Mesajı Okuyun
Old 04-05-2007, 22:15   #3
mutlakadalet

 
Varsayılan

Not: Yalnıza ölüm sonucu dolayısıyla sorumluluğun belirlenmesi üzerinde durulmuştur.

Öncelikle şu belirlemeyi yapmak gerekir ki; kurusıkı tabanca ile ateş edilmek suretiyle adam öldürme suçunun işlenebilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla kurusıkı tabancayı yaşlı kadına yönelten hırsızın, kadını korkutmak amacını taşıdığını söyleyebiliriz.

Bu arada şu hususa da değinmekte yarar var. Şöyle ki; tabancanın kurusıkı olması, aracın elverişsizliği olarak addedilemez. Bununla birlikte tabancanın kurusıkı olması, mağdur tarafından anlaşılabilir ise, suç oluşmaz.

Olaya baktığımızda, yaşlı bir bayanın, olayda kullanılan silahın kurusıkı olduğunu anlayabilecek durumda olduğunu söyleyemeyiz. Dolayısıyla söz konusu olayda, kurusıkı tabanca, korkutma fiili bakımından elverişli bir silahtır. Bu belirlemeyi yaptıktan sonra açıklamalara geçersek:

Öncelikle nedensellik bağının kesilip kesilmediği üzerine inceleme yaparsak:

İnsani nedensellik anlayışına göre, bir insan davranışının ortaya çıkan bir sonucun nedeni sayılabilmesi için, iki şart söz konusudur:

Bu şartlardan birincisine göre davranış, sonucun zorunlu şartı olmalıdır. Söz konusu olayda, failin davranışı olmasaydı yaşlı kadın gene de ölecekti diyebiliyor isek, nedensellik bağının kesildiğini de söyleyebiliriz; ancak söz konusu olayda, failin davranışı gerçekleşen sonuç bakımından zorunlu bir unsurdur. Bu tahlili yaptıktan sonra, ikinci şarta geçersek:

Bir insan davranışının ortaya çıkan bir sonucun nedeni sayılabilmesi için gerekli olan ikinci şart ise, sonucun istisnai etkenlerden ileri gelmemiş olması gerektiğidir. Bu konuda Sayın Toroslu:

Alıntı:
Yazan Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku, 2005 Basımı, Sayfa 95
Sonucun istisnaî bir nitelik taşıması, kural olarak davranıştan sonra ortaya çıkan istisnaî niteliklerin, yani davranışın gerçekleştirildiği anda gerçekleşebilir olarak öngörülemeyen etkenlerin müdahalesinin, daha önce olağan gözükmeyen bir sonucun ortaya çıkmasını mümkün kılması durumunda söz konusudur. Örneğin A’nın B’yi yaralaması üzerine tedavi için hastahaneye giden B’nin yangın çıkması, yıldırım düşmesi veya tetanoz mikrobu kapması sonucu hastahanede ölmesi yahut hastahaneye giderken trafik kazası sonucu ölmesi durumunda olduğu gibi. Sonradan ortaya çıkan bu etkenlerin gerçekleşmesi ihtimali sıfıra yakındır.


Olayımıza baktığımızda failin davranışına bağlı olarak gerçekleşen sonuç, yukarıda da belirtildiği gibi gerçekleşme ihtimali sıfıra yakın olan bir sonuç değildir.

Dikkat edilirse, yukarıda verilen örneklerin temel mantığı failin davranışından sonra gerçekleşen ve daha önce olağan gözükmeyen bazı etkenlerin olaya katılmasıdır. Bununla birlikte davranıştan önce var olan veya davranışla hemzaman olan etkenlerin müdahalesi (olayımızda yaşlı kadının kalp hastası olması) de sonucun istisnaî olmasına yol açabilir. Bu konuda Sayın Toroslu:

Alıntı:
Yazan Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku, 2005 Basımı, Sayfa 95, 96

Sonucun istisnaî oluşu, davranıştan önce var olan veya davranışla hemzaman olan etkenlerin müdahalesinden de kaynaklanabilir. Ancak bunun için, söz konusu etkenlerin göz önünde bulundurulması, davranışın yapıldığı andaki en ileri bilim ve tecrübeye göre, sonucu olağan olarak öngörmeye imkân vermemelidir.



Hemofili hastalığına yakalanan veya kafasında mermi çekirdeği bulunan yahut üzerinde çok hassas bir patlayıcı taşıyan kişinin ölümü ile bu kişiye vurulan darbeler arasında ve yine ağır derecede allerjik bir yapıya sahip olan kişinin ölümü ile bu kişiye allerjik etkisi olan bir ilacın verilmesi arasında nedensellik bağının bulunmadığı söylenemez.


Nihayet söyleyebiliriz ki; söz konusu olayda failin korkutma eylemine mağdurun kalp hastalığı da katılarak ölüm fiili gerçekleşmiştir. Burada kalp hastalığının göz önünde bulundurulması, davranışın yapıldığı andaki en ileri bilim ve tecrübeye göre, sonucu olağan olarak öngörmeye imkân vermektedir. Dolayısı ile nedensellik bağı ikinci şart yönünden de sağlanmıştır.

Nedensellik bağını kurduğumuza göre, sorumluluğun hangi cihette tayin edilmesi gerektiğini irdelersek:

Öncelikle 765 sayılı TCK’ye değinirsek:

Madde 451 - Ölüm, failin fiilinden evvel mevcut olupta failce bilinmeyen ahvalin birleşmesi veyahut failin idaresinden hariç ve gayri melhuz esbabın inzimamı yüzünden vukua gelmiş ise ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasını müstelzim hallerde on beş seneden ve müebbet ve on beş seneden fazla ağır hapsi müstelzim hallerde on seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezası hüküm olunur.

5237 sayılı TCK’nin bir eksiği de mülga Ceza Kanunu madde 451’in muhafaza edilmemesidir. Bu bakımdan 5237 sayılı TCK’de sormuş olduğunuz olay benzeri sorunlar için öngörülmüş net çözümler olmasa da, uygulayabileceğimiz hükümler söz konusudur.

Netice sebebiyle ağırlaşmış suç

MADDE 23 (1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi hâlinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir.

Olayımıza döndüğümüzde, söz konusu fiilin, kastedilenden başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi durumunda failin söz konusu sonuç yönünden taksirle mi, bilinçli taksirle mi yoksa kasıtla mı yahut olası kasıtla mı hareket ettiğini belirlemek gerekecektir.

Öncelikle belirtmek gerekir ki; fail, kasıtla hareket etmemektedir. Bilindiği üzere adam öldürme suçu manevi araçlarla da işlenebilir. Eğer ki; fail, maktülenin kalp rahatsızlığı olduğunu bilse ve -öldürmek amacıyla- maktüleyi silah ile korkutsa, kasıt ile adam öldürmekten dolayı sorumlu tutabilirdik.

Olası kast yahut bilinçli taksir dolayısıyla sorumlu tutup tutamayacağımızı birlikte değerlendirirsek: “Kanuni tanımdaki unsurların gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen fiilin işlenmesi halinde olası kast vardır.” Olası kast ile bilinçli taksir arasındaki temel ayrım ise öngörülen sonucun gerçekleşmeyeceği inancıdır.

Bilinçli taksirde fail, davranışı neticesinde gerçekleşen sonucu öngörmesine rağmen gerçekleşmeyeceği inancını taşımaktadır. Şu halde öncelikli olarak tespit etmemiz gereken şey, failin, gerçekleşen sonucu öngörüp öngörmediğidir.

Söz konusu olayda faile: “Şimdi ben bu kadını korkutuyorum ama kadın, korkudan şok geçirir yahut kalp krizi geçirir ve dolayısıyla korkutmama dayalı olarak kötürüm kalır yahut ölür” şeklinde düşünebilme külfeti yükleyebilir miyiz?

Yaşlı bir bayan düşünün. Gecenin bir vaktinde su içmek için mutfağa gidiyor ve salondan tıkırtılar geliyor. Korku içerisinde salona yönelen kadın, bir anda hırsız ile karşılaşıyor ve hırsız, elindeki kurusıkı tabancayı yaşlı kadına yöneltiyor. Kanımca, hırsız düşünebilmeli idi ki; mevcut şartlar altında silahı yönelterek korkuttuğu kişi, bu fiil neticesinde şok geçirebilir yahut kalp krizi geçirebilir.

Şu noktada, tespit etmemiz gereken ise hırsızın, öngördüğü sonuca nasıl baktığıdır. Yani söz konusu sonucun gerçekleşmeyeceği inancı mı söz konusudur yoksa gerçekleşirse gerçekleşsin anlayışı mı söz konusudur?

Bu konuda soruda verilen bilgiler aydınlatıcı olmamakla birlikte, şüpheden sanık yararlanır ilkesini de göz önünde bulundurarak söyleyebiliriz ki, fail, gerçekleşebileceğini öngördüğü sonucun gerçekleşmeyeceği inancıyla hareket etmek istemiştir. Adeta: “Kadın, bana bulaşmada buradan derhal çıkayım” mantığıyla hareket etmiştir. Her ne kadar fail bu şekilde hareket etse de, failin öngördüğü ve fakat gerçekleşmeyeceğine inandığı sonuç gerçekleşmiştir. Şu halde fail, bilinçli taksir ile adam öldürmekten dolayı sorumlu olmalıdır.

Not: Nedensellik bağında bahsettiğim öngörebilme ile kast ve bilinçli taksirin gereği olan öngörebilme aynı kavramlar değildir. Bazı olaylarda, nedensellik bağındaki öngörebilme gerçekleştiği halde kast yahut bilinçli taksir için gerekli olan öngörebilme gerçekleşmeyebilir. Yani nedensellik bağı kurulabildiği halde taksirle sorumluluk tayin edilerek öngörmenin gerçekleşmediği ileri sürülebilir. Bu bakımdan bu açıklamanın yapılması gereği doğmuştur.

Saygılarımla.