Mesajı Okuyun
Old 05-11-2010, 14:31   #22
hewal65

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 1985/9-853
Karar: 1986/67
Karar Tarihi: 31.01.1986

DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI DAVASI - ÖLÜM SİGORTASINDAN AYLIK BAĞLANABİLMESİ İÇİN SADECE ÖLÜM OLGUSUNUN YETERLİ OLAMAYACAĞI - ÖLÜM AYLIĞININ DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATININ BELİRLENMESİNDE ZARARDAN İNDİRİLMEMESİ GEREĞİ

ÖZET: Ölüm sigortasından aylık bağlanabilmesi için sadece ölüm olgusu yeterli olmayıp, bundan başka sigortalının ölmeden önce belirli bir süre sigortalı olması ve belli gün sayısında malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş bulunması da gerekmektedir. Ölümü meydana getiren olay hangi sebepten ileri gelmiş olursa olsun, buradaki koşullar gerçekleşmedikçe ölüm sigortasından aylık bağlanmaz. Ölümü intaç eden olayın iş kazası olması da farklılık yaratmaz. Ölüm aylığı, ölümü meydana getiren olayın sebebinden tamamen bağımsız olarak gerçekleşir. Bu nedenle ölüm aylığının gerçekleşmesi ile ölümü meydana getiren olayın sebebi arasında uygun sebep-sonuç bağı yoktur. Bunun sonucu olarak ölüm aylığının, ölüme neden olan olayın sebebiyle uygun sebep-sonuç bağı içinde gerçekleşen bir yarar olduğundan söz edilemeyecektir. Bu itibarla, ölüm aylığının destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesinde zarardan indirilmesi mümkün değildir.

(506 S. K. m. 2, 23, 24, 26, 65, 66, 71, 73) (818 S. K. m. 41, 45/2) (YİBK. 06.03.1978 T. 1978/1 E. 1978/3 K.) (HGK. 28.11.1979 T. 1977/4-1110 E. 1979/1395 K.)


Dava: Taraflar arasındaki destekten yoksun kalma tazminatı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 4. İş Mahkemesi`nce gerçekleşen maddi ve manevi tazminatların kabulüne dair verilen 13.10.1982 gün ve 1981/71 Esas 1982/316 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi`nin 16.12.1982 gün ve 9201-9841 sayılı ilamı ile,

<davanın konusu destekten yoksun kalma niteliğinde bir miktar tazminatın alınması isteğinden ibaret olup yasal dayanağını Borçlar Kanunu`nun 45`inci maddesi oluşturmaktadır. Borçlar Kanunu`nun 45/2.`nci maddesi hükmünce "ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir>. Bu maddeye dayanan hakkın özelliklerinden biri de ölenin kişiliğine bağlı olmayıp doğrudan doğruya destekten mahrum kalan kimsenin kişiliğinde doğmuş olmasıdır. (Oser - Schörenberger, Borçlar hukuku, R. Seçkin Çevirisi, İkinci Kısım, sh.415; A. Von Tuhr; Borçlar Hukuku, Cevat Edege Çevirisi, sh. 410-411; Feyzioğlu F.N., Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, Cilt : 1, sh. 579).

Yargıtay uygulamalarında beliren anlam altında destekten yoksun kalma tazminatı <ölüm nedeniyle Borçlar Kanunu`nun 45`inci maddesine dayanan yoksun kalanlarla ölenin yaşayabilecekleri muhtemel süre içinde de ölenin çalışıp kazanabileceği süredeki kazancı tutarından davacılara ayırıp ilerde yapabileceği yardımın tutarının peşin ve toptan ödenmesinden ibarettir. (Yargıtay 4`üncü Hukuk Dairesi`nin 30.5.1965 tarihli Esas: 1420)

488 zikreden M. Çenberci, İş Kanunu Şerhi, Ankara: 1978, sh. 839) Destekten yoksun kalma tazminatı ile hedef tutulan esas Borçlar Kanunu`nun 41`inci Maddesindekinden farklı bulunmaktadır. Şöyle ki; 41`inci madde ile tazmini hüküm altına alınmak istenen husus gerçek zarar olduğu halde destekten yoksun kalma tazminatının yasal dayanağını oluşturan 45/2`nci madde destekten yoksun kalanların tazminat hakkını doğuran ölüm olayından önceki sosyal ve ekonomik yaşayış düzeylerini, ölümden sonrası için de aynı düzeyde tutabilmek amacıyla muhtaç oldukları paranın alınması amacını gütmektedir. (M.Çenberci; S.G.E., sh. 840).

Destekten yoksun kalma tazminatı konusunda önemli sorunlardan biri de, kuşkusuz, bu tazminatın miktarının belirlenmesidir. Tazminat miktarının belirlenmesinde öncelik, zarar miktarının tayinidir. Tazminat miktarının belirlenmesinde zarardan başka nedenler de etkili olacaklarından zararın kapsamı ile tazminatın kapsamı farklı olabilecektir; zararın tam olarak tanzimi zorunluluk arz etmez. (S.S. Tekinay, Borçlar Hukuku>, İstanbul, 1974, sh. 469). Diğer taraftan şu husus da belirtilmelidir ki, gerek tazminat gerekse zarar miktarları dava açılırken de kesinlikle belirtilemez. Bütün bunlar geleceğe ait bir takım koşulların, önceden tahmin ve takdirine dayanan hesaplamaları gerektirir.

Destekten yoksun kalma tazminatının yukarıda değinilen amacı ve bu amaç dışında kalan <destekten yoksun kalanın, ölüm nedeniyle mal varlığını zenginleştirmemek> şeklinde ifade edebilecek olumsuz özelliği göz önünde tutulduğunda, destekten yoksun kalanın <desteğin ölümü nedeniyle> başka kaynaklardan sağladığı çıkarların belirlenen zarar tutarından indirilmesinin zorunlu bulunduğu kabul edilmelidir. Burada önemli olan husus indirilmesi gereken çıkarlarla desteğin ölümü arasında uygun sebep-sonuç bağının gerçekleşmiş bulunmasıdır. Destekten yoksun kalma tazminatı davasında tazmin edilmesi gereken zarar, yukarıda değinilen çıkarların indirilmesinden sonra geriye kalan miktardır. Şu halde zarar miktarından ölüm nedeniyle sağlanan çıkarlar, başka bir anlatımla ölümle uygun sebep-sonuç bağı gerçekleşmek suretiyle sağlanan çıkarların indirilmesiyle bulunan zarar, destekten yoksun kalma tazminatında üst sınır, yani desteğini kaybedenin gerçek zararını oluşturacaktır. Tazminat miktarı, hiçbir zaman bu miktarın üstüne çıkamayacaktır. Gerçek zarar belirlendikten sonra, ödenmesi gereken tazminat miktarının tespiti için gerçek zarardan, ölenin kusuru, müzayaka hali, hal ve mevkiin icabı gibi tazminat miktarı ile ilgili indirimlerin yapılması gerekir. Görülüyor ki, önce zararın tayini söz konusu olduğundan zararla ilgili indirim nedenleri, daha sonra tazminatla ilgili indirim nedenleri dikkate alınacaktır. Bu indirimlerin yapılması ile tazminat miktarı belirlenmiş olur. Şu hususun da özellikle belirtilmesi gerekir ki, iş kazası sonucu ölen işçinin desteğinden yoksun kalanların açacakları tazminat davası <Sosyal Sigorta Kurumlarınca sağlanmış olan haklar dışında kalan zararın ödetilmesi ilkesine dayandığından> (Hukuk Genel Kurulu`nun 27.9.1967 gün ve 9/1391 Esas, 421 Karar, sayılı kararı zikreden : M.Çenberci; S.G.E., sh. 875, not: 261) tespit edilen tazminat miktarından en son olarak Sosyal Sigortalar Kurumlarınca sağlanan hakların peşin sermaye değerinin indirilmesi, eğer bu indirimden sonra bir miktar para kalıyorsa onun tahsiline hükmedilmesi zorunludur, aksi halde mükerrer ödemeye yol açılmış olur. (Bu konuda : M.Çenberci; S.G.E., sh.869, v.d. S.S. Tekinay, S.G.E., sh. 469 v.d.; F.N. Fevzioğlu; S.G.E., sh. 583, v.d.; K.Tunçomağ, Türk Borçlar Hukuku, İstanbul 1976, I. Cilt; Sh. 512 v.d.; A.Von Tuhr; S.G.E., sh.410; Oser-Schönenberger; S.G.E., Sh.420; H.Seçker; İsviçre Medeni Kanun Şerhi, Borçlar Kanunu Madde 45`le ilgili Açıklamalar, No.IV).

Olayda mahkemece yukarıdaki esaslar uyarınca davada hüküm altına alınacak tazminat miktarı belirlenirken desteklenene Sosyal Sigortalar Mevzuatı uyarınca ölüm nedeni ile sağlanan hakların peşin sermaye değeri indirilmemiştir. Dosyadaki yazılardan söz konusu haklarla ölüm olayı arasında uygun neden-sonuç bağının gerçekleştiği açıkça anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca bu yönden de gereken indirimlerin yapılması zorunludur. (Aynı doğrultuda; K.Tunçomağ, S.G.E., Sh. 516 ve 19 sayılı notta zikredilen esaslar; F.N. Feyzioğlu; S.G.E., Sh. 584 ve 233 sayılı notta zikredilen Yargıtay Daire ve Hukuk Genel Kurulu Kararları.)

Mahkemece yazılı gerekçelerle yukarıda açıklanan ilkelerle çelişir yönde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir> gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu`nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: İş kazası sonucu ölen işçinin hak sahiplerine hem 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu`nun 23 ve müteakip maddeleri uyarınca iş kazası sigortasından gelir bağlanmış, hem de aynı Kanun`un 65 ve müteakip maddeleri uyarınca ölüm sigortasından aylık bağlanmıştır. Mahkemece iş kazası sonucu ölen sigortalı işçinin hak sahipleri tarafından destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesinde, iş kazası sigortasından bağlanan gelirin peşin sermaye değeri maddi tazminattan düşülmüş, fakat ölüm sigortasından bağlanan aylığın peşin sermaye değeri zarardan düşülmemiştir. Yerel mahkeme ile özel daire arasındaki uyuşmazlık, iş kazası sonucu ölen işçinin hak sahipleri tarafından açılan destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesinde <ölüm sigortası> dalından hak sahiplerine bağlanmış olan aylıkların da zarardan düşülmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Önce şu husus belirtilmelidir ki, iş kazası sonucu ölümlerde, ölenin desteğinden yoksun kalanlara 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu`nun 23 ve müteakip maddeleri uyarınca bağlanan <gelir>in hukuki niteliğinin de belirlenmesinde yarar vardır.

Gerçekten 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu`nun 23 ve 24`üncü maddelerine göre iş kazası sonucu ölen sigortalının eş ve çocukları ile ana ve babasına gelir bağlanabilecektir. Bunun için ölümün iş kazası sonucu meydana gelmiş olması yeterli olup, ayrıca sigortalının ölmeden önce 506 sayılı SSK`nun 2`nci maddesi uyarınca belirli bir süre sigortalı olması ve belirli gün sayısında prim ödemiş bulunması gibi koşullar aranmaz. İstekte bulunma koşulu da gerekmez, kurum resen gelir tahsisinde bulunur ve bununla ilgili iş kazası ve meslek hastalığı sigorta priminin tamamı işveren tarafından ödenir, sigortalının bir katkısı yoktur.

Söz konusu <gelir> in hukuki niteliği ise, destekten yoksun kalanların maddi zararlarının <kanuni sigorta> kavramı içinde sigorta primleri işverenden alınmak suretiyle, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu hükümleri gereğince Sosyal Sigortalar Kurumu`nca karşılanmak amacına yönelik bir ödeme olarak ifade edilebilir.

Buna göre <gelir>, zarar karşılığı olması itibariyle bir tazminat niteliğine haizdir ve sorumluluğu gerektiren hallerde işverenin genel hükümlere göre ödemekle yükümlü olduğu tazminatın bütünlüğü içinde yer alır. Bu bazen işverenin ödemesi gereken tazminata eşit olabileceği gibi, bazen de onun altında veya üstünde olabilir. İşte altında olduğu zaman ikisi arasındaki fark destekten yoksun kalanların işverenden isteyebilecekleri maddi tazminat miktarını oluşturur.

Bunun için sigorta gelirinin peşin sermaye değerini işverenin sorumlu olduğu maddi tazminat miktarından mahsup etmek gerekir. Aksi takdirde hak sahipleri aynı tazminatı ayrı ayrı hem işverenden hem de Sosyal Sigortalar Kurumu`ndan almış olurlar ki, bu haksız zenginleşmeye sebep olacağından hukuken korunamaz. Konu ile ilgili Yargıtay kararlarında yer alan <bu tür davaların hukuki sebebi, Sosyal Sigortalar Kurumu`nca sağlanan gelirlerle karşılanmayan kısmın ödetilmesi ilkesine dayanır> şeklindeki sözler de aynı görüşü yansıtmaktadır. Bu suretle, kurumun 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu`nun 26`ncı maddesi uyarınca rücu hakkına sahip olduğu hallerde, işverenin mükerrer ödemede bulunması da önlenmiş olur.

İşte, Sosyal Sigortalar Kurumu`nca bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin söz konusu maddi tazminattan mahsubu gerekmesinin hukuki sebebini böylece açıklamak mümkündür.

Uyuşmazlığın asıl konusunu teşkil eden ölüm sigortasından bağlanan aylığa gelince:

Konu ile ilgili hüküm 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu`nun 66`ncı maddesinde yer almaktadır. Bu madde hükmüne göre, ölüm sigortasından aylık bağlanabilmesi için sadece ölüm olgusu yeterli olmayıp, bundan başka sigortalının ölmeden önce 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu`nun 2`nci maddesine göre belirli bir süre sigortalı olması ve belli gün sayısında malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş bulunması da gerekmektedir. Ölümü meydana getiren olay hangi sebepten ileri gelmiş olursa olsun, buradaki koşullar gerçekleşmedikçe ölüm sigortasından aylık bağlanmaz. Ölümü intaç eden olayın iş kazası olması da farklılık yaratmaz. Ölüm aylığı, ölümü meydana getiren olayın sebebinden tamamen bağımsız olarak gerçekleşir. Bu nedenle ölüm aylığının gerçekleşmesi ile, ölümü meydana getiren olayın sebebi arasında uygun sebep-sonuç bağı yoktur.

Bunun sonucu olarak ölüm aylığının, ölüme neden olan olayın sebebiyle uygun sebep-sonuç bağı içinde gerçekleşen bir yarar olduğundan söz edilemeyecektir.

Bu itibarla, ölüm aylığının destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesinde zarardan indirilmesi mümkün değildir.

Kaldı ki, 73`üncü maddede görüldüğü gibi ölüm aylığının maddi kaynağını teşkil eden malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinin bir bölümü sigortalı işçi tarafından bir bölümü de işveren tarafından ödenmektedir. İşverenin ödediği primler de aslında sigortalıya ait olmaktadır. Toptan ödemeyle ilgili 506 sayılı Yasa`nın 71`inci maddesinin, ölen sigortalının kendisinin ve işverenlerinin ödedikleri, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primleri toplamının; hak sahibi kimselerine ödeneceğine dair hükmü de bunu göstermektedir. Öyleyse, işçiye ait olan sigorta primleri karşılığı ödenen ölüm aylığından, işverenin yararlandırılması doğru olmayacaktır. Bu durum, T.C. Emekli Sandığı`nca mensuplarının hak sahiplerine bağlanan dul ve yetim aylığına benzemektedir.

6.3.1978 gün ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı`nda ise, T.C. Emekli Sandığı`nca hak sahiplerine bağlanan dul ve yetim aylıklarının destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesinde zarardan düşülemeyeceği kabul edilmiştir. O halde Sosyal Sigortalar Kurumu`nca hak sahiplerine ölüm sigortasından bağlanan aylıklar için ayrı işlem yapılmasını haklı kılacak yasal ve makul bir neden olamaz. (Hukuk Genel Kurulu`nun 28.11.1979 gün ve E. 1977/4-1110- K. 1979/1395 sayılı kararı).

Yine yukarıda tarih ve sayısı yazılı Hukuk Genel Kurulu kararında da vurgulandığı gibi, ölüm sigortasından bağlanan yardımlar için 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu`nun 26`ncı maddesine göre, Kurum`un rücu hakkı bulunmadığından, işverenin mükerrer ödemede bulunması gibi bir durum olmayacaktır.

Bu nedenle direnme uygun bulunduğundan hesap yönünden inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan diğer yönlerden inceleme yapılmak üzere dosyanın 9. Hukuk Dairesi`ne gönderilmesine, 31.11.1986 gününde üçte ikiyi aşan çoğunluk ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları