Mesajı Okuyun
Old 22-03-2018, 13:42   #59
hukukbilgisi

 
Mesaj Polisiye Bir Hikâye: Ser Komiser Faruk

Ser Komiser Faruk, 50 yaşlarında, bir kez evlenip boşanmış, yaşlı annesiyle birlikte yaşıyor. Çocukluğundan beri polisiye romanlar okumuş, filmler izlemiş. Mesleğini seçmesinde bunlar etkili olmuş. Cinayet Büro Amirliğine atanması yıllar almış, ama ne gam; 10 yıl gelmiş geçmiş bile cinayette...

İzlediği her filmi, her diziyi polisiye filmmişçesine izliyor. Konusu cinayet olmasa bile, film karakterlerini birer suçlularmış gibi analiz ediyor; yalan söyleyip söylemediklerini, bir şey saklayıp saklamadıklarını kestirmeye çalışıyor. CSI (Olay Yeri İnceleme) dizilerindeki teknolojiye bayılıyor. Olay yerinde bulunan her nesnenin menşe ve satış bilgilerinin bilgisayarda tık diye bulunabilmesini gıptayla seyrediyor.

CSİ: Las Vegas, CSI: NY, CSI: Miami, CSI:Cyber... ne güzel diziler!.. Rüyalarında CSI: İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya dizilerinde boşrolde oynadığını görüyor. Dizilerde hep bilgisayar başındaki eleman olarak görüyor kendisini. Sokak sokak dolaşmıyor, sorguya aldığı şüphelilerle cebelleşmiyor, ölüm haberlerini ailelerine haber vermiyor, devlet daireleri ve bürokrasiyle uğraşmıyor. Oturduğu yerden, klavye ve faresini kullanarak, bütün gizemli vakaları birer birer aydınlatıyor. Bazı rüyalarında, sesli komutla çalışan bilgisayarı bile var. Böyle rüyalarında, 3D yazıcı bile var, canı ne isterse çıkartıyor yazıcıdan. Kaymaklı kadayıf gibi iş; hem cinayetleri aydınlat, hem de hobilerine zaman ayır...

Ser Komiser Faruk, Çoğunlukla sivil kıyafet giyiyor. Takım elbise değil elbette. Çok sevdiği yarım boğazlı siyah renkli kazaklardan, gardrobunda 10 tane var. Mesai arkadaşları, üzerindeki kazağı hiç yıkamadığına, yıllardır aynı kazağı giydiğine yemin edebilirler...

Cinayet Büro Amirliği, geçen yıl açılan dosyaların %2'sini başarıyla kapatmış ve suçluları adalete teslim etmiş (Rüyalarında bu oran %92)! Adalet, teslim edilen suçluların %55'inin cezasını ertelemiş, %30'unu denetimli serbestliğe tabi tutmuş, geri kalanına da üçer beşer sene vermiş, hiç moralleri bozulmamış. Halen kalan %98'in peşindeler...

***

Sabahın erken saatlerinde telefonu çaldığında, Ser Komiser Faruk çoktan uyanmış ve traşını olmuştu. Ondan daha erken kalkan yaşlı annesi Hanife Sultan da (adına Sultan ekleyerek söylüyor), kahvaltıyı çoktan hazırlamış bile.

Ser Komiser Faruk, alelacele kahvaltısını yaptıktan sonra; olay yerine gelir gelmez, cesedin üzerine örtülmüş gazeteyi kaldırdı ve yüzünü buruşturdu. Ceset, çoktan çürümüş ve iskelet yığını haline gelmişti.

Ancak, anlayamadığı bir nokta vardı. Olay yeri şeridi, olay yerini çevreleyecek (yaklaşık 50 metre karelik bir alan) şekilde değil, yalnızca iskeleti çevreleyecek şekilde çekilmişti. İşin yapılış şeklinden, yeni memurlardan Mustafa'nın icraatı olduğu anlaşılıyordu.

- Mustafaaaaaaa!

- Buyrun amirim!

- Evladım, sen mi çektin bu şeridi?

- Evet, amirim. Olay yerine intikal eder etmez, yönetmelik gereği şeridi çektim.

- Demek yönetmelik gereği... Bir bak bakayım, şu şeritte yönetmeliğe aykır biri durum var mı?

- Bakıyorum amirim. Aaaaa... Yanlış çekmişim şeridi... Tüh tüh... Ben de, olay yerinin etrafını tebeşirle çizerken, niye arkadaşlar kıs kıs gülüyor diye huylanmıştım. Şimdi hatırladım, cesedin çevresini tebeşirle çiziyorduk, olay yeri çevresine de şerit çekiyorduk.

- Koş, düzelt şu rezilliği... Tebeşirle hızını alamamışsın; Ali topu bana at, Ayşe bakkala git, gibi cümleler de yazmışsın. İnternet fenomeni mi yapacaksın bizi evladım. Medya başımıza üşüşmeden doğrusu neyse o şekilde yap.

- Emredersiniz amirim.

Olay yeri rezillikleri bununla kalsa iyiydi. İskeletin yanına uzanıp selfie çekilmeye çalışan memur mu ararsın, taco kamyonu nerede diye soran mı ararsın, kahve makinası bakınan mı ararsın...

Bütün deliler bizim birimde toplanmış, diye düşündü Ser Komiser Faruk... Bir yandan dağınıklığa çeki düzen vermeye çalışırken, diğer yandan iskeletle ilgili teori oluşturmaya çalışıyordu...

***


Memurlardan birisi (Seyfi) yanına yaklaşarak, olay yerinin, kentsel dönüşüm çerçevisinde yıkılan bir grup evin enkazı olduğunu söyledi. Yıkım yapıldıktan sonra, yeni inşaatın temeli kazılırken ceset bulunmuştu. 'Bir zamanlar buralar hep dutluk... olmasa bile hep yeşillikti' diye düşündü Ser Komiser Faruk.

Kısa süren dalgınlık anından sonra Ser Komiser Faruk, Seyfi'ye: “Merkezi arayın, bu yere ait ne kadar proje, harita vs varsa bilgisayardan bulup çıkartsınlar.” diye direktif verdi. Ser Komiser, araziyle ilgili bilgi alıp, hangi tarihte kimlerin yaşadığını ve olası katil veya katilleri öğrenme niyetindeydi. Görevliler, ceset üzerinde inceleme yaparken, Ser Komiser Faruk ve ekibi merkeze döndüler.

***

Komiser Faruk, orta şekerli kahvesini içerken, memurlardan birisi (Selami) mahcup bir şekilde odasına girdi:

- Amirim, bilgisayardan bir şey çıkmadı; belediye ve tapuya birer memurumuzu gönderdik, bilgi alır almaz, beni arayacaklar.

- Bilgisayardan niye çıkmadı lan, izlediğim bütün polisiye dizi ve filmlerde böyle şeyler bilgisayardan çıkıyordu!..

- Maalesef amirim, bizim böyle bir veritabanımız yok.

- Mecburen, belediye ve tapuya giden arkadaşlarımızı bekleyeceğiz desene...

- Öyle amirim...

***

Bekleyiş sürerken, sonraki ayın nafaka ödemesine takıldı kafası komiserin. Evlilikleri boyunca çalışan bir kadın olan eşi Nurhan, boşanma davasını açmadan 3 gün önce işinden istifa etmiş ve aylık 2.000 TL yoksulluk nafakası istemişti. Allah'tan hâkim insaflı çıkmıştı da 750 TL ile kurtulmuştu. Çocuklar karısında, nafaka borcu da kendisinde kalmıştı. Çocuklar karısındaydı ve onlar için ayrıca nafaka ödüyordu, ama hayırsız evlatlar, sağlam harcama isteyen bütün ihtiyaçları için yine babalarına geliyordu. “Çocukların alışverişlerini de ben finanse ediyorum, öyleyse eşime ödediğim nereye gidiyor lan?” diyerek çaresizce homurdanıyordu. Çocuklara para veriyor diye, nafakaları da aksatamazdı, ödemezse hapis cezası vardı. Koskoca Ser Komiser Faruk, nafaka borcundan hapiste! Hapise düşmek bir şey değil; hem miletin diline, hemi de ekşi sözlüğe filan düşerdi. Ser Komiser Faruk, böyle kara kara düşünürken...

***


Not: Yazımı devam eden bir hikâye. Bittiğinde senaryolaştırmayı düşünüyorum.