Mesajı Okuyun
Old 14-11-2007, 14:19   #7
ekinheval

 
Varsayılan

Usul hükümlerinde dahili dava gibi bir kurum bulunmamakta ise de aşağıda sunulan yargı kararlarında uygulamanın ne şekilde yapıldığına ilişkin farklı değerlendirmelerin sorunuza yanıt olacağını umuyorum.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/1666
K. 2003/7085
T. 30.6.2003
• MECBURİ DAVA ARKADAŞLIĞI ( Davaya Sonradan Taraf Olması - İstisna Olarak Dahili Dava Yolu Olması )
• DAHİLİ DAVA YOLU ( Mecburi Dava Arkadaşlığı Haricinde Kabul Edilmemesi - Dahili Dava Dilekçesinin Harçlandırılması Sebebiyle Yeni Bir Dava Açılmış Sayılacağı )
• TEFRİK KARARI VERİLMESİ ( Dahili Dava Yolunun İstaisnası Haricinde Bulunmaması - Dahili Dava Dilekçesinin Harçlandırılması Sebebiyle Yeni Bir Dava Açılmış Sayılacağı/Diğer Davadan Ayrı Görülmesi Gereği )
6762/m.730/20, 669,670,675,676
ÖZET : Hukukumuzda, mecburi dava arkadaşlığı dışında dahili dava yoluyla davaya sonradan taraf dahil etme imkanı bulunmamakta ise de, anılan dahili dava dilekçesinin harçlandırılmış olması karşısında, artık dahili dava dilekçesinde gösterilen davalılar hakkında ayrı bir dava açıldığının kabulü gerekir. Bu durumda, davalı konumunu alan kişi ve kuruluşlara tefrik kararından sonra yeni duruşma günü tebliğ edilerek, yargılamaya devamla haklarında bir hüküm tesisi gerekir.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada Samsun Asliye 4.Hukuk Mahkemesi'nce verilen 28.11.2002 tarih ve 2001/141 - 2002/814 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı Mustafa K. vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, davalılardan Mustafa K. ve Banka hakkında açmış olduğu dava dilekçesinde, davalı Mustafa'nın Samsun 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde kimliğini eski bir tarihte kaybettiğini, daha sonra kimliğini bulan şahsın kimlik üzerine kendi resmini yapıştırarak, kendi adına işlemler yapıp, çekler aldığını, iş yeri açtığını, noterden imza sirküleri çıkarttığını ileri sürerek, bu gibi işlemlerin iptali için dava açtığını, oysa gerçek Mustafa K. ile sahtesi arasında danışıklı bir anlaşmanın mevcut olduğunu, davalı E...'ın ise sahte Mustafa'ya çek koçanı vermekle kusurlu bulunduğu, arabası karşılığında çek alan müvekkilinin hacze gittiğinde gerçek durumu öğrendiğini ileri sürerek, ( 500.000.000 ) TL maddi ve ( 250.000.000 ) TL manevi tazminatın davalılardan tahsilini talep ve dava etmiş, 10.11.1998 tarihli dilekçesi ile S... eski 2.Noteri Ülkü B., 19 Mayıs Vergi Dairesi Müdürlüğü, G... Belediyesi Başkanlığı ve Bağ- Kur İl Müdürlüğünü davaya dahil etmiştir.

Davalı ( B.Davada Davacı ) Mustafa K. vekili, banka aleyhine açtığı davada, sahte olarak banka nezdinde oluşturulan hesabın ve bu hesaptan verilen tüm çek karnelerinin geçmişe yönelik olarak iptaline karar verilmesini istemiştir.

Davalı E... A..Ş. vekili, müvekkili bankanın Mustafa K. tarafından bankaya ibraz edilen nüfus cüzdanı, noter tanzimli imza sirküleri, Vergi Dairesi Müdürlüğü'nün vergi levhası gereğince Mustafa K. adına çek hesabı açarak, çek karnesi verdiğini, müvekkili bankanın resmi belgeler göre işlem yapmış olması nedeniyle sorumlu olamayacağını, kaldı ki davacının çeki tahsil edip, edemeyeceğinin belli olmadığını belirterek, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, dosyadaki kanıtlar bilirkişi raporuna nazaran, davacı Taner'in zarara uğramasında bankanın ve Mustafa K.'ın kusursuz olduğu, Mustafa K. hakkında açılan davanın ise mevcut hesabın kendisi tarafından açılmadığı anlaşıldığından kabulünün gerektiği gerekçeleriyle, davacı Taner'in davasının reddine, Mustafa K. tarafından açılan davanın kabulü ile davalı banka nezdinde açılan çek hesabı ile bur hesaptan verilen tüm çek karnelerinin iptaline karar verilmiştir.

Karar, davacı Mustafa K. vekilince temyiz edilmiştir.

1- Davacı vekilince, harçlandırılan 10.11.1998 tarihli dilekçe ile noter, Vergi Dairesi, Belediye Başkanlığı ve Bağ-Kur aleyhine dava açılmıştır. Her ne kadar hukukumuzda, mecburi dava arkadaşlığı dışında dahili dava yoluyla davaya sonradan taraf dahil etme imkanı bulunmamakta ise de, anılan dahili dava dilekçesinin harçlandırılmış olması karşısında, artık dahili dava dilekçesinde gösterilen davalılar hakkında ayrı bir dava açıldığının kabulü gerekir. Bu durumda, mahkemece 10.11.1998 tarihli dilekçe ile davalı konumunu alan kişi ve kuruluşlara tefrik kararından sonra yeni duruşma günü tebliğ edilerek, yargılamaya devamla haklarında bir hüküm tesisi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış ve kararın açıklanan nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.

2- Bozma sebep ve şekline göre, sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarda ( 1 )nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ( 2 )numaralı bentte açıklanan nedenlerle sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 30.06.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/1903
K. 2002/3197
T. 11.3.2002
• TEMLİKEN TESCİL ( Müşterek Mülkiyette ve Kat İrtifakına Geçirilmiş Taşınmazlarda Taşınmazın Tamamı İçin Diğer Bir Taşınmazdan Belli ve Muayyen Bir Bölümün Temliken Tescili Talebi )
• MÜŞTEREK MÜLKİYET ( Müşterek Mülkiyette ve Kat İrtifakına Geçirilmiş Taşınmazlarda Taşınmazın Tamamı İçin Diğer Bir Taşınmazdan Belli ve Muayyen Bir Bölümün Temliken Tescili )
• KAT İRTİFAKI ( Müşterek Mülkiyette ve Kat İrtifakına Geçirilmiş Taşınmazlarda Taşınmazın Tamamı İçin Diğer Bir Taşınmazdan Belli ve Muayyen Bir Bölümün Temliken Tescili Talebi )
• KARŞILIK DAVA ( Bir Bağımsız Bölüm Maliki Tarafından Açılan Karşı Temliken Tescil Davasının Dinlenebilme Olanağının Olmaması )
4721/m.688,725
743/m.623,651
ÖZET : Müşterek mülkiyette ve kat irtifakına geçirilmiş taşınmazlarda taşınmazın tamamı için diğer bir taşınmazdan belli ve muayyen bir bölümün temliken tescilinin istenebilmesi, her iki taşınmazda da hak sahibi olan tüm paydaşların davalı ya da davacı oldukları bir davanın varlığı gerekir. Bu şart gerçekleşmezse; bir bağımsız bölüm maliki tarafından açılan karşı temliken tescil davasının dinlenebilme olanağı yoktur.

DAVA : Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan davada, mahkemece verilen karar süresinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Birleştirilen davaların ilkinde davacılar 106 parsel sayılı taşınmazlarına komşu 70, 71, 107 parsel sayılı taşınmaz malikleri davalılar tarafından taşkın bina yapılmak suretiyle elatıldığını ileri sürmüşler, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuşlardır.

Karşılık davada ise 107 parseldeki ana yapıyı inşa eden davalı Şerafettin temliken tescil istemiştir. Gerçekten 107 parseldeki ana yapının davacılara ait 106 parselin bir bölümüne taşırıldığı, ana yapıda kat irtifakı kurulduğu, temlik davacısı dışında başkaca bağımsız bölüm maliklerinin de olduğu anlaşılmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, gerek müşterek mülkiyette gerekse kat irtifakına geçirilmiş taşınmazlarda taşınmazın tamamı için diğer bir taşınmazdan belli ve muayyen bir bölümün temliken tescilinin istenebilmesi , her iki taşınmazda da hak sahibi olan tüm paydaşların davalı ya da davacı oldukları bir davanın varlığını zorunlu kılar.

Öyle ise;bir bağımsız bölüm maliki tarafından açılan karşı temliken tescil davasının dinlenebilme olanağı yoktur. Bunun yanı sıra, elatmanın önlenmesi ve yıkım istekli davada da husumette yanılgı değil noksanlık söz konusudur. Ayrıca anılan davada üç ayrı parsel maliklerine husumet yöneltilmesine karşın, davalılar İsmail ve Sebahattin karar başlığına yazılmamış, hal böyle iken aleyhlerine hüküm kurulmuş, hükümde kendilerine tebliğ edilmemiştir.

Bu itibarla;karşılık davanın dinlenme olanağı bulunmadığından reddine karar verilmesi, elatmanın önlenmesi, yıkım davası yönünden 107 parseldeki ana yapıda hak sahibi olanların dahili dava yoluyla husumetin tamamlanması, dilekçede kendilerine husumet yöneltilen davalılardan İsmail ve Sebahattin'in karar başlığına yazılması ondan sonra belirtilen ilk dava için hüküm kurulması gerekirken, değinilen usuli işlemler yerine getirilmeden ve karşılık davanın da dinlenebilirlik koşulu dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.

SONUÇ : Davacılar ( karşı davalılar ) vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.3.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/4571
K. 2002/5965
T. 24.4.2002
• EL ATMANIN ÖNLENMESİ ( Davalı İdarenin Vakfa Ait Taşınmaza Okul Binası Yaparak Elatması )
• HUSUMET ( Binayı Tasarrufunda Bulunduran Bakanlık Yanında Yapıyı İnşaa Eden İl Özel İdaresinin de Taraf Olmasının Zorunlu Olması )
• TARAF EHLİYETİ ( Binayı Tasarrufunda Bulunduran Bakanlık Yanında Yapıyı İnşaa Eden İl Özel İdaresinin de Taraf Olmasının Zorunlu Olduğu Bu Halin Yanılgı Değil Eksiklik Olması )
1086/m.39
ÖZET : Yıkım istekli davada binayı tasarrufunda bulunduran bakanlık yanında yapıyı inşaa eden İl Özel İdaresinin de taraf olmasında zorunluluk vardır. Bu hal husumette yanılgı değil eksikliktir.

DAVA : Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan davada, mahkemece verilen karar süresinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Davacı Vakıflar İdaresi kayden Bezmi Alem Valide Sultan Vakfına ait taşınmaza davalı idarenin okul binası yaparak elattığını ileri sürüp elatmanın önlenmesini ve yapının yıkımını istemiştir.

Dosya içeriğine göre gerçekten de çekişmeli taşınmazın kayden davacı Vakfa ait olduğu ve üzerinde halen Kız Meslek Lisesinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Diğer taraftan yapının başlangıçta Abdülhak Hamit İlköğretim Okulu olarak dava dışı İl Özel İdaresi tarafından inşaa edildiği;daha sonra da bu yerde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Kız meslek Lisesinin faaliyet gösterdiği sabittir. Esasen bu hususlar taraflar arasında tartışmasızdır.

Bu durumda yıkım istekli davada binayı tasarrufunda bulunduran bakanlık yanında yapıyı inşaa eden İl Özel İdaresinin de taraf olmasında zorunluluk vardır. Bu hal husumette yanılgı değil eksikliktir.

Hal böyle olunca, İl Özel İdaresini de davada teşmili dava yahut dahili dava yoluyla yer olmasının sağlanması;ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, eksik hasım huzuruyla yargılama yapılarak hüküm kurulması doğru değildir.

SONUÇ : Davacının temyiz itirazları değinilen sebeple yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü H.U.M.K.'nun 428.maddesi uyarıca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine 24.4.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/4198
K. 2002/4847
T. 28.5.2002
• HİZMET TESPİTİ DAVASI ( Davalının Davacının Çalıştığını İddia Ettiği Şirketin En Büyük Ortağı ve Sahibi Olması-Bu Şirkete de Husumet Yöneltilmesinin Gerekmesi )
• HUSUMET ( Davalının Davacının Çalıştığını İddia Ettiği Şirketin En Büyük Ortağı ve Sahibi Olması-Bu Şirkete de Husumet Yöneltilmesinin Gerekmesi )
506/m.79
ÖZET : Davalının Şirketin en büyük ortağı ve sahibi olduğu iddia edildiği halde bu şirkete husumet yöneltilmemiş ve davaya dahil edilmemiştir. Davacı; son 5 yıllık çalışmasının bu şirket nezdinde geçtiğini iddia ettiğine göre dava harcı alınarak dahili dava dilekçesi tebliğ edilip savunma ve delillerin sorulması gerekir.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/1551
K. 2003/7077
T. 30.6.2003

Aracın zorunlu trafik sigorta poliçesini düzenleyen Türk N... Sigorta AŞ aleyhinde açılmış bir dava bulunmamaktadır. Davalılar vekilinin verdiği 28.06.2002 tarihli dilekçe ile dava, Türk N... Sigorta AŞ.ne ihbar edilmiştir ve mahkemece adı geçen sigorta şirketi aleyhinde hüküm kurulmuştur. Türk Usul Hukuku Sisteminde bazı istisnalar dışında "dahili davalı" diye bir müessese bulunmamaktadır. Davaya ithal suretiyle husumet tevcih edilemeyeceğine ve 30.09.2002 tarihli oturumda davayı kabul eden Av. Süleyman Ağırbaş'ın davalılar G... AŞ ve Güray E... vekili olup, Türk N... Sigorta AŞ vekili olmadığı da gözetilmeden, T... Sigorta AŞ'nin kararda "Dahili Davalı" olarak gösterilmesi ve aleyhinde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.