Mesajı Okuyun
Old 10-05-2005, 05:21   #1
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan Yargılamada Usul Birliği

5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun 26 Eylül 2004 tarihinde kabul edildi. Bu yasayla, “ ilk derece mahkemelerince verilen kararların olaylara, maddî hukuka ve usul hükümlerine uygunluğunu denetlemek üzere” bölge adliye mahkemeleri kurulması öngörülmüştür (RG. 7 Ekim 2004 - Sayı: 25606). Yasanın geçici 2. maddesinde Adalet Bakanlığının, bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç iki yıl içinde bölge adliye mahkemelerini kuracağı, bölge adliye mahkemelerinin kuruluşları, yargı çevreleri ve tüm yurtta göreve başlayacakları tarihin, Resmi Gazetede ilan edileceği belirtilmiştir. Anılan yasayla Yargıtay’a da “temyiz olunan kararların yalnızca hukuka uygunluğunu denetleme ve içtihat mahkemesi olma görevi” verilmiştir.

Bölge adliye mahkemelerine (İstinaf yoluna) başvuru ve bu mahkemelerce uygulanacak usul hükümleri de, 5236 s.Kanunla (RG.07.10.2004, sayı:25606) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa eklenmiştir.
Tersine hüküm bulunmayan durumlarda, ilk derece mahkemesinde uygulanan (yazılı,sözlü,basit,seri) yargılama usulü bölge adliye mahkemesinde de uygulanacaktır (HUMK.m.426/U).

Anayasa’nın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36.maddesine göre : Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Ancak, davacı veya davalı olan yurttaşın, hukuk davalarında (mahkemelerinde) uygulanan yazılı, sözlü, basit ve seri yargılama usullerini ve bunlar arasındaki farkı bildiğini kabul etmek bir varsayımdır.

Yargılama usulleri arasındaki ilk itiraz, yanıt, kanıt sunma, cevaba cevap, temyiz süreleri gibi farklılıkların bilinmemesi, davanın “usulden” kaybedilmesi sonucunu doğurabilmektedir.
Usul Hukuku açısından, bir davanın hangi yargılama usulü ile görüleceği önemlidir.Yurttaş açısından önemli olan ise, davanın kısa sürede sonuçlanmasıdır.
Yargılama usullerine uyulmasıyla amaçlanan yarar, Yargı’da da sürekli “usul tartışmalarına” neden olmaktadır.

Adalete en kısa yoldan ulaşılması isteği; adalete, ancak Usul Hukukunun “olaylara özgü ve titizlikle oluşturduğu” farklı yargılama usulleriyle ulaşılabileceği düşüncesinden önce gelmelidir.
HGK.’nın bir kararında belirtildiği gibi (E. 2002/19-265, K. 2002/315, T.17.4.2002) “ yargılama usulü, hakkı bulmayı ve istikrarı sağlamayı “ amaç edinmiş ise, yargılamada “usul birliği” sağlanmalıdır.