Mesajı Okuyun
Old 25-07-2006, 20:25   #7
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2003/21-44

K. 2003/98

T. 26.2.2003

• HİZMET TESPİTİ VE ALACAK DAVASI ( Davacının Davalının İşyerindeki Çalışmalarının Tespitini ve İşçilik Haklarının Ödetilmesini Talep Etmesi )

• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Hak Düşürücü Sürenin Beş Yıl Olması )

• İŞE GİRİŞ BİLDİRGESİ ( Sadece Tanık Beyanlarına Dayanılarak Çalışmaların Tespit Edilmesinin Hukuka Aykırı Olması )

• TANIK ( Sadece Tanık Beyanlarına Dayanılarak Çalışmaların Tespit Edilmesinin Hukuka Aykırı Olması )

• EKSİK BİLİRKİŞİR RAPORU ( Uzman Bilirkişiler Aracılığı ile İnceleme ve Araştırma Yapılmasının Gerekmesi )

• İMZA ( İşe Giriş Birdirgelerindeki İmzaların Hata ve Hile veya Manevi Baskı Altında İmzalandığının İddia Edilmesi )

• HATA VE HİLE VEYA MANEVİ BASKI ( İşe Giriş Birdirgelerindeki İmzaların Hata ve Hile veya Manevi Baskı Altında İmzalandığının İddia Edilmesi )

506/m.79


ÖZET : Mahkemenin, birden fazla işe giriş bildirgesinin varlığını göz ardı ederek, işe giriş bildirgesi olduğundan hak düşürücü süreden söz edilemeyeceği gerekçesiyle salt tanık beyanlarına dayanarak devamlı çalışmanın tesbitine karar vermesi isabetsizdir.

Ancak, işe giriş bildirgelerindeki imzaların davacıya ait olmadığının saptanması halinde diğer deliller hep birlikte değerlendirilerek çalışmanın tespitine karar verilebilir. Oysa mahkemece bu yönde hiçbir araştırma inceleme yapılmamıştır. Her ne kadar, somut olayda işe giriş bildirgelerindeki imzaların davacıya ait olmadığı, bildirgelerin hile hata veya manevi baskı altında imzalandığı ileri sürülmemiş ise de, davacı dilekçesinde devamlı çalıştığını, salt az prim ödemek kastıyla işverenin çalışmalarını eksik bildirdiğini iddia ettiğine göre, bu durumda mahkemece hizmet tespiti davalarının özelliği dikkate alınarak işe giriş bildirgelerindeki imzalar üzerinde yöntemince uzman bilirkişiler aracılığı ile inceleme yaptırılmak oluşacak sonuca göre hak düşürücü sürenin geçip geçmediği ayrı ayrı belirlenmek ve tüm deliller hep birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar vermek gerekir.

KARAR : Dava, hizmet tespiti ve işçilik haklarının ödetilmesi isteğine ilişkindir.
Davacı, işverenler ile Sosyal Sigortalar Kurumu aleyhine 25.7.2001 tarihinde açtığı davada, davalı işverenlere ait iş yerinde devamlı çalıştığı halde işverence salt az prim ödeme kastı ile çalışma sürelerinin noksan bildirildiğini, 5.3.2000 tarihinde iş akdinin fesh edildiğini ileri sürerek, iş yerinde 20.7.1983 - 5.3.2000 tarihleri arasında devamlı çalıştığının tespiti ile ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin alacağının ödetilmesini talep etmiştir.
Davalı işverenler duruşmaya katılmadıkları gibi herhangi bir itiraz ileri sürmemişler, işyeri kayıtlarını ibraz etmemişlerdir.
Davalı Sosyal Sigortalar Kurumu vekili davacının davalı işyerine girişine dair birden fazla işe giriş bildirgesinin bulunduğunu, bu durumun çalışmanın kesintili olduğuna karine oluşturduğunu, işçilik hakları ile ilgili davanın tespit davası ile birlikte görülemeyeceğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin, tanık beyanlarına göre davacının davalı işyerinde 20.7.1983 -5.3.2000 tarihleri arasında devamlı çalıştığının tespitine, bilirkişi raporunda 20.7.1983 -5.3.2000 tarihleri arası için hesaplanan kıdem ve ihbar tazminatı, ile yılık izin ücretinin davalı işverenden tahsiline"dair verdiği karar davalı işverenler vekili ile davalı kurum vekilinin temyizi üzerine yukarıda belirtilen nedenle Özel Dairece bozulmuştur.
Mahkemece, "işe giriş bildirgesi bulunduğundan hak düşürücü sürenin söz konusu olmadığı, devamlı çalışma olgusunun tanıklarca doğrulandığı, uygulamada işverenlerin çalıştırdıkları işçilerin çalışmalarını tam göstermedikleri"gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını sadece davalılardan Sosyal Sigortalar Kurumu vekili temyiz etmektedir.
Davanın yasal dayanağı 506 sayılı yasanın 79/10 maddesi olup, kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenilen hizmetlerin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde açılması gerekir. Yerleşik Yargıtay görüşlerine göre, Sigortalının aynı işyerinden verilmiş birden fazla işe giriş bildirgesinin varlığı halinde hak düşürücü süre, her kesim çalışma için ayrı ayrı hesap edilmelidir. Çıkış tarihinden sonra işçinin aynı işyerinde çalışmasını sürdürmesi veya hak düşürücü süre içerisinde tekrar aynı işyerine girerek çalışması hak düşürücü sürenin işlemesine engel olamaz.
Öte yandan; kurul olarak işe giriş bildirgeleri sigortalının imzasını içermelidir. Sigortalı, bildirgeyi hile, hata veya manevi baskı altında imzaladığını ileri sürmemiş veya imzanın kendisine ait olmadığını söylememiş ise, birden fazla işe giriş bildirgesinin varlığı ve işyerinden yapılan kısmi bildirimler, sigortalının o işyerinde kesintili çalıştığına karine oluşturur. Bu karinenin aksinin ancak eş değer de delillerle kanıtlanması gerekmekte olup tanık sözlerine değer verilemez.
Somut olayda, davacının önceleri Ali Rıza Ö.'ya ait olan işyerine 20.7.1983 tarihinde girdiği ve 20 gün prim ödenerek 10.8.1983 tarihinde çıktığı; daha sonra Hayriye Ö.'ya devredilen aynı işyerine 1.11.1986 tarihinde girerek bu tarihten istem tarihine kadar sürekli çalıştığı kurum tarafından gönderilen imzalı işe giriş bildirgeleri ve prim tahakkuk cetvellerinden saptanmıştır. Ne varki, işverence ücret bordroları ibraz edilmediğinden çalışma sürelerine ilişkin davacının imzasının bulunup bulunmadığı, bildirimlerin bordroya uygun olup olmadığı saptanamamıştır.
Yukarıda açıklanan ilkeler karşısında, mahkemenin, birden fazla işe giriş bildirgesinin varlığını göz ardı ederek, işe giriş bildirgesi olduğundan hak düşürücü süreden söz edilemeyeceği gerekçesiyle salt tanık beyanlarına dayanarak devamlı çalışmanın tesbitine karar vermesi isabetsizdir.
Ancak, işe giriş bildirgelerindeki imzaların davacıya ait olmadığının saptanması halinde diğer deliller hep birlikte değerlendirilerek çalışmanın tespitine karar verilebilir. Oysa mahkemece bu yönde hiçbir araştırma inceleme yapılmamıştır. Her ne kadar, somut olayda işe giriş bildirgelerindeki imzaların davacıya ait olmadığı, bildirgelerin hile hata veya manevi baskı altında imzalandığı ileri sürülmemiş ise de, davacı dilekçesinde devamlı çalıştığını, salt az prim ödemek kastıyla işverenin çalışmalarını eksik bildirdiğini iddia ettiğine göre, bu durumda mahkemece hizmet tespiti davalarının özelliği dikkate alınarak işe giriş bildirgelerindeki imzalar üzerinde yöntemince uzman bilirkişiler aracılığı ile inceleme yaptırılmak oluşacak sonuca göre hak düşürücü sürenin geçip geçmediği ayrı ayrı belirlenmek ve tüm deliller hep birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar vermek gerekirken eksik inceleme ve yanlış gerekçelerle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı kurum vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 26.02.2003 gününde, yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

(kazancı)

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2004/21-369

K. 2004/371

T. 23.6.2004

• HİZMET TESBİTİ TALEBİ ( Kısmi Bildirimlerin Tam Çalışmaya Karine Teşkil Etmesi - Kısmi Bildirilen Hizmetlerde Eksik Bildirim İddiasına Dayalı Davada Hak Düşürücü Sürenin İşleyip İşlemeyeceği )

• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Kısmi Bildirimde Eksik Bildirilen Sürelere İlişkin Hizmet Tesbiti Davasında - Kısmi Çalışma Olgusu Önceden Kuruma Bildirilmemişse Tam Çalışma Bulunduğunun Karine Olarak Kabulü Gereği )

• KISMİ ÇALIŞMA OLGUSU ÖNCEDEN KURUMA BİLDİRİLMEMİŞSE TAM ÇALIŞMA BULUNDUĞUNUN KARİNE OLARAK KABULÜ GEREĞİ ( Kesintili Bildirilen Sürelere İlişkin Hizmet Tesbiti Davasında Hak Düşürücü Süre )

506/m.3, 6, 79/10


ÖZET :Sigortalılığın tespiti davasında her türlü delille kanıtlanabilen çalışma olgusunun usulünce belirlenmesinden sonra, bu çalışmanın sigortalı çalışma olup olmadığı; ardından da ücret olgusu ve çalışılan zaman üzerinde durulması gerekir. Bu davalarda dava açma süresi beş yıl olup, hak düşürücü süredir. Diğer taraftan, kesintili bildirimle ilgili olarak 01.01.2000 tarihinde yürürlüğe giren 25.09.1999 tarih ve 4447 sayılı yasanın 11. maddesiyle 79. maddeye birinci fıkradan sonra gelmek üzere iki fıkra eklenmiş; işverenin sigortalıyı ayın tüm günlerinde çalıştırmadığını, belgeleriyle birlikte kuruma bildirmemişse, primleri ödenmeyen günler için resen prim tahakkuk ettirileceği ve 80.maddeye göre eksik kalan primlerin tahsil edileceği düzenlemesi getirilmiştir. Bu da göstermektedir ki, kısmi bildirimler sigortalının o ay içinde tam çalıştığına karinedir ve bunun aksini iddia eden, bu iddiasını ispat edecektir. Talep edilen Şubat 1991 - Ekim 1994 arası dönem için fiili ve sürekli çalışma olgusu, eksik verilen belgeler kapsamında aynı bordroda isimleri bulunan tanıkların beyanları ile doğrulanmıştır. 1991/2. dönemden sonraki sürelere ilişkin hususlar bozma kapsamı dışında kalmakla kesinleşmiş; 1991/2 dönem bordrosunda davacının 120 gün çalışması kuruma bildirilmiş; bu dönem içinde işe yeniden girişine ilişkin bir kayda ise bordroda yer verilmemiştir. Uyuşmazlığa konu 1991/1. dönem bordrosu ise kuruma verilmemiştir. Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda; işverenince çalışması kuruma kısmen bildirilen sigortalının eksik bildirimlere yönelik olarak açtığı davada hak düşürücü süre gerçekleşmemiş olup; bordro tanıklarının beyanları ile de fiili çalışma olgusu kanıtlanmıştır. Mahkemece bu döneme ait sigortalı hizmetin varlığının tespiti usul ve yasaya uygun olup, direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ : Davalı SSK ve işveren Hayrettin Güler vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 23.06.2004 gününde oybirliği ile karar verildi. (kazanci)