Mesajı Okuyun
Old 17-12-2006, 23:53   #2
anti-leviathan

 
Karar Patalojik Bir Aşk, Devlet - Vatandaş Arasındaki...

Anayasa MADDE 56. – Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
56. madde ile sağlıklı ve bir çevrede yaşamanın kişiler için bir Anaysal temel hak olduğu kadar çevreyi korumanın anaysal bir görev teşkil ettiği de ilan edilmektedir.


MADDE 34. – (Değişik: 3.10.2001-4709/13 md.) Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.

Bu iki Anayasa maddesini arka arkaya okuduğumuzda anlıyoruz ki, çevre hakkı bir anayasal haktır; 34. maddenin 2. fıkrasındaki sınırlama sebeplerine girmemektedir.


MADDE 13. – (Değişik: 3.10.2001-4709/2 md.) Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.


Gösteri yürüyüşü yapma hakkı anayasal bir hak olup,Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ile sınırlandırılmıştır.
TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞLERİ KANUNU
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı
Madde 3 - Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.

Kışkırtma yasağıMadde 27 - Halka karşı, doğrudan doğruya veya ses yükselten veya ileten herhangi bir alet veya araç ile söz söyleyerek veya seslenerek veya basılmış veya çoğaltılmış veya elle yazılmış veya çizilmiş kağıtları duvarlara veya diğer yerlere yapıştırarak veya dağıtarak veya benzeri araç ve yollarla halkı Kanuna aykırı toplantı veya yürüyüşe özendirmek veya kışkırtmak yasaktır. Bu hareketler güvenlik kuvvetlerince derhal men edilir.

Anladığım kadarıyla kolluk kuvvetleri, Munzur Koruma Kurulu üyelerini bu nedenle gözaltına almak istemişler.Ancak kanun metninde de gördüğümüz üzere kanuna aykırı gösteri ve yürüyüşlere özendirmek ve kışkırtmakyasaktır; yoksa anayasal bir hak olan Çevre hakkının ihlalini gören üyelerin, dünya çapında bir örgüt olan greenpeace üyelerini eyleme çağırmaları kışkırtmaya girmez. Ki bence amaç birliğiinde olan bir derneğin ofisine kendilerini zincirlemeleri,eylemlerini daha da anlamlı kılmıştır. Protestolarının Greenpeace'cilere olduğunu söylemek yanlış.Kamuoyunun dikkatini çekmek adına ( ki toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin zaten amacı budur ) dünyaca bilinen Greenpeace'in yanında saf tutmak istemişlerdir. Bu kışkırtmaya girmez ki zaten Greenpeace üyeleri de bu eylemde onlarla birlikte olduklarını beyan etmişlerdir. Amaç,kamuoyunun dikkatini çekmektir ve eylem başarılı olmuştur bu anlamda.

gelelim kolluk kuvvetlerinin yaklaşımına:
Güvenlik güçlerinin karşısında gördüğü göstericilere müdahale şekli,onları insan haklarından yararlanmaya layık görülmeyen kesim olarak değerlendirmesinden kaynaklanmaktadır. Bu algının sebebi bu eylemlerin devlete karşı yapıldığı düşüncesidir. Adam öldüren kişinin insan haklarından yararlanabildiği düşünülür; ancak devletine karşı gelen kişininin insan haklarına layık olmadığı görüşü vardır. Bu yüzden emniyet, insan hakları kavramının polis düşmanı olduğu, emniyetin elini kolunu bağladığı görüşündedir polisin böyle bir algıya sahip olmasının sebebi,polisin kendini devletle özdeş kılmasıdır; çünkü kendinden başka kimseye sahip olduğu yetkiye benzer bir yetki verilmediğinin farkındadır. Devlet ile Emniyet Teşkilatı arasındaki paradoksal yapı budur.
Ünlü bir yazarın sözü aklıma geldi: ' İnkar edeni olmayınca, Tanrının bir yanı eksik geliyor bana. '
Devlet de böyle, inkar edenler çıkabilir; insan vatanını, devletini sevmek zorunda değil.Aşk ilişkilerindeki patalojik yapı, vatandaş ile devlet arasındaki ilişkilerde de mevcuttur. Namus davalarında nasıl ki namusa leke geldiğinde temizlenmek isteniyorsa,devletin namusuna da laf söylendiğinde joplama, tekmeleme, yok etme mevcut.
çevre sorunları asla ve asla ulus devletçi,münferit,sınırlarını dışarıya kapamış bir sistemle çözülecek birşey değildir. Bu, piyasa içinde, dünyaya bakışla çözülebilir. Dünyaya ait kesin ve büyük bir hesaplaşma ile çözülebilir. Bu da mümkün değil!..çünkü sistem, olabildiğince etkilerini azaltmaya yönelik bir sistem, kurmaya dayalı değil.. yani istenilen tamamen önlemek değil. Filitrasyona dayalı bir sistem diyebiliriz.
Sorunların hiçbirine, mekanizmalar, sistemler anlaşılmadığı sürece çevre hukuku açısından bir bakış açımız olamaz.
Bu nedenle Munzur'da baraj yapımına karşı olan topluluk gözaltına alınır; çünkü polis hükümetin temsilcisidir ve zanneder ki eylem, devlete karşı ve dolayısıyla kendisine karşı..
Bu sorun hukuki değil, felsefi bir sorundur!..
Unutmamak gerekir ki,
insan nasıl gerçekleştirilir?
Nasıl iyi bir yaşam sürer?
hukuk bunlara cevap veremez!!...
Hukuk, bunlara verilen cevapların ancak çözümüne yardımcı olur..