Mesajı Okuyun
Old 16-10-2006, 23:07   #2
av.tuğbabal

 
Varsayılan

umarım yardımcı olur başarılar

Mahkeme Adı: 3.HUKUK DAİRESİ
Esas No: 2003/1941
Karar No: 2003/2097
Karar Tarihi: 04/03/2003
İlgili Kanun Maddesi: (4721 s. TMK. m. 176,331) (818 s. BK. m. 19,83) (1086 S.HUMK. m. 237)


• NAFAKA MİKTARININ BELİRLENMESİ
• ANLAŞMAYLA BELİRLENEN NAFAKANIN GÜNÜN KOŞULLARINA GÖRE UYARLANMASI

ÖZET: Yasanın emredici nitelikte kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı saymadığı hususlar ayrık olmak üzere taraflar boşanmayla birlikte nafaka miktarını serbest iradeleriyle belirleyebilirler. Ayrıca ifanın yabancı parayla yapılabileceği hususunda kararlaştırılabilirler. Söz konusu protokolün hakim tarafından onaylanması ile kesinlik kazanır.

Bu şekilde belirlenen nafaka miktarı tarafların mali durumları ve günün ekonomik koşullarına göre artırılabilir veya azaltılabilir.
(4721 s. TMK. m. 176,331) (818 s. BK. m. 19,83) (1086 S.HUMK. m. 237)

Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.

Davada, tarafların 18.12.2000 tarihinde anlaşmalı olarak boşandıkları, protokol gereğince; 2000 yılı için aylık 750 USD yoksulluk ve 750 USD iştirak nafakası ile anne ve çocuğun oturacağı evin kira parası olarak 1500 USD, 2001 yılında bu nafakaların 1000'er USD'ye çıkarılacağının kararlaştırıldığı, buna rağmen 2001 yılında meydana gelen ekonomik kriz nedeni ile bu sözleşmenin katlanılamayacak ölçüde ağırlaştığı ve edimin ifasının çekilmez hal aldığı böylece önceden öngörülemeyen ekonomik gelişmeler gözetildiğinde protokol hükümleriyle bağlı kalınamayacağı ileri sürülerek nafakaların 1'er milyar TL'ye ve evin kira bedelinin de 800.000.000,-TL'ye indirilerek uyarlanması istenilmiştir.
Mahkemece, nafakanın ülke parası olarak takdiri gerektiği, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına uygun ve özellikle çocuğun ihtiyaçları ile davalı eşin mali olanaklarıyla orantılı bir nafakaya hükmedilmesinin zorunlu bulunduğu ve de değişen koşullara göre nafakanın uyarlanabileceği belirtilerek USD olarak kararlaştırılan iştirak ve yoksulluk nafakalarının ayrı ayrı 1.250.000.000.-TL, kira parasının ise 1.000.000.000.-TL şeklinde değiştirilmesi ve indirilmesi suretiyle davalıdan tahsili cihetine gidilmiş hüküm davalı vekili tarafından duruşma istemli olarak temyiz edilmiştir.

HUMK. 438. md. uyarınca davanın niteliği gereği duruşma isteminin reddi gerekmiştir.

Taraflar MK'nun 134/3. maddesi çerçevesinde "anlaşmalı olarak" boşanmışlardır. Aralarında yaptıkları protokol, hukuki niteliği itibariyle Medeni Kanun hükümlerinden kaynaklanmakta ise de; genel sözleşme hükümlerine tabidir. Böylece kanunun, emredici nitelikte kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı saymadığı hususlarda taraflar serbest iradeleriyle sözleşme yapabileceklerdir (BK, md. 19). Aynı zamanda sözleşenler ifanın yabancı para olarak "aynen ödeneceğinize kararlaştırabilirler (BK, md.83/2). Nitekim somut olayda da USD olarak iştirak ve yoksulluk nafakası ile kira (katkı parası) tarafların özgür iradeleri ile protokole bağlanmış, miktarı ve artışı da aynı şekilde belirlenmiş, boşanma davasında bu anlaşma mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına, çocuğun ihtiyaçlarına ve de hukuki statüye uygun bulunmuş (MK, md. 150/5), verilen karar temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir. Kesin hüküm tarafları ve mahkemeyi bağlayıcıdır (HUMK, md.237). Ayrıca hakimi hüküm vermeye zorlayan gerekçelerde, aynı mahiyettedir, böylece USD olarak ve artışta belirlenerek nafaka ödenmesi hususunda boşanma ilamındaki hüküm, BK'nun 8c maddesine uygun olduğu gibi kesinleşmiş olduğundan bu davada tartışma konusu da yapılamaz.

Buna ilaveten, tarafların protokol ile döviz üzerinden nafaka ve diğer yükümlülükler üstlenmesindeki bir amaç ta; ülkedeki ekonomik yapı gereği enflasyonun yüksek olması ve paranın satın alma gücünün azalması nedeni ile nafaka alacaklısını güvence altına alarak korumaktır. Başka bir ifadeyle nafaka alacağının enflasyon karşısında erimesini önlemek ve ilerde artan ihtiyaçları karşılayabilmek için yeniden nafakanın artırılması yönünde dava açılmasını önlemektir (MK.mad.21/1; BK.mad.18).

TMK.mad.176/!V hükmüne göre: "Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir." Aynı şekilde 331. madde uyarınca; "durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır."

Yukarıda sözü edilen yasal düzenlemelere göre, iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu gerektirmesi gerekmektedir.

Hakkaniyet bir bakıma adaleti deyimler. Fakat; sevgi, anlayış ve hoşgörü duygularıyla paylaştırıcı ve denkleştirici davranmak, adaletli davranmaktan daha başka ve daha ileride bir anlam taşır.

Nafaka iradı, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile indirilebilir. Ancak sözleşmeyle kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın aradan çok az bir zaman geçtikten sonra indirilmesi isteminde bulunmak, hakkın kötüye kullanılması mahiyetini arz edebilir.

Bunun gibi sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü protokolle üstlenen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması ya da azaltılması yönünde talepte bulunması da iyi niyet, doğruluk-dürüstlük ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmaz. Çünkü kendi kusuru (basiretsizliği vb.) ile mali imkanlarını zorlayan tarafın MK.nun 2. maddesinden yararlanması söz konusu olamaz.

Ancak, Borçlar Kanununun 19 ve 20. maddelerine aykırı bulunmayan karşılıklı sözleşmede, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa (örneğin olağanüstü dalgalanmalarda edimler arasındaki denge alt-üst oluyor ve bu yüzden ifa aşırı derecede zorlaşıyorsa) güven sorumluluğu ve ivazsız iktisabın korunmazlığı ilkesi (MK.mad.2) gereğince sözleşme koşulları değişen maddi koşullara uyarlanır. Buna göre, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı" çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye Hakimin müdahalesi gündeme gelir.

Yukarıdaki ilkeler gözetildiğinde, döviz cinsinden ödenmesi kararlaştırılan nafaka ve yükümlülüklerin Türk Lirasına çevrilmesi ve indirilerek uyarlanması; ancak önemli ölçüde döviz kurunda meydana gelebilecek değişiklik nedeni ile edimin aynen ifasının borçlu yönünden katlanılmaz hal almasına ve böylece işlem temelinin çökmüş bulunmasına bağlıdır.

O nedenle, uyuşmazlığın çözümünde; sözleşmenin temel edimi olan ve taraflarca başlangıçta kabul edilen döviz fiyatlarındaki normal artışlar dışında sözleşmenin inikadından sonra gerçekleşen ekonomik kriz ve hükümetçe alınan kararlarla işlem temelinin çöküp çökmediğinin araştırılması gerekir.

Bundan ayrı olarak, tarafların mali durumlarının değişmesi de, iradın arttırılması veya azaltılmasını gerektirebilir. Örneğin, alacaklının (davalının) yoksulluğu azalmış veya büsbütün ortadan kalkmıştır; ya da borçlunun (davacının) mali veya gelir durumu kötüleşmiştir. Burada, iradın takdirine (veya kararlaştırılmasına) esas olan şartları ortadan kaldıracak önemde bir değişiklik olması aranacaktır.

Somut olayda, Şubat 2001 ekonomik krizinden sonra döviz kurundaki dalgalanma; uyarlamayı gerektirecek mahiyette değildir. Zira, döviz kurunda ilk etapta ani bir yükseliş olmuş ise de, zaman içerisinde hükümetçe alınan tedbirlerle bu yükseliş yavaşlatılmış, hatta belirgin bir durgunluk dönemi yaşanmıştır. Takip eden süreçte, dolar kurundaki artış oranı, ülkemizde seyreden yüksek enflasyon oranını dahi karşılayamamıştır. Diğer taraftan davacı ve davalının iradın kararlaştırıldığı dönemdeki sosyal ve ekonomik durumlarında dava tarihi itibariyle önemli ölçüde bir değişiklik gerçekleştiği de kanıtlanmış değildir.

Böylece, uyarlama koşullarının bulunmadığı gözetilmeden ve bu yönde deliller değerlendirilip uyarlamayı gerektirecek nitelikte olup olmadıkları dahi tartışılmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA) ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 4.3.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.