Mesajı Okuyun
Old 11-01-2006, 23:21   #3
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Basında Kadın 2006

Feminist Hukuk

Cuma, 06 Ocak 2006



Ankara Barosu Hukuk Kurultayı’nın 4 Ocak 2006 tarihinde yapılan “Feminizm ve Hukuk” başlıklı bölümünde 4 ayrı oturumda feminizm, insan hakları ve hukuk ilişkisi irdelendi. Sibel Astarcıoğlu’nun haberi.

Oturum I: Feminist Hukuk Teorisi’nde Temel Yaklaşımlar

Oturum Başkanı

Prof. Dr. Ülker Gürkan, Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Konuşmacılar

Prof. Dr. Fatmagül Berktay, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

Prof. Catharine A. MacKinnon, Michigan Üniversitesi Hukuk Fakültesi


Oturum başkanlığını Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Dr. Ülker Gürkan’ın yaptığı ‘Feminist Hukuk Teorisinde Temek Yaklaşımlar’ adlı oturuma, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatmagül Berktay ve Michigan Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Dr. Catherine A. Mackinnon konuşmacı olarak katıldılar.

Prof. Dr. Fatmagül Berktay cinsiyetçiliğin önlenmesi için hukukun önemine değindiği konuşmasında, kadınların mücadelesi sonucu cinsiyet ayrımcılığının uluslararası hukukta yerini aldığını, bunun kadın hakları savunucuları olarak son yılların en önemli başarısı olduğunu ifade etti. İnsan haklarının demokrasi gibi ne tek bir grubun elinde, ne de tekelinde olamayacağını savunan Berktay, değişen ve gelişen dünyada kadın haklarının en temel insan hakları olarak algılanması gerektiğini söyledi.

Berktay, kadının insan hakları söz konusu olduğunda kültür ile hukuk arasında tırmanan gerilime de değindi. Toplumdaki cinsiyetçiliğin önlenmesinde hukuka önemli görevler düştüğünü belirten Berktay, devletin özel alana müdahale etmeyerek aile içi şiddete ortak olduğunu ve feminist hukukçuların da ifade ettiği gibi devletlerin sistemli erkek şiddetinden sorumlu olması gerektiğini vurguladı. CEDAW, Birleşmiş Milletler ‘Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin de bu anlamda en fazla çekince konulan belge niteliğinde olduğunu belirten Berktay, birçok ülkenin bu sözleşmeyi imzalamamak için kültürel argümanları kullandığını ve dolayısıyla kadının insan hakları konusunda kültürün siyasal kullanımının sorgulanması gerektiğini söyledi.

Michigan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Catharine A. Mackinnon, yaptığı sunumunda, 19. ve 20 yüzyılda kadınların dirençlerinin uluslararası hukukta önemli değişikliklere yol açtığını belirtti. Kadınların pek çok devlette düzen dışında bırakıldığını savunan Mackinnon, konuşmasını şöyle sürdürdü. "Kadınların insan haklarını ihlal eden birinci güç devletleri yöneten erkeklerdir, devlet yönetimleri kadınları temsil etmiyor. Bir yandan insan haklarını korurken diğer yandan da ihlal ediyor." Ayrıca Mackinnon, devlet yönetimlerinin farkında olsun olmasın, erkeklerin kadın haklarını ihlal ettiğini belirtti. Ve devlet yönetimlerine de bu durumu göz ardı edebilme gücünü de erkeklerin verdiğini çünkü devletlerin de erkekler tarafından yönetildiğini vurguladı.

Bosna-Hersek'te savaşın hemen ardından yaptığı araştırmalara da değinen Mackinnon, "Buradaki kadınların öncelikli istekleri onurlarının iadesi için soykırım yapanların cezalandırılması ve cinsel suçların faillerinin yakalanmasıdır" diye konuştu.

MacKinnon’un konuşmasında göze çarpan bir diğer noktada, asıl meselenin erkekler ve kadınlar arasındaki benzerlikler ya da farklılıklar olmadığını vurgulamasıydı. Mackinnon’a göre mesele aynı düzlemde benzerlik ve farklılık tartışması değil, bunun hiyerarşik bir yapıya taşınmasıdır. Asıl tartışılması gereken erkek egemen bir düzende kadının erkek egemen bir yapıya tabi olmasıdır.






Oturum II: Feminist Hukuk Teorisi

Oturum Başkanı

Prof. Dr. Nermin Abadan-Unat, Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

Konuşmacılar

Prof. Dr. Necla Arat, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi

Prof. Frances Elisabeth Olsen, Los Angeles California Üniversitesi Hukuk Fakültesi


Oturum başkanlığını Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Nermin Abadan-Unat’ın yaptığı ‘Feminist Hukuk Teorisi’ adlı oturuma, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Necla Arat ve Los Angeles California Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Dr. Frances Elisabeth Olsen konuşmacı olarak katıldılar.

Feminist Hukuk Teorisi hakkında sunum yapan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necla Arat da salondaki erkek sayısının çok az olduğuna dikkati çekerek, kadınların konuyu zaten bildiklerini, erkeklerin ise bu konuya her zaman ilgisiz kaldıklarını dile getirdi.

Arat, 18-19 ve 20. yüzyılda feminist kampanyaların oluşturulduğunu, kampanyalar sonucunda kadınların özgürleşme ve eşitlik konularında bir çok kazanımlar elde ettiklerini belirterek, günümüz dünyasında feminist adaletin giderek yaygınlaştığını söyledi.

Feminist hukukun fakültelerde yeterince anlatılmadığını, geleneksel hukuk konularının da feminist hukuka yer vermediğinden yakınan Arat, Türkiye'nin yine bu konu da da Avrupa devletlerinden çok önce yayınlar verdiğini, Cumhuriyetin ilk yılarında Denizli Milletvekili Ali Nacip Bey'in 'Kadın Hukuku' aldı kitap yazarak kadın haklarını dile getirdiğini söyledi.

Prof. Dr. Olsen yaptığı konuşmasında, kadının toplumdaki konumunun güçlenmesi ile yaşam kalitesinin de arttığını ve feminist hukuk kuramının bir kuramdan ziyade hukukun kadının güçlenmesi için kullanılan bir araç olduğunu belirtti. Feminist hukuk kuramını, hukukun algılanışını zenginleştirmek ve kadın, erkek ve çocukların yaşam standartlarını iyileştirmek için yeni yollar açmak için geliştirilmiş eleştirel bir kuram olarak yorumladı.




Oturum III: İnsan Hakları Hukuku ve Kadın


Oturum Başkanı

Prof. Dr. Feride Acar, ODTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

Konuşmacılar

Prof. Lucinda M. Finley, Buffalo Üniversitesi

Av. Nazan Moroğlu, İstanbul Barosu


Oturum başkanlığını ODTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Feride Acar’ın yaptığı ‘İnsan Hakları Hukuku ve Kadın’ adlı oturuma, İstanbul Barosu’ndan avukat Nazan Moroğlu ve Buffalo Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Lucinda M. Finley konuşmacı olarak katıldılar. Oturumda, Prof. Lucinda M. Finley, kadın haklarının günümüzde insan hakları en temel başlıklarından biri olduğunu ve kadın haklarının insan hakları olarak benimsendiği süreci aktardı. Oturumda avukat Nazan Moroğlu da Finley’in konuşmasına paralel olarak kadın haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelerin ulusal hukukumuza olan etkilerini ve bu süreçte kadın haklarının insan hakları olarak algılanmasındaki süreci anlattı.


Avukat Nazan Moroğlu’nun Sunum Özeti

Kadın Haklarına Yönelik Uluslararası Sözleşmelerin Ulusal Hukukumuza Etkileri / Avukat Nazan Moroğlu

İnsan hakları sözleşmelerinde kadın erkek eşitliği ile ilgili kurallar veya doğrudan kadın hakları konusundaki uluslararası sözleşmeler, ulusal alanda yasaların eşitliğe uygun geliştirilmesi ve değiştirilmesinde itici güç olmaktadır. Bütün insan hakları belgelerinde, tüm insanların onur ve haklar bakımından eşit ve özgür doğduğu, cinsiyete dayalı ayrımcılık yapılmaması gerektiği, herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklere hiçbir ayrım gözetilmeksizin sahip olduğu ilke olarak kabul edişmiştir. Yirminci yüzyıla damgasını vuran insan hakları kavramını ‘eşitlik’ ve ‘ayrımcılık yasağı’ ilkelerinden bağımsız olarak düşünmek mümkün değildir. Ancak tarihsel süreç içinde bakıldığında, hakların varlığı ile kullanımı arasında her zaman kadınlar aleyhine belirgin bir ayrımcılık olduğu görülmüştür. Kadın erkek eşitsizliği günümüzde de farklı alanlarda ve boyutlarda devam etmektedir. Bu nedenle, kadınlara sadece yasalarla eşit haklar verilmesi eşitliğin yaşama geçirilmesi için yeterli olmamakta, yasaların çıkarılması yanında fırsat eşitliği uygulamalarına, hatta çok geride olduğu alanlarda kadınlara fırsat önceliği verilmesine, buna ilişkin özel önlemler alınmasına ihtiyaç vardır.

Bilindiği gibi, çağdaş demokratik hukuk devletlerinde yasalar önünde eşitlik ve eşit hakların herkes için yaşama geçirilmesi insan haklarına saygının temel göstergesi olmuştur. Bu bakımdan, bir ülkede insan haklarına gösterilen saygı, o ülkenin uygarlık düzeyinin ve demokratikleşmesinin ölçütü durumuna gelmiştir.

Uluslararası insan hakları belgelerinde kadın haklarının, evrensel insan haklarının vazgeçilmez, ayrılmaz ve bölünmez bir parçası olduğu önemle vurgulanmış ve 1993 Viyana Konferansı ile uluslararası alanda ‘kadın hakları insan haklarıdır’ anlayışı benimsenmiş; 1995 Pekin Sonuç Bildirgesi’nin 14. maddesinde bu hususa yer verilmiştir. Böylece kadın hakları ihlallerinin özde insan hakları ihlali olduğu tescil edilmiştir. Günümüzde kadınların insan hakları, artık insan haklarının ayrılmaz ve bölünmez bir ögesi olarak kabul edilmekte ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi başta olmak üzere birçok uluslararası sözleşmede, yönergede ve tavsiye kararlarında özel olarak düzenlenmektedir. Türkiye, kadın haklarına ilişkin onaylamış olduğu uluslararası sözleşmelerden doğan taahhütlerini büyük ölçüde yerine getirmiştir.

Türk Hukukunda kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına, kadınlara karşı var olan her türlü ayrımcılığın kaldırılmasına yönelik çalışmaları üç zaman dilimine ayırarak açıklayabiliriz:

Cumhuriyet’in kuruluşunu izleyen ilk on yılda kadın erkek eşitliği yolunda yapılan devrimler (1924-1934);

1970’lerden itibaren dünyada kadın erkek eşitliğine yönelik gelişmelerin yansımasıyla yapılan çalışmalar (1975-1999)

AB’ne uyum sürecinde kadın erkek eşitliğinin sağlanması amacıyla yapılan yasal değişiklikler (1999-2005)

Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan kadın eşitliği, aileden başlayarak toplumsal yaşamın her alanında, eğitimde, çalışma yaşamında, siyasette çağdaş standartlarda yasal temele dayandırılmalı ve mutlaka uygulamaya geçirilmelidir.

Ancak, bir ülkede herkesin insan haklarından, kadın haklarından, çocuk haklarından tam anlamıyla eşit olarak yararlanabilmesi için, ön koşul barışın sağlanmış olmasıdır. Barış olmadan eşit haklardan, insan haklarından söz edebilmek mümkün değildir.

Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” sözlerinin önemi bugün de geçerliliğini sürdürmektedir.






Oturum IV: Feminizm ve Feminist Hareketler

Oturum Başkanı

Prof. Dr. Yıldız Ecevit, ODTÜ Fen-Edebiyat Fakültesi

Konuşmacılar

Dr. Aksu Bora, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

Prof. Patricia Smith, New York Şehir Üniversitesi Felsefe Bölümü


Oturum başkanlığını Ortadoğu Teknik Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Yıldız Ecevit’in yaptığı ‘Feminizm ve Feminist Hareketler’ adlı oturuma, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Dr. Aksu Bora ve New York Şehir Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden Prof. Dr. Patricia Smith konuşmacı olarak katıldılar. Oturumda kadın hareketinin genel çerçevesini ve feminist hareketin dönüşüm dinamiklerini değerlendiren Dr. Aksu Bora, kamusal alanda kadına tanınan haklarla ilgili Cumhuriyet sonrası süreci özetlediği konuşmasında, feminist harekette modernleşme ile birlikte insan hakları kavramının yerleşmesine ve kadınların feminist harekette modernleşme ve sonrasında gelişen farklı aidiyetlerine değindi. Prof. Dr. Patricia Smith ise konuşmasında feminizmin bir reform hareketi olduğunu değinirken bu değişimin önündeki engelleri, varolan eril yapının direncini ve hukukun bu değişimi sağlamaktaki gücüne ve sınırlılığına değindi.


Prof. Dr. Patricia Smith’in Sunum Özeti

Feminist Aktivizm, Direnç Yapıları ve Hukuk / Prof. Dr. Patricia Smith


Bugün birçok insan yüzyıllarca atalarının da yaptığı gibi kadın ve erkeğin farklılıklarının benzerliklerinden / ortaklıklarından daha önemli olduğuna inandı. Ve bu tarihsel yargı bugün varolan tüm toplumların yapılarının temeli olmuştur.

Bu yargının reddi ve değiştirilmeye çalışılması ve bu yargı üzerine kurulu tüm yapıların reformu feminizmin misyonudur. Feminizm bir reform hareketidir. Toplumu eğitmek ve aynı zamanda tektaraflı basit bir önerme üzerine kurulu kurumların yeniden yapılandırılması için bilinç yükseltmeyi hedefler. Kadınlar da erkekler gibi tüm insanlığa verilen hakları eşit bir şekilde hakediyorlar. Merak ediyoruz 21.yüzyılda ve hatta 20.yüzyılda ve bugün hala bu koşullarda neden olmadığımız.

Bugün kadınlara yönelik olumlu gelişmeler ve reformlar toplumdan topluma ve hatta o toplumun farklı kesimlerinde değişiklik göstermektedir. Bazı toplumlar hala en temel hukuki reformlar için mücadele etmektedirler. Birçoğu ise hukuki anlamda reformları yerinde getirmişse de bunların uygulamaya geçirmekte başarılı değildirler. Bazıları ise hukuki düzenlemeleri yapmış olmalarına rağmen bunların etkisiz ve karmaşık olduğunu görmüşlerdir. Yakın bir zamanda öngörülen şudur ki Amerika Birleşik Devletleri’nde kadınların ve erkeklerin iş yaşamında eşit olarak temsilinin iki buçuk yüzyıl, mecliste eşit temsilin ise 500 yıl süreceğidir.

Açıkça bilinen ise daha yapılacak çok şeyin olduğudur. Reformlar etkili olsa bile daha fazla anlayışa ve güce ihtiyaç duymaktayız.




Dr. Aksu Bora’nın Sunum Özeti

Türkiye’de Feminizm ve Feminist Hareketler / Dr. Aksu Bora


Türkiye’de feminizm tarihi, 19. yüzyıl sonuna kadar geri götürülebilir. ‘Birinci Dalga’ denebilecek olan feminizm, esasen milliyetçi / modernleşmeci hareketler ile yan yana, birlikte gelişmiştir. 1920’lerin sonundan itibaren, özerk bir feminist hareketten söz edilemez, ancak kadın erkek eşitliği, Türkiye’nin modernleşme hikayesinin ana izleklerinden biridir.

1980’lerle birlikte, ‘İkinci Dalga’ feminist hareketi görüyoruz. 1980’lerin farkı, milliyetçi / modernleşmeci hareketin yandaşı değil, sol muhalefetin içinden çıkan, ondan etkilenen, beslenen ve onunla hesaplaşan bir hareket olmasıdır. Dolayısıyla, devlete mesafeli, muhalif bir hareket niteliğindedir.

1990’lar, bu niteliğin ‘seyreldiği’, kurumlaşma dönemi olarak görülebilir. Bu dönem, aynı zamanda eşitlikçi ve devletçi feminizmin yakın tarihimiz boyunca resmi ideoloji içinde nasıl kök salmış olduğunu, hegemonik bir varlık gösterdiğini de bize hatırlatır. Bağımsız bir hareket olarak varolmamışsa da, son derece güçlü bir söz olarak farklı siyasal ideolojilerin dillerine tercüme edilmiş, buralarda tutunmuş ve varlığını sürdürmüştür. Nitekim, 1990’lardan itibaren birbirlerinden çok farklı siyasal çizgilerin içinde hep bir kadın hakları söyleminin izlenebilmesi, bu nedenledir.

1990’lar, 80’lerin muhalif ve radikal feminizminin gerilediği bir dönem oldu. Yaygınlaşan, çeşitlenen ve güçlenen kadın hareketi içinde, etkileyerek ve etkilenerek dönüştü. (SA,SD)

http://ucansupurge.org/index.php?opt...81&Ite mid=71