Mesajı Okuyun
Old 12-08-2011, 11:02   #5
ismailduygulu

 
Varsayılan

İtirazın iptali davasında, öncelikle, icrai işlemin yürütüldüğü yer mahkemesi yetkili ve görevlidir. (icra takiplerine itiraz hallerinde, itirazın iptali davasının nerede, hangi yetkili mahkemede açılacağına dair somut bir düzenleme yoktur. Kısmen kıyas yoluyla, kısmen de Yargıtay kararları ile bu konu netleştirilmiş olup, icra takibinin bulunduğu yerde açılır. Yani iptali istenilen işlem nerede ise, orada dava açılması gerekir.) Dava değerine göre de görevli mahkeme (Davanın somutunda, HUMK. uyarınca, genel kurallara göre) belirlenir.

Sizin icra takibi yaptığınız yer icra müdürlüğünün yetkisinin uygun olup olmadığı tartışmasını ayrıca yapmakta yarar var. Eğer, icra takibi yaptığınız yer icra müdürlüğünün yetkisinde sorun yok ise, artık açılacak itirazın iptali davasında da yetkili mahkeme, icra takibinin yapıldığı yer mahkemesi olacaktır.

Eğer, icra takibinize dair yetkide sorun var ise, öncelikle, yetkili yer icra dairesine dosyanızı göndertip, yetkili ve görevli icra müdürlüğünde işleminizi yinelemelisiniz. Bunu gözardı ederseniz, itirazın iptali davasında, bu durum önünüze çıkar ve davanız sırf bu nedenle reddolunabilir.

Eğer, icra takibi yaptığınız yer icra müdürlüğünün yetkisinde bir sorun görmüyor iseniz eğer, yani HUMK. nun genel yetkisi yönünden, davalının ikametinin bulunduğu yerde ya da BK. m. 73/1'e göre davacının ikametinin bulunduğu yerde icra takibi yapmış iseniz, sorun bulunmamaktadır.

Biliyorsunuz ki, ikamet yeri, TMK. hükümlerine uygun olarak belirlenir. (TMK. m. 19-22)

Ancak, borçlu taraf, yetki itirazında bulunmamış görünüyor. Demek ki, bu haliyle icra müdürlüğünün yetkisini kabul etmiş bulunmaktadır. Ama, itirazın iptali davası ikame olununca, ilk itirazları arasında, icra müdürlüğünün yetkisine itiraz etmesi halinde ne olacak? Bunu ayrıca konuşmak gerekir.

Anlatımınızdan anladığıma göre;

Taraflar arasında resmi şekle uygun olmayan bir taşınmaz alım-satım akdi yapılmıştır. Daha sonra satıcı, taşınmazı 3. kişiye satmıştır. 3. kişinin iyiniyetli alıcı olduğunu varsayıyorum.

Satıcı ile sizin aranızdaki alım satım ilişkisinde, böyle bir alım satım, TMK. hükümlerine göre, taşınmaz alım satımlarının resmi şekle uygun olarak noter ya da tapu sicil müdürlüklerinde yapılması gerekmektedir. Ancak sizin somutunuzdaki kat mülkiyetine tabi daire alım satımlarında, para ödenmiş, daire de teslim olunmuş ise, alım-satım şekle aykırı da olsa, taraflardan birisi edimini tam yerine getirmiş ve karşı taraf da dairenin teslimini yapmış, yani fiili hayatta şekle aykırı sözleşmenin karşılıklı edimleri yerine getirilmiş ise, artık tarafların bu alım satımdaki şekle aykırılığa dayanması MK. m. 2 hükmüne uygun düşmez. Sadece bu tür bir alım-satıma münhasıran, alıcının tapu iptal ve tescil talebinde bulunma hakkı olduğuna, satıcının da şekle aykırılığa sığınmasının TMK. m. 2/2. fıkra uyarınca hukuken korunmayacağına ilişkin içtihat var.

Ancak, müvekkiliniz olan alıcı, taşınmazın mülkünü veya tazminat talep etmekten vazgeçmiş, sadece verdiğini geri istemiş. Zaten taşınmaz da bir başka iyi niyetli 3. kişiye geçmiş. (Bu hallerde taşınmazın mülkünün geçirimi imkansız hale dönüştüğünden, sadece tazminat veya verilen geri istenilebilir) Ve zaten sizin müvekkiliniz de, somut durumda, verdiğini geri istemiş ve kısmen parasını geri almış ve bakiyesi kalmış.

Artık taraflar arasındaki alım-satım ilişkisi değil, sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan, yani verilenin boşta kaldığı bir hal olan, nedensiz verilen paranın geriye iadesi söz konusudur ki, artık taraflar arasındaki ilişki, para iadesine ilişkin bir ilişkiye dönüşür. Yani önceki akit, yeni ek sözlü akitlerle, para borcu akdine dönüşmüştür.

Gelinen aşamada, somut duruma göre, 4077 Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümlerinin koşulları ortadan kalkmış. Yani, taşınmazın size satılması söz konusu iken, 3. şahsa satıldığını öğrendiğinizden itibaren, buna dair bir dava ikame etmiş olsaydınız, 4077 syl. Kanun'un (TMK. m. 2 ve taşınmaz satışına dair diğer -eşya hukuku kapsamında- hükümlerin birlikte ve HUMK.'nun yetkiye dair ve özellikle m. 10 ve 13'ün) uygulanıp uygulanmayacağı hususu tartışılabilirdi. Fakat siz bu talebinizden vazgeçmiş, yani tapu iptal ve tescili, mümkün olmaz ise rayiç bedel üzerinden tazminata hükmedilmesi bu da mümkün olmaz ise verilenin verildiği tarihten itibaren faizi ile birlikte iadesi istemini içeren terditli taleple bir dava açmamışsınız. Verdiğiniz paranızı talep etmişsiniz, yani talebinizi, paraya münhasır kılmışsınız ve bunun da 10.000 TL. sini iade almışsınız, bakiye 15.000 TL.si kalmış.

O halde, artık tartışma ne ayın, ne tazminattır. Tartışma, bakiye paranın iadesi hususunda odaklanmaktadır ve zaten siz de bunu icrai işlem yaparak, talep etmişsiniz.

Bu nedenle ne tarafların arasındaki işçi-işveren, ne de taşınmaz alım-satımına bakmayıp, para borcuna ilişkin değerlendirme yapmak gerekir, diye düşünüyorum.

Şimdi iş, para alacağına dair yürütülen icra takibine yapılan itirazın iptalidir ki, buna göre düşünmek lazımdır. Zaten icrai takip yapmış ve bakiye paranızı talep de etmişsiniz. Yani tercihinizi ortaya koymuşsunuz.

O halde, para borcu ya da mukaveleden kaynaklı olarak sebepsiz olarak karşı tarafın yedine geçmiş bulunan paranın iadesine dair isteğimize karşı, davalı-borçlu taraf imza ve borç itirazında bulunmuştur.

Yukarıda açıkladığım gibi, icra takibinin yapıldığı yere ilişkin yetki kurallarını tetkik etmek ve bunda bir sorun yok ise, doğrudan doğruya, icra takibinin yapıldığı yerde bulunan mahkemede itirazın iptali davasını ikame etmek gerekir.

İtirazın iptali için, İİK. m. 67/1. fıkra uyarınca, borçlu aleyhine itirazın iptali davası ikame etmeli, alacağınızın olduğunun tespiti ile borçlu-davalının itirazının iptalini ve takibin kaldığı yerden devamını talep etmelisiniz.

Davalının kim olduğu konusunda verilecek yanıt, aleyhine icra takibi yürütülendir. Ancak, para makbuzunda bulunan imzaya itiraz olduğuna göre, karşı tarafın, bu konuda bir bildiği olmalı. Bu nedenle, satıcı bir şirket mi, makbuzu imzalayan kişi, borçlu kişi mi, yoksa onun yanında çalışan bir kişi mi? Çalışan bir kimse ise, SGK'lı ya da yetkili olduğu çevrede bilinen bir kimse mi? Bunlara dair de ayrıca kuşkuları giderecek araştırma ve varsa belge ortaya konulmalıdır.

Davalı-borçlunun haksız itirazından dolayı da %40'dan aşağı olmamak üzere inkar tazminatına mahkum edilmesini talep etmeliyiz. (İİK. m. 67/2)Para borcu likit olduğundan ve tespit olunabilir bir miktar olduğundan, inkar olunan her borç ilişkisinde inkar tazminatına hükmolunmalıdır. Ancak, dava açarken, ya da karşı davada veya davaya cevapta, ilk cevap ile 10 günlük süre içinde talep olunmalıdır. Alacaklının tazminatına ise, kötü niyet tazminatı denilmekte ve bu işlemi yapmakta açıkça kötü niyetli olduğunun kanıtlanmasına ihtiyaç bulunmaktadır.

Faize ilişkin ek bir beyan yazmanız gerekmez, "alacağımızın tespiti ile ... Müdürlüğü'nün ... E. sayılı icra takip dosyasına yapılan itirazın iptaline, takibin kaldığı yerden devamına" demeniz yeterlidir. İcra takibinde talep ettiğiniz faiz ile bağlısınız. Ancak karşı taraf, faize itiraz etmiş ise, mahkeme faizin oranını yasal ya da akdi ilişkiye göre belirleme yetkisi -ek olarak- vardır.

İtirazın iptali davalarında, icrai işleme dayanak yaptığınız belge ve deliller, talep ettiğiniz miktar ile de bağlısınız. Eğer kısmi takip yürütmüş iseniz, bakiyeyi -fazla hakkınızı- ayrıca ve ek olarak icrai işleme konu etmelisiniz. Bu kısma ayrıca itiraz olur ise, onun davasını da ayrıca açmalısınız. Her ikisi de aynı aşamaya isabet eder ise, birleştirme talep edebilirsiniz.

İtirazın iptali davasının özelliği gereği, fazlaya ilişkin kısım yönünden ıslah olmaması gerekir. Çünkü, icrai işleme konu ettiğiniz alacağınıza ilişkin ikame ettiğiniz itirazın iptali davasında, bilirkişi raporu ile daha fazla bir alacak tespiti mümkün olsa dahi, icrai takip talebinizdeki miktar ile bağlısınız. Bu nedenle, itirazın iptali davası da, icra takibi miktarını aşamaz.

Davanın lehinize sonuçlanması halinde, HUMK. m. 421'e göre, karşı taraf aleyhine, aleyhinize sonuçlanması halinde ise sizin aleyhinize -asgari ücret tarifesince- avukatlık ücreti takdir olunacaktır. Takdir olunan bu avukatlık ücretleri, Avukatlık Kanunu m. 164/son fıkra uyarınca, aksine bir sözleşme yok ise, davayı yürüten avukatındır. Müvekkili adına icrai işleme konu ederek, tahsili halinde, gelir makbuzu keşide ederek, yedine alıkoyabilir.

Ek olarak ise, karşı tarafın bunca olaydan sonra, kötü niyetli olduğu açık olduğundan ve imza itirazı gibi, bir manada size karşı sahtecilik iddiası da olduğundan, HUMK. m.422 uyarınca, kötüniyetli borçlu-davalıya karşı açmak durumunda kaldığınız davanızdan dolayı, müvekkilinizin size ödemek zorunda kaldığı ya da ödediği avukatlık ücretini de -sözleşmeyi ekleyiniz ve mümkünse ödemeyi gösteren serbest meslek makbuzunu da- talep edebilirsiniz. Eğer sizin ücret anlaşmanız fahiş bulunur ise, asgari ücret tarifesinin uygulanması gerekecektir. Bu nedenle, "Yargılama harç ve masrafları ile avukatlık ücretine ek olarak, HUMK. m. 422 uyarınca, kendi avukatıma ödemek zorunda kaldığım (... ) TL. nin de karşı yan üzerine yüklenmesini talep ederim." demekte yarar vardır. Bu düzenleme, uygulamada ne taraflarca, ne de mahkemelerce dikkate alınmamaktadır. Ancak, biz hukukçular yasal düzenlemelerden, müvekkillerimizin yararlanmasını sağlamak için gerekli çabayı göstermeliyiz. Talebin reddine dair itiraz yollarına başvurmalıyız. Ancak genelde, temyiz sınırının altında kaldığından, hakimlerin dediği olmakta. Bu halde ise kanun yararına temyiz yolu başvurusunu denemeliyiz.

Ayrıca ve ek olarak, bağlantılı şekilde, HUMK. m. 313'ü de değerlendirmeli ve varsa başkaca zararlarımızın da tahsili yol ve yöntemlerine başvurmalıyız.

Eğer karşı taraf, senetteki imzanın kendisine ait olmadığına dair itiraz etmekle yetinmeyip, sahtecilikten dolayı müvekkilinizin hakkında şikayette bulunmuş ise ve neticede HUMK. m. 314'e göre, senetteki imzanın karşı tarafa ait olduğu açığa çıkar ise, sizin de iftiradan (TCK. m. 267) dolayı şikayet hakkınızı kullanmanız ve buna dair BK. m. 41-49'a dayalı olarak manevi tazminat davası ikame etme imkanınızı değerlendirmelisiniz.

15.000 TL. para alacağı, ki bunun de belge-makbuzları var ve karşı taraf, borca ve imzaya itiraz etmiştir, buna göre borca ve imzaya itiraz ile icra takibi durmuş olduğuna göre, icra takibinin yapıldığı genel yetkili ve görevli, asliye hukuk mahkemesinde dava ikame etmekte yarar vardır.

Eğer mahkeme özel yetkili tüketici mahkemesinin yetkili olduğuna karar verir ise iş bölümüne dair yetkisizliklerde herhangi bir avukatlık ücreti vs. ile mahkum olunmaz. Bu nedenle, genel yetkili asliye hukuk mahkemesinde dava açmaktan çekinmeyiniz. Bu gibi işbölümü yönünden görevsizlik kararlarında dikkat etmemiz gereken ise, işbölümü itirazından dolayı görevsizlik kararı, tefhim ile süresi başlar ve 10 gün içinde, bir dilekçe ile başvuru olmaz ise, 10 gün sonra, dava açılmamış sayılır. Mahkemenin bu kararı verdiği -yani tefhim- tarihinden itibaren 10 gün içinde, görevli tüketici mahkemesine gönderilmek üzere yazılı dilekçe ile kararı veren veya gönderilmesi gereken mahkemeye başvuru gerekir. Genellikle meslektaşlarımız, yetkisizlik kararı ile işbölümü yönünden görevsizlik kararlarını karıştırmaktadırlar. Bu arada mahkemenin kararına karşı temyiz yoluna başvurulsa dahi, tefhimden itibaren -kararın kesinleşmesine müteakip, dosyanın görevli ve yetkili mahkemesine gönderilmesine- dair istemi içeren dilekçenin ayrıca verilmesinde yarar bulunmaktadır. Çünkü, tefhimle süre başlar, temyiz etmeniz, bu süreyi durutmaz. (HUMK. m. 193'ü inceleyiniz ve örnek Yargıtay kararlarına bakınız.)

Benim görüşüme göre, özetle, icra takibinin yürütüldüğü yerde -burası önemli, icra takibinin yapılmasından sonra artık yetkili yer icra takibinin yapıldığı yerdeki mahkemelerdir.- bulunan mahkemelerde, icra takibinin ana para+işlemiş faizi, vs. yani takip talebinde talep olunan miktar esas alınarak, -somut durumdaki para miktarına göre de- asliye hukuk mahkemesinde dava ikame edilmelidir.

Olayınızın somutu için, karşı taraf, sizin icra takibi yürüttüğünüz yerin, yetkisine de itiraz etmiş ise, konuyu ayrıca BK. m.73/1'e göre, para borçlarında alacaklının ikametgahı da yetkilidir. Diğer yetki durumu halleri için HUMK. m. 9-27 arasındaki hükümleri inceleyiniz. Ek olarak, 1.10.2011 tarihinden itibaren yürürlüğe girecek olan 6100 sayılı HMK.'nın yetkiye ilişkin (m.5-19) hükümlerinin incelenmesinde de yarar görüyorum. Sizin somutunuzda 6100 syl. HMK. m. 6, 10 ve 19'u incelemeniz ve buna ek olarak BK. m. 73/1'i birlikte değerlendirmeniz gerekir. Geldiğiniz aşamada, HMK. m. 12'yi de inceleyiniz fakat, taşınmazın aynına ilişkin bir dava durumunda bulunmadığınızdan, bu kural, somut durumunuza uygun düşmez.

Eğer icra takibini yaptığınız icra müdürlüğünün yetkisinde sorun yok ise, itirazın iptali davasında yetkili yer, icra takibinin yapıldığı yerdeki mahkemelerdir.

Görevli mahkeme ise, yukarıdaki açıklamalar ışığında, genel yetkili asliye hukuk mahkemesidir.

Bütün bunlardan sonra, kararı kendiniz veriniz.