açılmamış sayılmasına’ karar veril-miş olması halinde, bozmadan önceki ilam uyarınca alacaklı tarafından tahsil edilen paranın borçluya iade edilmesi gerekeceğini” isabetli olarak belirtmiştir…

“Görevsizlik kararı” konusunda az önce yapılan açıklamalar, icra edilen hükmün Yar-gıtayca “kamu düzenine ilişkin yetki kuralının ve kamu düzenine ilişkin olmamakla birlikte ke-sin bir yetki kuralının dikkate alınmamış olması nedeniyle” bozulmuş olması halinde de uygu-lanmalıdır. Aynı durum icra edilen hükmün Yargıtayca “kamu düzenine ilişkin ve kesin olma-yan bir yetki kuralının dikkate alınmamış olması nedeniyle” bozulmuş olması halinde de uy-gulanmalıdır. Çünkü, bu kurallar birer “dava şartı”dır…

II-Yargıtayın b o z m a k a r a r ı k e s i n l e ş t i k t e n ve bozulan karar i c r a d a-i r e s i n e verildikten sonra, bozulan karar gereğince daha önce alacaklıya ödenmiş olan para ya da ona teslim edilmiş olan mal, -ayrıca hükme (yani, mahkemeden, icra mahkemesinden bir karar almaya) gerek kalmadan- icra dairesince geri alınarak borçluya teslim edilir.

İcraya konulmuş olan ilam, Yargıtayca bozulduktan sonra, mahkemece verilen yeni kararın icra dairesine verilmesi üzerine, duran takibin yeni ilamın hüküm fıkrasına göre işle-me tabi tutulabilmesi için, icra dairesince yeniden “icra emri” tebliğine gerek yoktur.

Ayrıca belirtelim ki, “bozma kararı”ndan sonra verilen ve kesinleşen kararın mutlaka önceki takip dosyasına konularak işlem yapılması gerekir. Bu yeni karar, ayrı bir (ilamlı) takip konusu yapılamaz. Takip konusu ilam, Yargıtayca ö n c e “onandığı” halde, karar dü-zeltme istemi üzerine “bozulmuş” olabilir. Bu durumda da, İİK. mad. 40 hükmü uygulanır.

III-Borçluya -icra dairesince verilen yeni ilamın hüküm fıkrası gereğince- geri veril-mesi gereken mal harcanmış (istihlak edilmiş) ya da yok (telef) olmuşsa, malın ilamda yazılı olan bedeli, İİK. mad. 24/IV hükmü gereğince, alacaklıdan alınarak borçluya verilir.


İcra iade edilirken, üçüncü kişilerin iyiniyetle kazandıkları haklara zarar verilemez (İİK. mad. 40/III). Burada “iyiniyet”ten maksat, alacaklının haksızlığının üçüncü kişilerce bi-linmemesidir. Boşaltma ilamı üzerine, kiracı taşınmazı boşalttıktan sonra hüküm bozulur ve fakat bu arada mal sahibi taşınmazı üçüncü bir kişiye kiralamış bulunursa, üçüncü kişinin iyi-niyetli olup olmadığı hakkında eski ve yeni kiracılar arasında çıkacak uyuşmazlık genel mah-kemece çözümleneceğinden, icra müdürü icranın iadesini sağlamak için, üçüncü kişiyi taşın-mazdan tahliye edip, eski kiracıya borçluya teslim edemez.

Aynı şekilde, alacaklı, Yargıtayca bozulmuş olan hükmü -bozmadan önce uygulatarak- hüküm altına alınan şeyi ele geçirip üçüncü kişiye satmışsa, satın alanın o şeyi uyuşmazlık ko-nusu olduğunu bilerek aldığı iddiası, icra mahkemesinde değil, mahkemede incelenebilir. Ü-çüncü kişi aleyhine hüküm verilmedikçe, satın aldığı mal kendisinden geri alınamaz.

Bu durumda, icra müdürünün alacaklıdan taşınırın değerini alarak borçluya vermesi gerekir (İİK. mad. 24/IV).

Eğer ilamın bozulmasından önce hacizli mal satılmış (ve bozmadan sonra kesinleşen yeni hükümle borçlunun hiç borcu olmadığı saptanmışsa), alıcı takip alacaklısının gerçekten alacaklı olmadığını bilse bile, icradan satın almış olduğu mallar kendisinden -icranın iadesi yoluyla- geri alınamaz. Bu durumda, icra dairesinin, hacizli malın satış bedelinden alacaklıya ödemiş olduğu parayı alacaklıdan geri alarak, borçluya ödemesi gerekir. Yüksek mahke-me ; “eski malik lehine verilen tahliye kararının Yargıtayca bozulup, ‘davanın reddine’ dair verilen kararın kesinleşmesi halinde, kiracının eski malikin hukuki halefi olan yeni malike karşı icranın eski hale iadesini (yani; taşınmazın tekrar kendisine teslimini) isteyebileceğini” belirtmiştir…

İyiniyet asıl olduğundan (MK. mad. 3), üçüncü kişinin kötüniyetli olduğunu ileri sü-ren, bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür.

Takip konusu ilam bozulmadan önce, ilamda yazılı olan ve borçludan alınan para ala-caklı vekiline ödenmiş dahi olsa, takip konusu ilamın Yargıtayca bozulması üzerine, dosyadan ödenmiş olan para alacaklı vekilinden değil, alacaklıdan istenir. Paranın icra dosyasına geri verilmemesi halinde, parayı dosyadan almış olan v e k i l e karşı değil, a s ı l a l a c a k l ı y a karşı haciz işlemine başvurulur. Ancak, paranın iade edilmesi için alacaklı vekiline -vekil sıfatıyla- bildiri (muhtıra) çıkarılabilir…

IV-Maddenin “icranın durdurulması”na ilişkin birinci fıkrası gibi, “icranın iadesi” ne ilişkin fıkrası da, hem mahkeme ilamları hakkında ve hem de, icra mahkemesi kararlarının Yargıtayca bozulması halinde uygulanır.

İcra ve İflas Kanununun 366. maddesinin, 538 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki şeklinde, “nakız (bozma) kararı üzerine, icra ve iflas işlerinde 40. maddenin birinci fıkrası hükmü cari olur” (uygulanır) şeklindeki son fıkrası, 538 sayılı Kanun ile yapılan deği-şiklik sırasında “son fıkra esas itibariyle bugünkü son fıkra gibidir. Yalnız yeni tasarıyla bazı hallerde temyizin satışı durdurmayacağı kabul edildiğinden, 40. maddenin tüm olarak bura-da da kıyasen uygulanması gerekmektedir. Son fıkra ona göre yazılmıştır” şeklindeki g e - r e k ç e ile değiştirilerek “bozma kararı üzerine, icra ve iflas işlerinde 40. madde hükmü kıyasen uygulanır” şeklini almıştır.

V-Borçlu, “icranın iadesi”ni istemeye hak kazanmışsa ne kadar süre içinde bu istemini ileri sürmelidir? Doktrinde bu konu tartışmalıdır. Bir görüşe göre; “borçlu icranın iadesini istemeye hak kazandıktan sonra, sebepsiz zenginleşmeye ilişkin (BK. mad. 66) bir yıl içinde” bu yönde bir talepte bulunmalıdır.

Diğer bir görüşe göre ise; “kanunda bu konuda bir süre öngörülmemiş olduğundan, BK. mad. 66’daki zamanaşımı süresi burada uygulanmaz.” Yargıtay, nisbeten yeni tarihli bir kararında “haksız iktisaba ilişkin hükümlerin (BK. mad. 66) burada uygulanmayacağı”nı belirterek, aksi doğrultudaki önceki içtihatlarından dönmüştür.

İİK. mad. 40’da icranın iadesi isteminde bulunabilmek için bir süre öngörülmemiş ol-duğundan, Yargıtayın son içtihadındaki görüşünün daha doğru olduğunu sanıyoruz.

VI-Maddede açıkça belirtildiği gibi, icranın iadesi için, ayrıca “mahkeme hükmü”ne gerek yoktur. Bu nedenle, borçlunun bu madde uyarınca icranın iadesini isteyecek yerde, ayrı-ca bir d a v a açmasında hukuki yarar yoktur. Açılan böyle bir davanın reddi gerekir.

VI-İcra müdürünün -İİK. mad. 40 uyarınca- “icranın iadesi”ni sağlayan ya da sağlama-yan işlemine yönelik ş i k a y e t l e r i n icra mahkemesince -icra takibinin uzamaması için- “evrak üzerinde incelenerek sonuçlandırılması” uygun olur.

Yüksek mahkeme “icranın iadesi halinde, iadesi gereken paraya, ‘icra dairesinden alındığı tarih’den ya da ‘ilamın kesinleştiği tarih’den değil, ‘paranın iadesi istemini içeren bildirinin alacaklıya tebliği tarihi’nden itibaren faiz yürütülebileceğini” belirtmiştir. Kanı-mızca, borçlu, bu faiz ile de karşılanmayan bir zararı varsa, bunu m a h k e m e d e ayrı bir dava (tazminat davası) konusu yapabilir.